Zorla güzellik olur mu?

Prof. Dr. Reha Yavuzer

reha.yavuzer@aksam.com.tr

Estetik kelimesi günlük yaşantımıza öylesine girdi ki her şeyin estetiği olur sanıyoruz. Gerçekten her şeyin estetiği olur mu? Bu sorunun cevabına bakmadan aslında estetik ve güzellik nedir ve ne anlama gelir bir bakmak da fayda var.

ESTETİK…

Estetik aslında felsefenin bir dalı olarak karşımıza çıkıyor. Eski Yunan’dan bu yana sanat ve güzellik alanında iyi, çirkin, hoş, yüce, trajik gibi güzellikle ilişkili olan kavramlar araştırılmış. Doğada var olan veya insanlar tarafından yapılmış olan nesnelerin ve ürünlerin içerdiği güzellikleri değerleri, haz ve tatlarını ve bunlarla ilgili yargıları analiz eden bir felsefe dalı aslında estetik.

KÜLTÜREL ÖZELLİK...

Felsefenin bir alt bölümü olan estetiğin temel kavramlarından biri güzelliktir. Geniş bir anlamda güzellik bakanda beğeni ve hoşlanma etkileri bırakan, haz duygusunu uyaran nesnelerin niteliği veya özelliğidir. Bireylerde farklı nesneler bu duyguları uyandırdığı içinde kişilerin güzellik anlayışları birbirlerinden farklılık gösterir. Kültürel, ırksal, coğrafi ve tarihsel özellikleri güzellik algısı üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Güzellik nesnenin özelliği olduğu kadar onun algılanışı ile de alakalı olduğu için bakılan kadar bakışında güzellikte önemi vardır. ‘Güzellik bakanın gözündedir’ söyleminin arkasında yatan gerçek buna dayanır. 

Aristoteles güzelliği matematiksel bir orantı ele almış ve onu oran ve ölçü ile ilişkilendirmiş. Bu temelde estetik ameliyatlar belli normlar ve planlamalar çerçevesinde gerçekleştirilir. Estetik felsefesinin bilimle buluştuğu nokta olan Plastik Cerrahi de tekrarlanabilir ve öngörülebilir güzellik anlayışının yakalanabilmesi için matematiksel yaklaşımlar şarttır. Ancak bu konuda da kültürel, ırksal, coğrafi ve tarihsel özellikler güzel sonuçları konusunda her zaman aynı görüşe sahip olmamamıza neden olur. Güzelliği matematiksel tariflemeye çalışan atın oran gibi kavramlar bu nedenle her zaman ve her durumda geçerli değildir.

YAŞLANMAK GÜZELLİĞİN KAYBI DEĞİLDİR…

Yaşlanma denilen doğal süreçte tüm dokularımızda birtakım değişiklikler meydana gelir. Kemiklerimizde incelme ve hacimlerinde azalma, kaslara incelme ve güç kaybı, elastik dokularda elastikiyet kaybı ve gevşeme, yağ dokusunda azalma, deride incelme ve deformasyon ve kemik hariç tüm dokularda yer çekimine bağlı aşağıya doğru yer değiştirme. Bu değişimleri kontrol altında tutarak yavaş ve güzel yaşlanmak mümkün. Her yaşın kendine ait güzel özelliklerini tanımak ve ön plana çıkartmak önemli. Yaşlanmayı güzellik kaybı ile özleştirmek ve bunu bir yaşam mücadelesi haline getirmek kesinlikle yanlış. Konfüçyüs “Hayatın her mevsiminin tadını çıkar, kışın beyaz güzelliğinin de yazın sıcak ve nemli günlerinin de zevkine var. Her mevsim, her gün, her an gelir geçer ve hiçbiri asla birbirinin aynı ya da tekrarı değildir. Kış soğuğunun ortasında yazı, yazın bunaltıcı sıcağında kışı özlemek yerine, her mevsimi kendi güzelliğiyle kabul et.” diyerek aslında bunu Milattan Önce 550’lerde tespit etmiş.

GÜZELLİĞE YOLCULUK…

Bir yaşam mücadelesi haline getirmeden güzellik arayışı mutluluğumuzu arttırdığı sürece tıbbi gerçekler çerçevesince 

yapılır. Ulaşılamayacak hayaller veya mucize sonuç ve söylemler sadece hayal kırıklığı yaratacaktır. Plastik cerrahi de ameliyatlı ve ameliyatsız estetik işlemler yaşlanma ile ortaya çıkan yıpranmayı yavaşlatabilir. Genç bireylerde ise beğenmediğimiz dış yapı özelliklerimizde değişiklikler elde edilebilir. Tüm bunları gerçekleştirirken bilimsel veriler ve değerlendirmeler ışığında uzman görüşleri ile yol almak önemli. Güzelliğin yaşı yoktur; bakımsızlık ve özensizlik çirkin olandır. Aksi takdirde gençlik ne kadar güzel ise olgunluk ve yaş almışlık da bir o kadar güzeldir. Hayatımızda her konuda estetik arayışında olurken sadece fiziksel niteliklere takılı kalmamakta fayda var. Petroniusun söylediği gibi “Güzelliği bulmak için tüm dünyayı dolaşsak da onu içimizde taşımıyorsak, asla bulamayız.”