GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Türkiye Yazarlar Birliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca gerçekleştirilen “Üstatlar ve Karantina Günlükleri” başlıklı proje tamamlandı. Projenin koordinatörlüğü ve editörlüğünü Türkiye Yazarlar Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Muhammet Enes Kala yaptı. 50 mülakatın yapıldığı bu süreçte Kala’ya yüksek lisans ve doktora öğrencileri eşlik etti. Doç. Kala’ya Karantina Günlükleri’ne dair merak ettiklerimi sordum.
Üstatlar ve Karantina Günlükleri projesini hazırlama fikri nasıl oluştu?
Kovid 19, tüm dünyayı derinden etkileyen küresel bir salgın olarak dönüştürücü etkisiyle tarihe geçti. Bu salgın sağlığımızla beraber, ekonomileri, siyaseti, günlük yaşam akışını, insanların psikolojilerini doğrudan etkiledi, değişim ve dönüşüme sebebiyet verdi. Böylesi bir salgının sanat ve kültür hayatına da derin tesiri oldu. Küresel olayların değişim ve dönüşümün öncüsü olduğunu unutmamak gerekir. Tüm sosyal yaşamı derinden etkileyen salgının, kültür ve sanat hayatına ilişkin etkileri kuşkusuz akademik çalışmalarla ortaya konacaktır. Bununla birlikte küresel olaylar tüm açıklığı ve etkileyiciliğiyle en çok edebiyat türlerinde işlenegelmiştir. Bu açıdan küresel olaylara ilişkin akademik ve kültürel kayıtlar son derece önem arz etmektedir. Biz de projemizi bu eksende planladık. Türkiye Yazarlar Birliği yönetim kurulunun değerli tavsiyeleri doğrultusunda son halini vererek yola koyulduk. Projemizle öncelikle dünyayı etkileyen salgın karşısında bu salgının en yakıcı etkilerinin tecrübe edildiği zaman diliminde, ülkemizin kültür, sanat ve fikir üstatlarıyla küresel salgına ilişkin düşünce, duygu ve tecrübelerini paylaşmak ve bunları mülâkatlar ekseninde bir tür anlatı dizisine çevirip, yayıma dönüştürmeyi hedefledik.
Bu günlükler toplamında söylenenlerden, görüşülen hocaların ifadelerinden hareketle nasıl bir cümle kurabilirsiniz editör olarak?
Günlükler, birikimin bir düşünce ve duygu geleneği mecrasında cereyan ettiğini, bu tecrübelerden toplum olarak istifade etmenin çok değerli bir husus olduğunu göstermiş oldu. Ülke olarak büyük ve yetkin bir insan sermayemiz var ki, bu açıdan şanslıyız. Belki de büyük hatalarımızdan birisi üstatlarımızın kıymetini onlar yaşarken değil de vefat ettikten sonra derinden anlamış olmaktır. Bizleri ortaklaştıran hususlardan birisi neşeyse diğeri hüzündür. Kaygı, korku, merak, heyecan, hayret bizleri birleştirebilecek duygular nizamını seslendirebilir. Salgınla toplum olarak büyük bir korku ve kaygı başladı. Bu duyguları teskin etmek için değerli büyüklerimizin hayat tecrübelerine başvurmak, bir dağın zirvesinden bakarcasına meselelere aklı selim, kalbi selim ve zevki selim ekseninde nazar etmelerinden istifade etmek gerekiyordu. Bu projede bunları yapmaya çalıştığımızı ifade edebilirim. Günlüklere ilişkin tek bir cümle kurmam gerekirse, vefa büyük birikimin kapısını açan anahtar; birikim ise toplumu huzura eriştirme imkânlarını kendinde saklayan hazine olur, diyebilirim. Buna Günlüklerde de yer aldığı şekliyle şunu da eklemek isterim: “Artık gemiler yok, tek bir gemi var, insanlık bu tek gemide yol alıyor…”
Dünya halkları üzerinde karantinanın en temel duyguları kaygı ve umutsuzluktu. Üstatlar hangi duyguları paylaştı sizlerle?
İnsanları salgın döneminde hapseden duygular olarak karşımıza korku, kaygı ve umutsuzluk çıkar. Korku, salgının bedene, ruha, ekonomiye getirdiği zararlardan ötürü doğar; kaygı geleceğe ilişkin belirsizliğin getirdiği endişelere yaslanır; umutsuzluk ise bir anda çok hızlı şekilde tüm küreye yayılan salgının yaşama ilişkin mekanizmaları kilitleme gücünün sürekliliğiyle alakalı görünür. Tüm bu tüketici ve tahrip edici duygular karşısında bizlere, yaşamlarında büyük badireler atlatan, büyük musibetleri tecrübe etmiş olan büyüklerimiz teenniyi, sabrı ve tahammülü tavsiye ettiler. Onlar için kuşkusuz bu salgın bambaşka bir tecrübeyi doğurmuştu. Salgının bu hızı ve sosyal yaşamı olumsuz yönde etkileme gücü alışıldık bir şey değildi. Bu hususu özellikle üstatlarımız zikrettiler. Ama bu salgının bir gün ortadan kalkacağını, her şeyin yeniden eski haline dönebileceğini ifade etmeleri adeta rahatlatıcı bir müjde oluyordu bizler için. Bizlere örtük ikazları da söz konusuydu. Böylesi salgınların vuku bulmasında insanların fıtrata ve tabiata karşı yaklaşımlarının belirleyici olduğunu unutmamamız gerektiğine dair bir ikaz. Yine her şey eskiye döndüğünde insanların yaşadığı zorlukları her daim hatırında tutmaları gerektiğine ilişkin ciddi uyarı. Tüm bunlarla birlikte unutmamız gereken hususlar da öne çıktı. İnsanların birbirinin dostu, ufku, yurdu ve yoldaşı olduğu unutulmamalıdır. İnsanların kör kazanç hırsı ve tüketim çılgınlığı âlemin mayasını bozmaktadır. Umut ve inanç hiçbir zaman yitirilmemesi gereken pusuladır. Yaşadığımız ortak acıların ve endişelerin, aynı neşe ve sevinçler gibi bizi birleştirme gücüne sahip olduğunu bilmeli ve bu hususu sosyal pratiklere aktarabilmeliyiz.
Günlüklerde toplamda kaç kişiyle ve kimlerle görüşüldü?
Projemizi planlarken ülkemizin kültür, sanat ve fikir alanlarında isimleriyle tebarüz etmiş kişilere odaklanmaya çalıştık. Bunun için 1 Ocak 1950 ve öncesinde dünyaya gelmiş olan, yani 70 yaşını geride bırakmış, 70 üstadımızın isimleri ile yola çıktık. Listedeki her bir isimle iletişime geçmeye çalıştık ve elli bir isimle mülâkatlarımızı gerçekleştirmeye muvaffak olduk. Mülâkat yapamadığımız isimler sağlık ve teknik sorunları gerekçe göstererek oldukça nazik şekilde mülâkat teklifimizi kabul edemeyeceğini beyan etti. Üstatlarımızla doğrudan görüşenler, görüşürken de beslenenler ise yüksek lisans ve doktora öğrencilerim oldu. Bu açıdan tamamladığımız proje onlar için salgın sürecinde bir mektep hüviyetine kavuştu. Süreçte yaşadıklarını da kaleme aldılar. Öğrencilerimizin bu noktada not aldıkları hatıralarını yayımlamaya çalışacağız. Her bir isimle görüşmemiz letafet ve nezaket çerçevesinde oldu. Bir liman ve çınar olarak gölgelerine veya sahillerine yanaşan gençlerimize son derece müşfik bir üslupla birikimlerini açtılar ve bizleri de hissedar kıldılar. Ahmet Özhan, Alev Alatlı, Amir Ateş, Atasoy Müftüoğlu, Atilla Dorsay, Ayla Ağabegüm, Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Beşir Ayvazoğlu, Betül Mardin, D. Mehmet Doğan, Devrim Erbil, Doğan Cüceloğu, Ediz Hun, Fatma Çiçek Derman, Halil Berktay, Hasan Tahsin Feyizli, Hilmi Yavuz, Ionna Kuçuradi, Işıl Yücesoy, İhsan Süreyya Sırma, M. Sabri Koz, Mehmet Ali Kılıçbay, Mehmet Genç, Mehmet Özbek, Mehmet S. Aydın, Mehmet S. Hatiboğlu, Metin Önal Mengüşoğlu, Mustafa Kutlu, Nurhan Atasoy, Saadettin Ökten, Saim Sakaoğlu, Sinan Genim, Şeyma Güngör, Teoman Duralı, Ümit Meriç ve Yavuz Bülent Bakiler bu çalışmada istifade ettiğimiz büyüklerimizden bir kaçı. Her birisi için sağlık ve afiyet temenni ediyorum. Projemizi hazırladığımız süreçte kaybettiğimiz üstatlarımız da oldu, onların acılarını derinden hissettik. Adalet Ağaoğlu, Oruç Aruoba ve Prof. Dr. Sabri Orman üstatlarımız bu süreçte vefat ettiler. Osman Akkuşak büyüğümüzü ise mülâkatı tamamladıktan çok kısa bir süre sonra kaybettik. Her birisinin hüznü projemize sinmiş oldu. Onlar için bu vesileyle rahmet diliyorum. Bu arada üstatlarımıza bir vefa olarak da görülebilecek çalışmamızı süreçte kaybettiğimiz sağlık çalışanlarımızın aziz hatıralarına ithaf ettik.
Görüşmelerin tamamı dijital ortamda yapıldı sanırım. Bu nasıl bir tecrübeydi? Büyüklerimizin dijital ortama adaptasyonu anlamında neler gözlemlediniz?
Mülâkatlarımızın yarısına yakınını doğrudan video mülâkat yoluyla gerçekleştirdik. Gönül isterdi ki büyüklerimizle rûberû gönül gönüle bu mülâkatları gerçekleştirelim. Ancak salgının bizi getirdiği nokta dijital mecraları etkin şekilde kullanmanın kıyısı oldu. Biz de dijital mecrada bu mülâkatları gerçekleştirmeye gayret ettik. Teknik sorunlardan ötürü kimi mülâkatları telefon ve mesaj yoluyla yapmak durumunda kaldık. Dijitalleşmenin eşiğine gelen dünya insanlarının bu noktada kısmen intibak zorluğu yaşadığını söyleyebiliriz. Bizim de zaman zaman yaşadığımız zorluklar oldu. Allah rahmet eylesin kaybettiğimiz Osman Akkuşak büyüğümüz huzurevinde kaldığı için kendisiyle mektup vasıtasıyla kıymetli öğrencimiz Gülfem mülâkatı gerçekleştirmiş oldu. Projemizde yüksek lisans ve doktorlarını yapan genç akademisyen adayları üstatlarımızla, üstatlarımızın sağlık durumlarını da gözetmek koşuluyla yüz yüze, çevrimiçi video veya eposta yoluyla bir araya gelip belirlediğimiz yedi soruluk bir çerçeve metin ekseninde mülâkatlar gerçekleştirdiler. Üstatlarımızın bilgi ve tecrübeleri yanında müşfik, tahammülkâr ve bilge tavırlarına şahitlik etmiş olduk. Bize ekranlarıyla birlikte gönüllerini ve kıymetli vakitlerini de açtılar.
Projede genç bir ekibin ciddi emeği var. Onlar bu projeyi çalışırken nasıl tecrübeler edindiler?
Özellikle hepimizi derinden etkileyen bu günlere ilişkin kültür, sanat ve fikir dünyamızı zenginleştiren üstatlarımızın hatıraları ve tecrübelerini anlatı çerçevesi içerisinde hazırlayıp dünya edebiyatına sunmak insanlığa duyduğumuz bir vazife olarak telakki edilmelidir. Bu vazife şuuru etrafında öğrencilerimle bir araya geldik. Yaptığımız iş onlar için kendilerini geliştirebilecekleri, üstatlarımızı daha yakında tanıyabilecekleri ve bu noktada hayata bakış açılarını daha mütekâmil hale getirebilecekleri bir mektebe dönüştü. Onların bu süreçte emekleri, iştiyakları ve samimiyetleri son derece önemliydi. Dede-Nine ve torun ilişkisini de çoğu zaman tecrübe ettiğimiz projemiz onların emekleri olmasaydı kuşkusuz nakıs kalacaktı. Süreçte hal hatırla beraber ihtiyaçlarını soran bir birinden değerli sekiz genç yürek bu projede hisselerine düşeni almış oldular. Hocaları olarak ne kadar gurur duysam azdır. Kendilerine bu vesileyle teşekkür ediyorum. Projenin gerçekleştirilmesinde samimiyetle yanımızda olan başta Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanımız Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’a ve yönetim kuruluna, projemize destek veren Kültür ve Turizm Bakanlığına şükranlarımı arz ediyorum.