Yetimler Cumhuriyeti: Afganistan

TRT World'de belgesel ekibinden sorumlu olan yapımcı, yönetmen Tülin Tezel, Afganistan'da Nefes Almak adlı belgeselinde ülkedeki en temel ve yaşamsal problem olan yetim meselesine odaklanıyor. Seyirciyi Sameer ve Wasima'nın aileleri için çırpınışlarına tanıklık ediyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

ABD'nin çekilmesiyle birlikte Afganistan'a bütünüyle hâkim olan Taliban'ın yönetim biçimi tüm dünyanın dikkatini bir kez daha bu ülkeye çevirdi. Uluslararası basın ilk günlerden bu yana Taliban'ın özellikle kadınlar ve çocuklara yönelik baskıcı ve sınırlayıcı yönetimine kulak kesilmiş durumda. Aslında kurulduğu günden bu yana hükmettiği bölgelerde yaptıkları ile Afgan halkı yakından tanıyor ve korkuyor Taliban'dan. Bu yüzden ülkeden kaçmak için ABD'nin tahliye uçağının kanatlarına tutunmayı göze alacak kadar hayatlarından umut kesmiş durumdalar. Taliban her gün yeni yasaklarla özellikle kadınlar ve çocukların yaşam alanını daha da daraltıyor.

Ancak ülkedeki tek sorun Taliban yönetimi değil. Bunu görebilmek için ise politik tartışmaların ötesine geçip insan hikâyelerine odaklanmak gerekiyor. TRT World'de belgesel ekibinden sorumlu olan yapımcı, yönetmen Tülin Tezel de Afganistan'da Nefes Almak adlı belgeselinde ülkedeki en temel ve yaşamsal problem olan yetim meselesine odaklanıyor.

Tezel, "Ulusal ve uluslararası birçok farklı mecrada Afganistan'a dair şeyler görebilirsiniz. Ama hep belli bir bakış açısı ve ideoloji çerçevesinde anlatıldı. Oysa toplumsal yapıdan kaynaklı da pek çok sorun var. Ve biz bunu anlatmak istiyoruz. Ele aldığımız nokta siyasi herhangi bir mesele değil. İnsan odaklı hareket etmek istiyoruz. Belgeselimiz önce festival yolculuğunu tamamlayacak, uluslararası tüm festivallere göndereceğiz, ondan sonra TRT World'de tekrar yayınlayacağız." diyor.

Uzun yıllardır savaş ve çatışmaların, yoksulluk nedeniyle göçlerin yaşandığı bu coğrafyada annesi, babası, abisi vefat etmiş kadın ve çocuklar kendileri gibi kimsesiz kalan yakın akrabalarına sığınmak zorunda kalıyor. Böylece babasız birkaç aile aynı çatı altında hayata tutunma mücadelesi veriyor. Kalabalık ailelerde geçim zorluğunun üstesinden gelebilmek için kız çocukları küçücük yaşlarında evlendiriliyor. Evlilik dediğiniz de o kadar kolay iş değil. Ülkedeki fakirliğe rağmen çok yüksek başlık paraları isteniyor ve gençler borçlarını ödemek için başka şehirlere, ülkelere gitmek zorunda kalıyor. Gidenler kimi zaman iş kazası geçirip hayatını kaybediyor. Böylece yeni bir yetim ailesi daha oluşuyor. Erkek çocukları ise henüz oyun çağında evin geçim sorumluluğunu yüklenerek ailenin babası rolünü üstleniyor.

İNSANİ OLARAK EN ZORDAKİ ÜLKE

Taliban yönetiminin birinci yılı geride kalırken 2022'nin son aylarında kameraman ve görüntü yönetmeni Hüseyin Uyanık ve Baraa Haddad'la giden Tülin Tezel, işte bu toplumsal açmazlardan kaynaklı can yakan hikâyelere tanıklık etti. "Bu zamana kadar Karabağ'a gittim, oradaki mayına basmış insanlarla konuştum. Musul'a, Kerkük'e gittim, Pakistan'daki mülteci kamplarında çekimler yaptım. Ama bu zamana kadar gördüğüm insani olarak en zor durumdaki ülke Afganistan." diyen Tezel, en son verilere göre Afganistan'ın, halkının yüzde 98'i açlık sınırında olan bir ülke olduğunu hatırlatıyor.

Afganistan'ın elli yıldan uzun bir süredir nesilden nesile aktardığı bir yetim olma meselesi bulunduğuna dikkat çeken Tezel, konuştuğu her ailede anne ya da babanın bulunmadığını, tüm aile üyelerinin bir arada olduğu hiç kimse ile tanışmadığını söylüyor ve ekliyor:

"Yetim meselesine bir kadın, bir de çocuk üzerinden yaklaştık. Kadın karakterimiz Wasima eşini kaybetmiş, evin geçimini tek başına sağlamaya çalışıyor. Afganistan'da kadınların çalışması ve statüsü ortadayken Wasima hem sisteme karşı mücadele veriyor hem de çocuklarını, ailesini ayakta tutmaya çalışıyor. Bir de Sameer adında çocuk karakterimiz var. Onun da evin babası olma durumunu anlatıyoruz. Onları buluşturan şey yetim olma hikâyeleri."

11 YAŞINDA BİR KOCA YÜREK: SAMEER

Ekrana getirdiği her iki karakterin de hikâyesinin duygusal anlamda çok sarsıcı olduğunun altını çizen Tezel, "İzleyenlerin, hikayesine tanık olduğu karaktere acımasını değil, onunla empati kurmasını istedim. Ne Afganistan belgeselini ne de diğer çalışmalarımı yaparken amacım hiçbir zaman duygu sömürüsü yapmak olmadı. Seyircinin yalnızca insan olduğu için onun hislerini anlamasını istedim. Sözgelimi belgeselimizdeki Sameer,11 yaşında. Babasını 5 yaşındayken kaybedince, yetimhaneye almasınlar diye yaşını büyütmüşler. Gerçekte 11, kimlikte 13 yaşında. Taşıdığı ağırlığın altında nasıl ezildiğini kilometrelerce öteden dahi hissedebildiğiniz küçük bir çocuk. Belgeselimiz, Sameer ve onunla aynı coğrafyayı, kaderi paylaşan tüm Afgan çocuklarının ortak hikâyesi. Oraya gitmeden önce 'Çocuk olmanın en zor olduğu toprak' diye yazı okumuştum. Orada yaşananları kelimelere de döksem kameramla da çeksem tam olarak size anlatamam. Oraya gitmeniz, görmeniz ve yaşananlara kendi gözlerinizle şahit olmanız lâzım. Biz gözümüzü kapatsak, görmezden gelsek de Sameer orada yaşamak için çabalıyor. Bu hikâye gerçek. Ve gerçek bir hikâyenin sömürüsünü yapamazsınız." diyor.

ERKEN BÜYÜYEN ÇOCUKLAR

Sameer'le olan çekimlerin duygusal açıdan çok zor geçtiğini anlatan Tezel, şöyle devam ediyor: "Küçük kardeşinin ismi Ayşe, ne zaman ondan bahsetse gözleri doluyor. Ayşe ile en çok hangi oyunları oynuyorsunuz diye sorsanız bile ağlayarak anlatır size. Röportaj yaparken cebimde bir bisküvi vardı, Sameer'e verdim, bir ısırık aldı sonra Ayşe'yi çağırdı, ona verdi 'Burada ye diğer kardeşler görmesin' dedi. Ayşe babasını hiç tanımamış, daha 9 aylıkmış babası vefat ettiğinde. Ayşe'ye olan düşkünlüğün sebebi bu. Samir'in biraz da olsa babasına dair hatırladığı anlar var. Beraber parka gitmişler mesela. O günü dudağının kenarına kondurduğu gülümseme ile anlattı. Sonra da babasını nasıl toprağa verdiğini. Evde herkesin babası olmuş Sameer. Ablaları için bile öyle. Eve getirdiği iki kuruşun hesabını yaparken dahi önce 'Belkıs'a defter almam lazım, Ayşe'nin de ihtiyaçları var, elektrik parasını belki veremeyiz bu ay' diyor. Dertleniyor. Biraz güzel şeylerden bahsedelim istedim. 'Arkadaşlarınla en çok hangi oyunu oynamayı seversin' diye sordum. 'Hiç arkadaşım yok, vaktim olmuyor. Okuldan sonra işe gidiyorum çok geç dönüyorum eve. Oynamaya vaktim olmuyor.' dedi."

İnsanların göçmenlere tepki gösterirken onların hangi şartlardan dolayı buraya geldiklerini akılda tutmaları gerektiğini ifade eden Tezel, "Düzensiz göçü asla desteklemiyorum. Kendi ülkemizin bir limiti ve yaşam standardı var. Türkiye'deki insanların eleştirilerini de anlayabiliyorum. Tabi ki bunun belli bir sistem içerisinde olması gerekiyor. Ama o insanlar da keyfine buraya geliyorlarmış gibi bir yaklaşım doğru değil. Dışarıdan baktığınızda ne kadar kötü gibi gözükse de orası onların vatanı, hiç kimse toprağını bırakıp gitmeyi istemez. Belli bir süre çalışıp, geri dönmeyi düşünen insanlar bunlar." şeklinde konuşuyor.

NESİLDEN NESİLE YETİMLİK MİRASI

Afganistan'da Nefes Almak belgeselindeki bir diğer karakter Wasima. "Fakir bir coğrafyada, kadınların değer görmediği bir yerde annesiz büyümenin ne demek olduğunu size en iyi anlatacak isimlerden biri." diye tarif ediyor Tülin Tezel onu. 39 yaşındaki genç kadının 6 çocuğu var. Annesini 10 yaşında kaybetmiş. Yetim büyümüş. 12 yaşında, küçük bir çocukken evlendirmişler. Ancak eşini de 5 yıl önce savaşta kaybetmiş. Çocukları ile bir başına kalmış. En büyük kızının kocası da 4 yıl önce İran'a çalışmaya diye gitmiş ve bir daha haber alınamamış. Kızı da iki bebeği ile annesi Wasima'ya sığınmış. Wasima evinin hem annesi hem de babası olmuş. Tek göz evde onun eline bakan 8 boğaz. Hiçbirinin kimlik kaydı yok. Wasima almış eline iki fırça, bir boya sokaklara çıkıp ayakkabı boyamaya başlamış. Sokaklarda dışlanmış, mahallesindeki kadınlar ayıplamışlar 'kadın başına' çalıştığı için. Kocası Taliban saflarında savaşırken öldüğü için çalışmasına engel olmak isteyen Taliban mensuplarına kafa tutabiliyor. Yakınlarına bir yerde temizlik yapıyorum ya da bir ofiste çay dağıtıyorum diyor, ayakkabı boyadığını söyleyemiyor.

Ayakta kalmanın bu kadar zorlayıcı olduğu bir ülkede o insanlar için yapılacak en büyük yardım ise hayata tutunmalarını sağlamak. "Afganistan'da çok fazla Türk kuruluşu var. Oraya gittiğinizde ülkenizin orada yaptığı başarılı çalışmalar gözlerinizi yaşartıyor." diyen Tezel,

TİKA'nın, Maarif Vakfı'nın, İHH gibi sivil toplum kuruluşlarının yaptığı çalışmaların günlük yardımlardan ibaret olmadığını, Afganistan halkına sürdürülebilir yardımlarla destek verildiği takdirde kendi ayakları üzerinde durabileceklerini ve göçün önüne geçilebileceğini ifade ediyor.