ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Sinemamızın usta yönetmenlerinden Yücel Çakmaklı ardında bıraktığı sayısız film ve güzel kalbiyle 2009 yılında aramızdan ayrıldı. Yeşilçam'a 'Milli Sinema' fikrini kazandıran ve bu çizgideki filmleri ile geleceğin sinemacılarına da bir yol haritası bırakan büyük usta vefatının 14. yılında Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi'nde İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Uluslararası Sinema Derneği tarafından düzenlenen bir programla anıldı. "Yücel Çakmaklı'nın ardından Milli Sinema'nın neresindeyiz?" başlıklı oturumun açılış konuşmasını Coşkun Yılmaz yaparken, oturumun yönetimini İhsan Kabil üstlendi. Etkinliğe konuşmacı olarak filmlerinde birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Çetin Tunca, yazar Yıldız Ramazanoğlu, yönetmen Nazif Tunç, yine Çakmaklı ile birlikte çalışmış olan senarist Attila Gökbörü ve yazar Nebiye Ay katıldı.
İLK ŞEHİRLİ KADIN PORTRESİ ONUN FİLMLERİNDE
Oturumda ilk sözü alan edebiyatçı Yıldız Ramazanoğlu, Çakmaklı'nın filmlerindeki kadın temsillerine dair yorumlarda bulundu. İlk kez şehirli kadın portresini Çakmaklı'nın filmlerinde gördüğünü dile getiren Ramazanoğlu, onun sinemasına ters köşe ve farklı açılardan bakmamız gerektiğinin altını çizdi. Çakmaklı'nın filmlerinde çok hızlı gelişen olaylar olduğuna dikkat çeken Ramazanoğlu, onun filmlerini hem kendi zamanından hem de şimdiki zamandan okumamız gerektiğine vurgu yaptı. Aynı zamanda "Bizim kendi kadın gerçeğimizle yüzleşmemiz gerekiyor." diyen Yıldız Ramazanoğlu, "Bizim karşılıklı kutuplaşmaya değil, tüm insanların bizim birer parçamız olduğu anlayışıyla hareket etmemiz lazım. Yaşadığımız gerçeklik neyse onun da sinemamıza dâhil edilmesi lazım." sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
DEVRİNİN EN İYİLERİYLE ÇALIŞTI
Ramazanoğlu'ndan sonra sözü yönetmen Nazif Tunç aldı. Tunç, Çakmaklı'nın taşralı bir aydın olarak yüksek duvarlarla çevrilmiş olan sinemamıza nasıl girdiğini ve çalışmalarını nasıl teşkilatlı bir şekilde sürdürdüğüne değindi. Çakmaklı'nın yaşamında birçok kurumu harekete geçirdiğini de söyleyen Tunç, büyük ustanın yer gösterici olarak başladığı sinemada yönetmenliğe kadar uzandığını belirtti. Çıraklığından itibaren gelecekteki kendi sinemasının kaynaklarını kendisinin yarattığını dile getiren Tunç, Çakmaklı'nın daima Milli Sinema anlayışıyla hareket ettiğinin altını çizdi. "Filmlerinde farklı görüşlerden birçok oyuncuya yer vermiştir. Bunda o zaman kutuplaşmamanın bu denli çok olmamasının da etkisi var elbette." diyen Tunç, Çakmaklı'nın devrinin en iyi kalemleriyle, yapımcılarıyla ve oyuncularıyla çalıştığını söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Yücel Bey de olmaz diye bir şey yoktu. Mutlaka en uygun imkânları kendine oluştururdu. Biz genç sinemacılara hasta yatağından umut aşılar ve tepeyi aşmamız gerektiğini söylerdi. Hiçbir zaman olmayacak şeylerin hayalini kurmazdı."
ASIL ONUN FİLMİ YAPILMALI
Yazar Nebiye Ay ise Çakmaklı'nın sistemin dışına çıkmayı denediğini, bunun da cesaretli oluşuyla doğrudan ilişkili olduğunu söyledi. "Bana kalırsa aslında onun filmi yapılmalı. Bu film Çakmaklı'nın sinemada varolabilmek için nasıl bedeller ödediği ve nasıl beslendiğiyle ilgili olmalı" şeklinde konuşan Ay, Yücel Çakmaklı'nın sinemada öncülük eden bir insan olduğunu vurguladı. Onun çevresindeki insanları hem beslediğini hem de onlardan beslendiğini dile getiren Ay, "Bugünden baktığımız zaman, yer göstericilikten yol göstericiliğe çıkmış ve zirvede bırakmış bir insan o." ifadelerini kullandı. Çakmaklı'nın usta oyuncuları filmlerinde oynatabilmek adına doğru iletişimi sağladığını, bunun da çok önemli bir yetenek olduğuna dikkat çeken Ay, "Yücel Çakmaklı iyi filmler ya da kötü filmler çekmiş olabilir ama daima öğrenerek ilerlemiş ve hiçbir zaman kendini tekrar etmemiş." dedi. Ay, sözlerini şöyle sürdürdü: "Milli Sinema anlayışını ortaya koyduktan sonra televizyon işlerine girdiğinde de başarı göstermiş ve ciddi bir yol yürümüş. Tüm bunlar içerisinde ülkenin bütün çeşitliliklerini barındırmış. Yücel Çakmaklı geleneklerimizi beyaz perdeye aktarmış ama sonra bir boşluk zamanı oluşmuş. Şu an baktığımızda Milli Sinemamızı belli bir seviyeye getirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Evet şu an çaba ve emek var ama dilerim sürdürülebilir noktaya geliriz. Yücel Çakmaklı aynı zamanda daima mücadele etmiş ve hiçbir zaman yapamayacağını düşünmemiş bir usta."
SÖYLENMEMİŞ SÖZLERİ FİLMLERİNE TAŞIDI
Yücel Çakmaklı'nın yönetmenlik sürecindeki yol arkadaşlarından Çetin Tunca konuşmasında Çakmaklı'nın filmlerinde bilinçli bir şekilde dini değerlerimizi kullandığına dikkat çekti. Çakmaklı'nın sinemasında daha çok bireysel çaba ve heyecanları gördüğümüzü söyleyen Tunca, önceleri toplumsal bir heyecan ve hareket olmadığını belirtti. Fakat Çakmaklı'nın daha sonra filmlerinde bireysellikten çıkıp toplumsal konulara daha çok ağırlık verdiğini dile getiren Tunca, onun daha önce sözü geçmemiş ve söylenmemiş sözleri filmlerine taşıdığını vurguladı. "Bu nedenle onun sinemamızdaki yeri çok önemli." diyen Tunca, Çakmaklı'nın sinema dışında televizyon filmlerinin de oldukça önemli olduğunu hatırlattı. Tunca Yücel Çakmaklı ile ilgili şu değerlendirmede bulundu: "Yaşadığı devrinde çağdaşı olduğu olayları inceleyip, tüm bunları kendi inancına ve düşüncesine uygun bir hale getirip film yapardı. Bu onu çok önemli kıldı." Oturumda son sözü alan Attila Gökbörü ise Çakmaklı'nın filmlerini, sinema yolculuğunu kronolojik bir sırayla anlatırken hangi filmlerin hangi koşullarda çekildiğini detaylı bir şekilde dinleyenlerle paylaştı. Gökbörü, bazı filmlerin içindeki tuhaflıkları ise mizahı bir açıdan ele alarak yorumladı. Gökbörü, Çakmaklı'nın filmografisinde yer alan filmlerin yapım süreçlerini şahit olduğu anlar ve anılar üzerinden örneklendirerek anlattı.
SİNEMAMIZDA YÜCEL ÇAKMAKLI İZLERİ
Yeşilçam'da unutulmaz filmlere imza atan ve Milli Sinema akımının güçlü örneklerini sinema tarihimize kazandıran Yücel Çakmaklı, 1972'de "Zehra", "Çile", 1973'te "Ben Doğarken Ölmüşüm", "Oğlum Osman" 1974'te "Diriliş", "Garip Kuş", "Kızım Ayşe", "Memleketim", 1977'de "Çok Sesli Bir Ölüm", "Çözülme", "Bir Adam Yaratmak", "Oynaş", 1978'de "Bağrıyanık Ömer ile Güzel Zeynep", "Denizin Kanı", 1980'de "IV. Murat", 1982'de "Hacı Arif Bey", 1983'te "Küçük Ağa", 1984'te "Aliş ile Zeynep", 1987'de "Kuruluş/Osmancık", 1989'da "Sahibini Arayan Madalya", "Minyeli Abdullah", 1990'da "Minyeli Abdullah 2", 1991'de "Kurdoğlu-Osmanlı Bedel İster", 1992'de "Mümin ile Kafir", "Bişr-i Hafi - Bir Zamanlar Sarhoştu", 1993'te "Kanayan Bosna", 1994'te "Kanayan Yara - Bosna Mavi Karanlık", 1996'da "Son Türbedar", 1997'de "Emir Sultan", 2005'te "Cumbadan Rumbaya" adlı yapımları yönetti. Çakmaklı ayrıca "Mümin ile Kafir", "Gençlik Köprüsü", "Sınıfta Şenlik Var", "Diriliş", "Garip Kuş", "Kızım Ayşe", "Memleketim" ve "Birleşen Yollar" filmlerinin yapımcılığını da üstlendi. 2008'de senaryosunu Ayşe Şasa'nın yazdığı, 1798 Osmanlı-Fransız savaşının yaklaştığı günlerde genç bir Mevlevi dervişinin mistik dünyasını anlatan "Dinle Neyden" filminin süpervizörlüğünü ise yine Çakmaklı yaptı.
GÜÇLÜ ROMANLARI TELEVİZYONA UYARLADI
Sinemamızda olduğu gibi televizyon ekranında birbirinden önemli yapım ve edebiyat uyarlamalarına imza atan Yücel Çakmaklı, 1975 yılında genel müdür Nevzat Yalçıntaş'ın danışmanı ve yönetmen kadrosuyla TRT'ye girdi. Usta yönetmen, 1990'da istifasıyla sonuçlanacak olan 15 yıllık TRT günlerinde, Tarık Buğra'dan "Küçük Ağa" ve "Kuruluş", Necip Fazıl'dan "Bir Adam Yaratmak", Rasim Özdenören'den "Çok Sesli Bir Ölüm" ve "Çözülme", Tarık Dursun K.'dan "Denizin Kanı" ve "Bağrı Yanık Ömer"i, Turan Oflazoğlu'ndan "4.Murat"ın yanı sıra "Hacı Arif Bey" ve "Aliş ile Zeynep"i çekti. Sinemaya 1989'da yeniden dönen Çakmaklı, "Minyeli Abdullah" (1-2), "Sahibini Arayan Madalya", "Bişr-i Hafi", "Mümin ile Kafir" ve "Kanayan Yara Bosna" filmlerinin ve o dönemde çektiği bazı dizilerin yönetmen koltuğuna oturdu.