GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Modern hayat ve şehirleşme bizi tabiattan, yüzyıllarca bir arada yaşadığımız varlıklar kopardı. Ağaç, çiçek isimlerini bilmeyen, karıncadan korkan, insan dışında hiçbir canlı türü ile iletişim kuramayan ve diğer mahlukatı 'tehdit' olarak algılayan 'bencil' varlıklara dönüştük. Şehirlerimiz, görkemli binalarımız, akıllı evlerle dolu sitelerimiz, sözde doğa dostu trende sahip steril yaşam alanlarımızda Allah'ın var ettiği hayatla bağlarımızı kopardık. Çok değil otuz yıl öncesine kadar varolan 'mahalle' kültürü çoktan ortadan kalktı. Dolayısıyla mahalleyi oluşturan her şeyi de silip attık. Güvenli ve steril sitelerimizde 'öteki'siz bir hayat inşa ettik. Tıpkı batılılar gibi 'yaşlı', 'engelli', 'çocuk', 'hasta', 'mülteci' gibi 'alt' grupları 'rahatsız edici' bulmaya başladık. Elbette bu sıralamanın en alt basamağına sokak hayvanlarını da eklemek lâzım. Zira, şehirler genişledikçe işgal ettiğimiz alanları paylaştığımız sokak hayvanları da o özenli, steril hayatlarımızı 'tehdit' eden unsurlardı. Yaşlıları, çocukları, engellileri doğrudan hedef alacak kadar katılaşmadı kalbimiz henüz. Ama 'Suriyeliler' diye kategorize ettiğimiz yabancılar mesela en dindarından en sekülerine rahatsız edici bulunuyor nicedir. Sokak hayvanları ile Suriyelileri nasıl bir tutarsın demeyin, sosyal medyada 'sokakta başıboş hayvan istemezük' diyenlerin altına yapılan yorumlara bir bakın, Suriyelilere ne zaman sıra gelecek diyenlerle dolu.
MEDENİYET ANLAYIŞIMIZLA BAĞDAŞMIYOR
Dönelim sokak köpeklerine... Çeteler halinde dolaşan, yaşlılara, çocuklara saldıran, parçalayan, kuduz bulaştırıp acılar içinde ölmelerine neden olan köpekler yok mu? Maalesef var elbette. Bu korkunç olaylar elbette herkesin canını yakıyor. Sosyal medyada gerilim hattındaki birkaç sözde 'hayvansever' hesabın saçmalıklarını ciddiye alıp 'insan canı mı' 'hayvan canı mı' şeklinde bir tercihte bulunmak elbette sözkonusu değil. Bir Müslümana yakışan hem insanların hem de bütün mahlukâtın, yaratılmışların canını korumaktır. Sözkonusu saldırıların bir sorumsuzluklar zincirinin sonucu yaşandığını görmezden gelip bütün bedeli İslam literatüründe 'Allah'ın sessiz kulları' olarak tanımlanan sokak köpeklerine ödetmeye çalışmak ne insanî, ne de İslâmî bir yaklaşım. Soruna çözüm üretirken sadece insanı merkeze alan yaklaşımlar da yine Müslümanların medeniyet anlayışı ile bağdaşmıyor. Zira Hz. Peygamber döneminden başlayarak salgın hastalık gibi istisnai durumlar dışında sokaktaki hayvanlara dokunulmamış. 'Ama o kural 1400 yıl önceye ait, bugün modern şehirlerde şartlar çok farklı, hayatımız tehdit altında' derseniz inandığınız ve hayatınıza adapte etmeye çalıştığınız pek çok sünnet-i seniyeyi de değillemiş olursunuz.
YASA UYGULANSA SORUN KALMAYACAK
Çünkü iddia edildiğinin aksine her şehirde, her mahallede sokak köpekleri tarafından kuşatılmış halde yaşamıyoruz. Bu yoğunluğun yaşandığı bölgelerde hayvan popülasyonunun artış nedeni belediyelerin düzenli kısırlaştırma yapmayışı, hayvan bakımevi kurmayışı, sürülere müdahale etmeyişi, saldırgan köpekleri rehabilite etmek için barınağa almayışıdır.
19 yıl önce belediyelere kısırlaştırma ve bakımevi kurma hükmü ile çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'na rağmen, 1389 belediyeden 1200'ünde bakımevi açılmadı ve kısırlaştırma yapılmadı. Bu kanun çıkarılmadan önce yani 2004 yılına kadar belediyelerin bütçelerine zehir ödeneği konularak sokak hayvanları öldürülüyor ya da vuruluyordu. Buna rağmen üreme ve sayı kontrol altına alınamadı. Toplumsal pek çok konuda yenilikçi ve çözüm odaklı adımlar atan AK Parti iktidara geldiğinde bu konuda bir araştırma ve çalışma başlattı. Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyesi ile tek çözüm olan Kısırlaştırma ana hükümlü Hayvanları Koruma Kanunu'nu çıkardı. Tüm toplum kesimleri tarafından takdirle karşılanan bu kanun ile sahipsiz hayvanlar için bakımevi kurma ve kısırlaştırma görevleri asli sorumluluk olarak doğrudan belediyelere verildi. Fakat yasada belediyeler üzerinde bir idari yaptırım olmadığı için toplam 1389 belediyenin yaklaşık 1200'ünde halen bakımevi ve kısırlaştırma merkezi yok. Bakımevi olanlar da göstermelik sayılar ile kısırlaştırma yaptığı veya hiç yapmadığı için sorun içinden çıkılmaz hâl aldı.
MERHAMET ODAKLI ÇÖZÜM ŞART
Kısırlaştırma yapmayıp hayvanların çoğalmasına seyirci kalan belediyeler vatandaşların şikâyetleri artınca sokak hayvanlarını toplayıp onları sınırlarındaki il ve ilçelerin kırsalına, ormanlık alanına atıyor. Yaban hayatına alışkın olmayan hayvanlara oradaki yaban hayvanlarından kuduz bulaşıyor. Ormanlık alanda aç ve susuz kalan sokak hayvanları yiyecek bulabilmek için bir süre sonra üstelik bu kez çoğalıp yaşam alanı olarak kabul ettikleri insanların bulunduğu yerlere geri dönüyor.
Kırsalda yarı sahipli köpeklerin kısırlaştırması da yapılmadığı için Anadolu'da da hayvan popülasyonunda ciddi artış yaşanıyor. Dolayısıyla birbirini besleyen bu durumun kontrol altında alınması hem şehir merkezleri hem de taşrada sistematik ve hızlı bir şekilde kısırlaştırma işlemlerinin gerçekleştirilmesi ile sağlanabilir. Yasaların verdiği görevin ihmali sebebiyle büyüyen bu sorunun çözülebilmesi sokakları hayvandan arındırmak değil belediyelerin bu asli işlevini yerine getirmesi için yaptırımlar uygulanması ile mümkün.
Asırlardır toplumsal hayatımızın bir parçası olarak yaşayan, mahallelerin gönüllü koruyucusu olan, ortak bir hayatı paylaştığımız, onbin yıl önce evcilleştirdiğimiz için artık yaban hayata dönmesi mümkün olmayan sokak köpeklerini 'lüzumsuz', 'işlevsiz', 'fazlalık' gibi gören bir anlayışla sokaklardan toplamak Müslümanların varlık alemiyle ilişkisi konusunda sınıfta kalması anlamına gelir. Peygamberî bir bakışla Allah'ın yarattığı her mahluğa, canlı, cansız her şeye muhabbet duyması gereken Müslümanlara en çok yakışan akıl ve vicdan sahibi insanlar olarak merhamet odaklı bir bakışla bu meseleyi çözüme ulaştırmaktır.
SOKAK HAYVANLARI SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?
İnsanlar köpekleri hediyelik eşya ve meta olarak görmekten vazgeçtiğinde, sahiplendiği köpeği sıkılıp sokağa atmaya kalktığında caydırıcı para ve hapis cezasına çarptırıldığında,
Sokaklarda artan köpek popülasyonunu azaltmak üzere bütün belediyeler 'kanunda asli görevleri olarak tanımlanan' işlerini yapıp; hızlı bir biçimde hayvan bakımevleri ve sistematik kısırlaştırma yapmaya başladığında,
Sürüler halinde dolaşan köpeklerin alfaları tespit edilip barınağa alınarak sürüler dağıtıldığında,
Köpekleri toplayıp barınak/bakımevi yerine şehrin dışına, ormanlık alanlara atan ve yaban hayvanlarıyla temas eden sokak köpeklerine kuduz bulaşmasına bu yüzden kuduz vakalarının artışına yol açan belediyelere ağır cezai müeyyideler uygulandığında,
Yasaklı ırkların üretimi ve satışı konusunda Tarım Bakanlığı etkin bir biçimde İçişleri Bakanlığı ile koordineli çalışarak bu işin takibini yaptığında, yasaklı ırkı üretip satanlara çok ağır para ve hapis cezası verildiğinde,
Yasaklı ırk beslemek isteyenlere bu konuda ağır yükümlülükler getirildiğinde,
İçişleri Bakanlığı köpek dövüşü ve bu dövüşler üzerinden bahis yapan çeteleri etkisiz hale getirdiğinde,
Saldırgan davranışlar gösteren ve kuduz vakasına yol açan köpekler toplatılıp rehabilite edildiğinde, rehabilitesi mümkün değilse uyutulduğunda, ancak hiçbir hastalığı ve saldırganlığı olmayan hayvanlar sokağın bir parçası olmaya devam ettiğinde,
Gönüllü olarak sokak hayvanlarına bakım veren hayvanseverler ile mama lobileri olarak adlandırılan istismarcıların hem hukuken hem de toplumsal olarak ayrımı yapıldığında, belediyelerce açılacak bakımevi ve barınakların yönetimi ve idaresi hayvansever gönüllüler tarafından sağlandığında, sokak hayvanlarının bu barınaklarda can güvenliğinden emin olunduğunda,
Mama lobileri denilen sokak hayvanları üzerinden kazanç sağlayan kişiler Emniyet birimlerince tespit edilip, ağır cezalar verildiğinde,
Sahada hayvan hakları için çalışan gönüllüler ile bakanlıklar, belediyeler, muhtarlıklar çözüm odaklı, insanı da hayvanı da yaşatacak formüller üzerinde uzlaştığında,
Sözgelimi her mahalledeki hayvanseverlerin o mahalledeki köpeklerden sorumlu olacağı, sağlık ve güvenlik takibini yapacağı, sürüleşme ya da agresif davranışlar gösteren, kuduz ihtimali olan köpekler tespit edildiğinde bu gönüllülerin kamu kurumlarını harekete geçireceği bir sistem kurulduğunda,
Medya ve sosyal medya üzerinden toplumu kutuplaştırıcı söylemler üretenler, sokak hayvanlarının varlığını 'terör' olarak tanımlayıp, korku pompalayan haberlerle insanları dehşete düşürenler, korkularını tetikleyenler, hayvanseverleri 'itperest' gibi hakaretlerle tahkir eden, toplumu bu sorunun çözümü için silahlanmaya çağıranlar, hayvanseverlik kisvesi altında siyasetçilere hakaret edenler cezalandırıldığında,
Bir merhamet toplumu olduğumuz gerçeğini yok sayıp 'sokaklarda başıboş köpek istemiyoruz' diyenler bu ülkenin inanç ve kültürel kodlarının aksine Allah'ın yarattığı ağzı, dili olmayan, doğal hayatın bir parçası olan bu türü yok ederek kâinatın dengesini bozacağını düşünmeye ve idrak etmeye başladığında...