Yazma eserlere şifa oluyorlar

Geçmişle bağ kurmamızı sağlayan en önemli kaynaklar yazma eserler. Kitap Şifahanesi ve Arşiv Daire Başkanlığı bin yıllık eserleri restore edip ciddi bir belgeleme ile döneme ilişkin bilgileri kayıt altına aldıklarını söylüyor. Daire Başkanı Nil Baydar, ''Yüzyıllar öncesinden bugüne gelen bir birikim var. Bu bize ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Eserler ellerimizde yeniden hayat buluyor. Onları yeniden okunabilir hale getirip bizden sonraki nesillere ve gelecek yüzyıllara ulaşmasını sağlıyoruz.'' diyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı bünyesinde yer alan Kitap Şifahanesi ve Arşiv Daire Başkanlığını yeni yeri olan Rami Kütüphanesi'nde ziyaret ettik. Kitapların restorasyon sürecini daire başkanı Nil Baydar'dan dinledik. Başkanlığın elinde 250 binden fazla yazma eser olduğundan bahseden Baydar, bu eserleri belli kriterlere göre önceleyerek gerekli görülenlerin restorasyonlarının yapıldığını aktardı. Tarihimiz için son derece önemli olan bu eserlerin durumuna bir doktor titizliğinde önce teşhis koyup sonra tedavi uyguladıklarını belirten Baydar, işin manevi kısmının çok önemli olduğunu dile getirdi.

TEK NÜSHASI OLAN NADİR ESERLER BULUNUYOR

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi'nden Rami Kütüphanesi'ne taşınan Kitap Şifahanesi ve Arşiv Daire Başkanlığı, daha iyi şartlarda çalışmalarına devam ediyor. Rami Kütüphanesi içinde 7. ve 8. kolda yer aldıklarını belirten Baydar, "Personel sayımız arttı. Burada daha öncede eksikliğini dile getirdiğimiz sergi ve okuma salonumuz oldu. 3-4 ayda bir sergi yapıyoruz. Şifahane içinde Yazma Eserleri onardığımız atölyeler, hat restorasyon atölyeleri, kimya ve biyoloji birimimiz var. Bizim alanımız disiplinler arası. Restorasyon bölümünden mezun arkadaşlar lisans programları içinde kimya ve biyoloji de görüyor. Tıp gibi düşünün. Doktor nasıl önce fiziksel muayene ediyor ama iç kısımda olan sorunları görmek adına emar ya da röntgen istiyor biz de çıplak gözle göremediğimiz sorunlara önce mikroskopla bakıyoruz. Sonra daha detaylı görüntüleme ve analiz teknikleri var. Yazma eserin neden ve nasıl bozulduğunu anlamak için kimya ve biyolojiden faydalanıyoruz. Mesela eserde bir mavi boya var. Ama bu rengi mavi yapan bir sürü madde var. Bunun analizini kimya bölümü yapıyor. Ya da eser küflenmiş. Bunlar aktif mi değil mi? Ne kadar dezenfekte işlemi uygulamalıyız? Biz temizledikten sonra o küf aktifliğini yitirecek mi? gibi soruların cevabını bu birimler veriyor. Kitapların konservasyonlarını yaparken dikmeden önce formlar halindeyken bunları dijital ortama da aktarıyoruz." şeklinde konuştu.

Yazma eserler hakkında bilgi veren Baydar, "250 binden fazla yazma eser var. Bir taşıyıcı üzerine yazılmış, bu kağıt, deri, parşömen olabilir bunlar kültür varlıklarıdır. Bazen kitap formatında bazen de belge şeklinde olabiliyor. Bunlar içinde dünyada tek nüshası biz de olan eserler var. Bu açıdan çok kıymetli. Padişahlar, hanım sultanlar için yazılmış kitaplar ya da onların veya devlet adamlarının sipariş ettiği kitaplar var. Neden bu eseri istedi, neden okudu? Ve o eseri eline alıp, okumuş. Bu da önemli bir detay. Önemli olan sadece yazı değil. Bunun süsleme, tezhip tarafı var. Kimi eser resimli. Minyatürler var içinde. Her konuda yazma eser var: astronomi, coğrafya, edebiyat, tarih, şiir, sözlük, dini ilimler gibi... Divanlar ve mesneviler de var."

ÖNCE TEŞHİS SONRA TEDAVİ

Yazma eserlerin restorasyon sürecini anlatan Baydar şunları aktardı: "Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı'na bağlı 17 tane kütüphane var. Geçen senelerde ziyaret ettik ve eserleri inceleyip hasar durumlarını tespit ettik. Kriterlerimize göre eserler gelmeye başladı ve gelmeye de devam edecek. Bu eserleri önce böceklerinden arındırmak için eksi 40 derecede donduruyoruz. Sonra süpürülüyor ve özel makine ile kuru temizliği yapılıyor. Ardından restoratörlere dağıtıyoruz. Onlar belgelemesini yapıyor. Eserin boyutu, kaç sayfa olduğu, hangi tarihte yazıldığı ya da kimin yazdığı, nasıl bir mürekkep kullanıldığı gibi çıplak gözle gördüğü bilgiler kaydediliyor. Akabinde mikroskopla inceleyip bulguları yazılıyor. Daha sonra eserden bir sayfa analize gider ve x ışınları ile çalışan bir sistemimiz var orada incelenir. Orada bozulmaya neden olan elementlere bakılır. Bakır mı demir mi ya da başka bir şey mi? Bu tespit edilir ve ona göre sağlamlaştırma için yöntem belirlenir. Kısaca önce teşhis koyuyoruz. Nasıl bozulmalar olduğuna bakıyoruz. Ona göre tedaviye başlıyoruz. bazı denemeler yapıldıktan sonra kitaplarda restorasyon süreci başlıyor. Metin tamamlandıktan sonra ciltlemeye geçiliyor. Bu aşamada da analizi yapılır ve ona göre ciltlenir. Ciltte kullanılan malzemelerde not edilir. Bu anlamda çok ciddi bir belgeleme yapıyoruz. Sayfalar halindeki yazılı belgeleri dikmek, şirazesini örmek, bir araya getirmek, ciltlemek her dönem farklı bir teknikle yapılmış. Bu açıdan size 14, 15 ve 16. yüzyılda kullanılan malzemeler hakkında da bilgi veriyor. 17 sayfalık formumuz var. Ve bunu sisteme alıyoruz. Bu verilerin bir kısmı okuyuculara da açılacak. Metin ile cildin birleşmesi kısmı çok önemli. Kitabı okuyacak kişinin rahatça açabileceği şekilde yapılmalı bu işlem. Yaptığımız iş hem teknik hem bilimsel. Bu arada her aşamada fotoğraf çekip yapılanları belgeliyoruz. Restorasyonu biten kitapları bu belgeler ile geldiği kütüphaneye geri gönderiyoruz. Bir eserin restorasyon süreci bozulmalara ve sayfa sayılarına göre değişiyor. Ortalama üç ayda bir kitap bitiyor. Ama bazen altı ay hatta bir sene sürdüğü de oluyor."

BİN YILLIK ESERLER RESTORE EDİLİYOR

Bin yıllık eserleri restore ettiklerini ve aslına uygun, dünya standartlarında restorasyon sürecinden geçirerek iyileştirdiklerini söyleyen Baydar, "Abbasi döneminden 9. ve 10. yüzyıldan kalma eserler var. Bunların restorasyonlarını yaptık. O dönemde kullanılan kağıtlar keten ve kenevirden yapılıyor. Ve çok dayanıklı oluyor. Bunlar 1000, 1200 yıl dayanıyor. Tabii çok kötü şekillerde kalmadıysa. Kağıda zarar veren en önemli nokta nem. Küflenip mantar olabiliyor. Böyle olunca kağıt çürüyor ve toz oluyor. Bu şekilde olan eserlere bir şey yapılamıyor. Yine böceklerin yediği ve dantel gibi delikleri olan eserler var. Onları da daha fazla yıpranmasın diye sağlamlaştırıyoruz. Ama delik olan kısımlarda yazılanlar gidiyor. Kişisel çaba ile saklanan birçok eser olmuş. Vakıflara, kütüphanelere bağışlanan eserlere bazı özel maddeler getirilmiş. Bu şekilde olanlar iyi korunmuş." diyor ve ekliyor: "Standart kalitede iş yapmak zorundayız. Eserin yapısına ve durumuna uygun en yüksek standartlarda çalışıyoruz. Bu bir ekip işi. 74 yetişmiş elemanımız, 12 tane de uzman var. Dünyada bu iş çok iyi yapılıyor. Ama artık son on yıldır biz de bu anlamda standartlar oluşturabilecek duruma geldik."

DİJİTALLEŞME ÖNEMLİ

El yazması eserler için dijitalleşme çalışmaları da yaptıklarını vurgulayan Baydar, koleksiyonlarındaki eserlerin dijital alanda olduğunu ama 2016 sonrasında daha yüksek kalitede görüntüler aldıklarını söyledi: "2016 öncesi o dönemin şartlarında kimi eser 400 ya da 600 dpi. Bugünlerde ise 1200 dpi çözünürlükte. Topkapı Sarayı, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve İslam Eserleri Müzesi'ndeki yazma eserlerin dijitale aktarımını da biz yaptık. Gelen araştırmacıların çoğu dijitalden hizmet alıyor. Bazen malzeme çalışan hocalarımız eseri görmek istiyor. Bu durumda belli önlemler alınarak eserleri araştırmacılara sunuyoruz."

Odalara güvenlik nedeniyle ziyaretçi alamadıklarını ancak dışarıda dönen videolardan süreci takip edebileceklerini sözlerine ekleyen Baydar, yaptıkların işin ciddi bir konsantrasyon ve dikkat gerektirdiğini belirtiyor.

TARİHE TANIKLIK EDİYORUZ

Yaptıkları işin çok ciddi bir sorumluluk gerektiğini ve manevi tarafının da ağır bastığını dile getiren Baydar, "Uzun yıllardır bu alanda çalışıyorum, hem de hocayım dersler veriyorum. Ne yapacağınızı iyi bilmeniz gerekiyor. O kitabı yazan, yazdıran, kağıdını ya da mürekkebini yapan yani emeği geçen bir çok kişi var. Bir kere o kişileri bir saygı göstergesi yaptığımız iş. Yüzyıllar öncesinden gelen bir birikimden söz ediyoruz. Yüzyıllar önce o kitaba dokunan birileri vardı ve şimdi de biz ona dokunuyoruz. Bazı eserler içinde notlar var. Kiminden çiçek, buğday çıkıyor. Hatta bir eserden sikke çıkmıştı. Kimi eserde de pati izleri vardı. O çok hoşuma gitti. Demek ki o kitabı okuyan kişinin çevresinde kediler var ve o kitabı okurken ya da açık bıraktığı anda kediler üzerinde gezdi. Tarihe tanıklık ediyoruz. Eserler ellerimizde yeniden hayat buluyor. Onları okunabilir hale getirip bizden sonraki nesillere ve gelecek yüzyıllara ulaşmasını sağlıyoruz. Bu kitaplar nereden geldiğimizi, geçmişimizi anlatan önemli eserler. Şifa vermek düşüncesi de bu anlamda ismimize çok uyuyor."

YAPTIĞIMIZ İŞİ DÜNYAYA ANLATMAK İSTİYORUZ

Kitap Şifahane'sinde etkinlikler de yapılıyor. Sergilerin yanı sıra atölye çalışmaları ve seminerlerin de olduğunu belirten Baydar, "Şu an da açık olan Kutsal Risalet yazma Mushaf sergimiz var. Haziran sonuna kadar devam edecek. 80'e yakın eser var. Burada sancak mushafları, önemli hattatların yazdığı Kur'anlar ve farklı coğrafyadan gelen mushaflar var. Sergiler devam edecek. Atölyeler yapmaya başlamıştık. Minyatür defter yapıyoruz. Herkes katılabilir diye düşündük ama talep çok olunca lisans öğrencileri ile sınırladık. Gelen katılımcılar hem Şifahane'yi görüyor, restorasyon hakkında bilgi alıyor hem de kitap nasıl dikilir, cildi nasıl yapılır onu öğreniyor. Bir de her Perşembe seminerlerimiz var. Halka açık. Buradaki arkadaşlar veriyor seminerleri. Her seferinde farklı konu işleniyor. Çocuklara yönelik de etkinlik yapmak istiyoruz. Bir pedagog eşliğinde yaş aralığı belirleyip onlara da hem bu mesleği tanıtmak hem de yazma eserleri anlatmak istiyoruz." Kitap restorasyonu alanında uluslararası programlar da yapmak istediklerini sözlerine ekleyen Baydar, 2024 yılında dünya standartlarında yaptıkları bu çalışmaları da anlatabilecekleri yazma eserler konservasyonu başlığında birkaç gün sürecek bir konferans programı düşündüklerini dile getirdi.