Tuncay Saydam son yirmi yıldır baş döndürücü bir hızla kendi resim ve desenlerini yapıyor ve sergiler açıyor. Saydam bilimde ‘başkalarının düşünmediği gibi düşünmek’ yaklaşımına paralel olarak, resimlerinde de ‘başkalarından farklı yolları denemek, o yollarda kaybolmak ve farklılaşmak’ niyetini ön planda tutarak resimler yapıyor. Yalın resimlerinin içi karmaşıklarla, karmaşıklığının içi ise yalınlarla doludur. Bu sergisinde suluboya, yağlıboya, desen ve desen/yağlıboya tekniklerini rahatça ve bazen de birbirlerine karıştırarak kullanıyor. Özellikle desenleri ve zaman zaman yağlıboya lekelerle desenin birleşikliği, daha önce görülmemiş ve alışılmamış özgün ve yaratıcı bir resimsel anlatım dili yaratmıştır. Gerek resimleri gerekse desenleri, yalınla karmaşığın, bilinenle bilinmeyenin, yoğun boyayla taptaze naif çizgilerin ve soyutla somutun arakesitlerini aramak üzerine kuruludur. Tuncay Saydam her şeyden önce bir renk ressamıdır [colorist], bazen hiç olmayacakmış gibi görünen renkleri ve biçimleri bir arada cesaretle kullanıp onlardan farklı armoniler ve tatlar çıkarmaya çalışıyor. Bu cesaret, onun hiç bitmeyecek olan genç ruhsal enerjisinin ve bilinçaltı devinimlerinin dışavurumuyla kendiliğinden oluşan bir içselligin doğal belirtisidir. Şimdiye kadar açtığı sergilerin tümüne hep ‘ruh’la ilgili isimler vermiştir. Bu serginin adının da ‘Ruhumun Çakıl Taşları’ oluşu bu nedenle tesadüf değildir.
3 EKİM’E KADAR GÖRÜLEBİLİR
Her sanat dalı, sanatın kendisi, sanatçı ve izleyici üçgeninin karşılıklı ve sürekli ilişkisi ve iletişimi arasında oluşur. Bu resimler de, ressam Tuncay Saydam, onun resimleri ve onlara bakanların üçgeni içinde değerlendirilmelidir. Bu nedenle,