Yalı Çapkını, Baba gibi dizi müziklerinin bestecisi Güldiyar Tanrıdağlı: İzleyiciyi sahneye ve duyguya hazırlıyoruz

''Bizler, izleyiciyi sahneye ve duyguya hazırlıyoruz. Misal, çok masum gözüken bir karakter var. Ama aslında göründüğü gibi değil. Biz altta o kadının masumiyetinin tam tersi kötüyü çağrıştıran bir müzik veriyoruz. Ve seyirci o karakterin kötülük yapacağını ya da yalan söylediğini anlıyor. Bazen de var olan duyguyu güçlendirmek için kullanıyoruz. Diyelim ki duygusal bir sahne var izleyicinin gözleri dolmuş, bizim koyduğumuz o müzikle gözyaşı akmaya başlıyor.''

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Yalı Çapkını, Şahane Hayatım, Baba, Sakla Beni, Gülcemal, Veda Mektubu gibi birçok dizinin müziklerine imza atan piyanist ve besteci Güldiyar Tanrıdağlı, bu hafta Akşam Cumartesi'nin konuklarından biri. Geçen ay AKM'de bir konser veren Tanrıdağlı ile müzik kariyerini ve dizi-film müziklerine dair merak ettiklerimizi konuştuk. Özellikle üç sezondur Yalı Çapkını dizisi için bestelediği eserlerle büyük beğeni toplayan Tanrıdağlı'nın iki de çok özel albümü bulunuyor. Rachmaninov Anatolian Project albümü ve türkülerden oluşan Mülhem çalışmasıyla yurt içinde ve dışında birçok konsere imza atan Tanrıdağlı'nın en büyük hayallerinden biri uluslararası bir filmin müziklerini hazırlamak.

İLK DERSTE BU İŞİ YAPMAYA KARAR VERDİM

Çok iyi bir müzik eğitimi almışsınız. Bale de yapmışsınız. Sanata ilgi aileden mi?

Sanatın içinde doğdum diyebilirim. Dedem ve anneannem sanatla ilgiliydi. Annemin bale ve dans okulu vardı. Orada bale yapmaya başladım. Dansı piyano eşliğinde yaptığımızdan müzik de hep hayatımdaydı. Piyano çalmaya 7 yaşında başladım. İlkokulun ardından konservatuvara gittim. Konservatuvara gidene kadar balerin olacağımı düşünürdüm. Ancak yoluma biri ile devam etmeliydim. Müziği seçtim. Konservatuvarda ana enstrümanım piyano oldu. Baleye de annemin okulunda devam ettim. Avusturya'ya piyano eğitimi için gidene kadar Can Ertekin hocamızın Çağdaş Bale Topluluğu'nda dans ediyordum.

Yurt dışında master yapmışsınız... O nasıl gerçekleşti?

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi'nin üçüncü sınıfındayken piyanist Rolf Plagge bizim okulda masterclass düzenledi. Kendisi Salzburg Mozarteum Üniversitesi'nde hocaydı. Ben de katıldım. O masterclass sonrası beni yanına çağırdı ve Mozarteum'a davet etti. Avrupa'nın en iyi müzik okullarındandı ve müzik kariyerim için çok önemliydi. Sınava girdim ve Mimar Sinan'daki kaydımı dondurup oraya gittim. Derslerim orada sayıldığı için kısa sürede lisansı bitirip mastera başladım. Harika bir okuldu, birçok imkânı vardı. Bir yıl ara verip Mimar Sinan'da okulu bitirmek için İstanbul'a gelip yeniden Avusturya'ya döndüm. Toplam sekiz yıl orada kaldım. Bana çok büyük katkısı oldu. Ayrıca Salzburg Sead Dans Üniversitesi'nde dansçı ve klasik bale eğitmenliği yaptım. Master yaparken birçok seçmeli dersimiz vardı. Film-dizi müzikleri serüvenim de burada başladı. Film Scoring diye bir ders vardı. Piyano çaldığım için beste yapıyordum zaten. Aldığım ilk dersten sonra 'Bu işi yapacağım' dedim. Piyano ile senfoni, konçerto bestelersin ama bir görüntüye müzik yapmak çok başka geldi bana. Bundan 12 yıl önce verilmiş bir karardı bu. Sonra konser piyanistliğini de bitirdim. Hocalarım orada kalmamı istedi. Ama İstanbul'u çok seviyorum. Konser piyanistliği yapacaksam bunun yeri Avrupa idi ama ben film-dizi müziği yapmayı kafaya koymuştum. Üstelik film-dizi müziği yapacaksam bunun en doğru yeri kesinlikle İstanbul idi. Çünkü bizde çok büyük ve başarılı bir sektör var. Birçok ülkeye dizi satıyoruz. Ben küçükken annemler Latin Amerika, Brezilya dizileri izlerdi. Şimdi oradakiler bizim dizilerimizi izliyor.

DİZİ ANLAMINDA BÜYÜK BİR SEKTÖR VAR

Müzik, dizi veya sinema için ne kadar önemli?

Elbette çok önemli. Bizim dizilerimiz uzun olduğu için müzik, sahneleri rahatlatıyor. Bazen görüntü akıyor altta sadece müzik. Klip çekiyor gibiyiz. İzleyiciyi sahneye ve duyguya hazırlıyoruz. Misal, çok masum gözüken bir karakter var ve karşısındakine bir şeyler anlatıyor. Biz altta o kadının masumiyetinin tam tersi kötüyü çağrıştıran bir müzik veriyoruz. Ve seyirci o masum karakterin kötülük yapacağını ya da yalan söylediğini anlıyor. Daha masum bir müzik koysak, karakterin kötülük yapacağını anlamaz. Sahnenin tüm duygusunu müzik veriyor. Bazen de var olan duyguyu daha da güçlendirmek için müzik kullanıyoruz. Diyelim ki duygusal bir sahne var izleyicinin gözleri dolmuş, bizim koyduğumuz o müzikle gözyaşı akmaya başlıyor.

Film müziği ile dizi müziği arasında nasıl bir fark var?

Film müziğini bir seferde yapıyorsun bitiyor. Dizi müzikleri ise bölümler devam ettikçe yenileniyor. Üstelik film müziklerinde direkt sahneye müzik yapıyorsun. Ve daha az müzik kullanılıyor. Dizide ise yaptığın müzikleri kesip yerleştiriyorsun. Dizilerde jenerik müzik dışında her hafta devam eden bir çalışma var. Bu biraz daha yorucu. Çünkü dizilerimiz çok uzun ve bölümler bana gelene kadar yayın günü geliyor. İki günde müzikleri yerleştirmek zorunda kalıyorsun.

SENARYOYA GÖRE İŞLERİ KABUL EDİYORUM

Bir dizi müziği nasıl yapılır? Süreçten bahseder misiniz?

Şimdi bir jenerik müzik var bir de devam eden bölümler için yazılan eserler var. Önce senaryo geliyor bize. Genel hikâye de çok önemli. Karakterleri tanıyorum, hangi oyuncular var onlara bakıyorum. Dizi hangi dönemde geçiyor bu da önemli. Ona göre enstrüman kullanıyorum. İlk olarak hem genel hikâyeye hem de karakterlere müzik besteliyorum. Söz olmuyor genelde en başta, o sonradan geliyor. Yapımcılar, yönetmenlerle bir araya geliyoruz ve gerekli düzenlemeleri yapıyoruz. Dizi çekimleri başlayınca bana görüntüler geliyor, bazen set fotoğrafları istiyorum. Çünkü işimiz görüntüye müzik yapmak. Orada karakterin saçı, kıyafeti ya da mekân beni etkiliyor. Tanıdığım oyunculara müzik yapmayı daha çok seviyorum. Beste yaparken onu kafamda canlandırıyorum. İlerleyen bölümlerde hangi sahnelere müzik konulması gerektiğine, ne kadar uzunlukta olacağına ekiple karar veriyoruz. İlk dört, altı bölüm arasında yeni müzikler yapılıyor. Çünkü farklı karakterler giriyor ya da hikâye başka yere evriliyor. Uzun dizilerde ise alternatif müzikler yapmaya çalışıyoruz ki seyirci aynı müziklerden sıkılmasın... Piyanoda besteliyorum eserleri. Sonra canlı kayıtlar yapıyoruz.

İşlerinizi neye göre seçiyorsunuz? Kriterleriniz var mı?

Senaryo çok önemli tabii. Kendimi hikâyenin bir parçası hissedebiliyorsam ve buna müziğimle eşlik edebileceğimi düşünüyorsam kabul ediyorum. Dolayısıyla "Bu işin müzisyeni ben değilim" dediğim işler de oluyor.

YALI ÇAPKINI EN ÖZEL İŞLERİMDEN

Hangi dizi ve filmlerle çalıştın?

İlk işlerimi 2013-2018 yılları arasında Kalan Müzik etiketi altında yaptım. Sonra oradan ayrıldım. İlk işim Koca Koca Yalanlar adlı yaz dizisi oldu. Çok severek çalışmıştım. Sonra müzisyen dostlarımla Vurgun ve Kurşun dizilerini yaptık. Şimdi bazı işleri Doğan Saldanlı ile yapıyoruz. Kimini ise ben tek yapıyorum. Yapımcıların tercihlerine göre. Ay Yapım ile Baba dizisinde çalıştık. Haluk Bilginer'in başrolünde olduğu diziydi. Müthiş bir kadro vardı. Özel işlerimden biridir. Sonra Yalı Çapkını için geldiler. Yine, Sakla Beni, Gülcemal, Ya Çok Seversen dizilerini yaptım. Şahane Hayatım'ın da müzikleri bana emanetti. Film olarak da Kalan Müzik'te Ekşi Elmaları yapmıştık. Sonra Babam ve Kapı filmlerini yaptık, Nihat ve Filiz Durak ile çalıştık. Şimdi iki sinema filmi daha var. Biri Mukadderat adlı Nedim Güç'ün projesi, diğerinin ismi net değil. Ayrıca yeni sezon için okuduğum projeler var.

AKM'de dizi müzikleri konseriniz oldu. O da çok ses getirdi. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Kendi eserlerimi çaldığım ilk konserimdi. Daha önce klasik müzik alanında birçok konser verdim ama ilk defa dizi müzikleri konseri yaptım, üstelik bu çok yapılan bir şey değil sanıyorum. Aklımda olan bir programdı ama yoğun çalışıyordum. Daha sonra yurt dışından videolar gelmeye başladı bana. Yalı Çapkını dizisinin ilk sezonu yurt dışında çok izlendi ve insanlar oradaki müzikleri çalmaya başladılar. Umutsuz Aşk'ı çalan bir çellistin videosu gelmişti. Yine orkestralar da çalıyordu. Bana, "Siz niye böyle bir konser yapmıyorsunuz?" diye mesajlar geldi. Bu da beni harekete geçirdi. Haftalık dizi çalışması varken konser gerçekten zor oluyor. Ancak tekrarını yapmayı çok istiyorum.

TOYGAR IŞIKLI DİZİLERİYLE BÜYÜDÜK

Hangi türdeki yapımları daha çok seviyorsunuz?

Dram seviyorum. İçimizde var... Daha kolay yazıyorum diyebilirim. Duygusal biriyim ve çabuk etkilenirim olaylardan. Şahane Hayatım tarzı yapımları da severim. Entrikalar varken birden absürt sahneler olduğunu görüyorsun. Çok eğlendim onu yaparken de...

Dizi müzikleri dediğimizde Türkiye'den ve dünyadan sizin ilginizi çeken isimler var mı?

Küçükken hatırlıyorum Aşk-ı Memnu, Yaprak Dökümü dizileri izlenirdi. Müzikleri Toygar Işıklı'ya aitti. Onun müzikleri ile büyüdük. Ve hâlâ hatırlanan işler bunlar. Sonra Muhteşem Yüzyıl ile Aytekin Ataş'ı tanıdık. Ne mutlu bana ki bu isimlerle tanışma fırsatı yakaladım.

Yabancılarda ise John Towner Williams, Bir Zamanlar Amerika filminden tanıdığımız Ennio Morricone ve Aslan Kral ile Oscar alan Hans Zimmer benim en beğendiğim isimler.

DİZİ MÜZİKLERİ ÖDÜLÜ YENİDEN VERİLMELİ

İşinizle alakalı bir hayalin var mı?

Uluslararası bir iş yapmak istiyorum açıkçası. Yaptığımız işler yurt dışına satılıyor ve müzikler de takip ediliyor. Ama direkt yabancı bir yapımda olmayı isterim. Ve tabii yaptığım işi bir ödülle taçlandırmak isterim. Dizi sektörü çok geniş bir sektör. En önemli ödül törenlerinden, Altın Kelebek'te bu kategori kaldırılmış. Niye? Başka kategoriler eklenmiş. Youtuber olana ödül var ama dizi müziği besteleyenlere yok! Bu bana yanlış geliyor. Bunu ödülü bana versinler diye demiyorum. Ama bizden sonra gelen kuşaklar için ödül bir motivasyon kaynağıdır. Çok şükür bana ödülümü seyirciler veriyor. Attıkları mesajlar yeter. Ama bu durum gözden geçirilmeli.

TÜRKÜLER BU TOPRAKLARI ANLATTIĞI İÇİN ÇOK ETKİLEYİCİ

Günde kaç saat piyano çalarsınız? En çok ne çalmayı sever siniz?

Her gün piyano çalıyorum. Klasiklere çalışıyorum. En çok albümünü de yaptığım Rachmaninov eserlerini seviyorum. Melodileri çok güçlü. Bu topraklardan biri gibi geliyor bana. Üstelik onun eserlerini çalmak zordur. İlk albümüm, Rachmaninov Anatolian Project idi. Masterda tez konum etnik kökenin müziğe etkisiydi. Rachmaninov gelmiş geçmiş en iyi 100 piyanist arasındadır. Rus piyanist olarak geçiyor, anne Rus baba ile ilgili kayıtlarda çok bilgi yok. Onun müziğini çalarken ayrı bir yakınlık kurardım. Rachmaninov'un çello piyano sonatı vardı. Onu çalarken bana eşlik eden çellist arkadaşım Doğu müziğine yakın bir stilde çaldı. O zaman onunla da konuştuk bu tezi. Rachmaninov ismi Rahman'dan geliyor olabilir. Rusya'da yaşayan Kırım Tatarlarından olabilir mi diye düşündüm. Makamsal etki Osmanlı müziğinden gelebilir. Bu düşünceden yola çıkarak tezimi tamamladım. Ve onun müziğinde makamsal etkiyi hissettiğim parçaları seçerek Rachmaninov Anatolian Project albümü ortaya çıktı. Kalan Müzik'ten çıkarmıştık. Bana dudukta Ertan Tekin ve yaylı tanbur ile perdesiz gitarda Cenk Erdoğan eşlik etti.

Bir de Türkü albümün olduğunu gördüm. Türkülerin sendeki yerini nasıl yorumlarsın?

İsmi, Mülhem... İlham alan demek. Kalan Müzik'teyken türkü repertuvarım epey genişledi. Türkülerin müziği, sözleri beni çok etkiliyor. Bu topraklarda çok geniş bir tarih var. Birçok medeniyet görmüş. Her coğrafyada bulamayacağınız bir tarih ve birikim sözkonusu. Ve bunu türkülerde hissedebiliyorsunuz. O yüzden türküleri yorumlamak istedim. Bu albüme Ali Haydar Çiçek'in deyişi olan Haydar Haydar'ı düzenleyerek başladım. Ali Ekber Çiçek'in TRT'de bir yorumunu dinledim. O beni çok etkiledi ve 'Bunu piyano ile çalmam lâzım' dedim. Türkiye'nin yedi ayrı bölgesinden yedi eser seçtim, kayıtları yaptım. Klasik tekniklerle düzenledim. Çağdaş yorumlara her zaman açığım. Türküleri yurt dışındaki müzisyenler de çalabilsin istedim. Albümün amacı biraz da bu. Hatta Bülbülüm Altın Kafeste parçasını yurt dışında birçok piyanist yorumlamak istedi. Yine Haydar Haydar'ı soran var. Bunları en kısa sürede notaya dökeceğim.

Uygur Türküsünüz. Oranın kültürüyle alakalı da bir projeniz var mı?

Konserlerde çalıyorum zaten. Dedemden öğrendiğim Bülbüller şarkısını çok severim. Zengin bir kültürümüz var. Ancak bu müzikleri yeniden derlemek, yorumlamak vakit alıyor. İlk bulduğum fırsatta bu toprakların müziğini yaptım. Anadolu'yu seviyorum. İlham oradan geldi, onu yaptım. Sırası gelince Uygur Türklerinin eserlerini de yapacağım.