Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak

Bir yıl öncesine kadar milletçe Türk dizileri söz konusu olduğunda mafya, bol çatışmalı adam öldürmeli aksiyon sahneleri, çarpık ilişkiler, kin, nefret, entrika, kadına yönelik şiddet, tecavüzden yaka silkiyor ve yok mu şöyle insancıl hikâyeler anlatacak birileri diyorduk.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

İstanbullu Gelin'i izleyen kitle, o dizide insanî hallerin, duyguların çatlama, patlama olmadan çok da başarılı bir dizi kurgusu içinde hikâye edildiğini ballandıra ballandıra anlatınca keşke onun gibi işler çoğalsa demeye başladık.

Sonra bir rüzgâr esti ve ekranda psikolojik gerilim dizileri başgösterdi. Başlangıçta ben de bu tür yapımların bize iyi geleceği kanısındaydım. Hatta Masumlar Apartmanı başlarken bu dizilerin kaynağı olan Psikiyatr Gülseren Budayıcıoğlu ile bir röportaj yapmıştım. Budayıcıoğlu, Masumlar Apartmanı özelinde amacının toplumda çok yaygın bir biçimde görülen "obsesif kişilik özellikleri" ile ilgili farkındalık oluşturmak olduğunu söylemişti. Hatta "İnsanlar bu çok değerli farkındalığı, yıllarca terapistlere giderek, maddi bedel ödeyerek kazanabiliyorlar. Bizler sıcak evlerimizde, bacaklarımızı uzatıp belki örgü örerken, çay içerken kazansak ne güzel olur. Yazar olarak bu farkındalığı yaratabilmeyi kendime misyon edindim." cümlesini kurmuştu.

Görünürde çok iyi niyetli bir çabanın ürünüydü ekrana gelen diziler. Ancak Doğduğun Ev Kaderindir ile başlayıp Masumlar Apartmanı ve Kırmızı Oda ile devam eden terapi odası akımı işlerine Camdaki Kız da eklenince seyirci ciddi anlamda doz aşımına maruz kaldı. Pandemi gibi her bireyi çok ağır ve travmatik biçimde etkileyen bir dönemde ciddi psikiyatrik rahatsızlıklar etrafında kurgulanan, dizi matematiğiyle beslendiğinde gerilim dozu giderek artan yapımlar özellikle kısmi kapanma süreçlerinde zaten bunalan, eve kapanan insanların ruh halini daha da olumsuz etkiliyor. İyi şeyler duymaya, nefes almaya ihtiyacı olan seyirciyi sürekli travmatik hayatların dehlizlerine itmek yapıcı değil yıkıcı etkiye yol açıyor.

Son dönemde namus ve ahlak temalarının takıntılı dindar anneler üzerinden baskı unsuru olarak kullanıldığı hikâyelerin ağırlık kazanması da ayrı bir yazı konusu. Her ne kadar gerçek bir hayat hikâyesinden alındığı vurgulansa da sınırları zorlayan bir çizgide ilerleyen Camdaki Kız'da Sedat karakterinin sapkınlığı yaygın bir kanalda, Ramazan günü üstelik de prime time'de nasıl bir faydaya hizmet edecek anlayabilmiş değilim. Gerçi kötülük ve şiddetle mücadele etmek için şiddeti ve ahlaksızlığı birebir ve özendirerek göstermek Türk dizilerinde öteden beri rastladığımız bir durum. Bakınız Kılıç Günü ve Sen Anlat Karadeniz diyeyim siz anlayın gerisini.