Akşam Cumartesi
Hülya Öznalbant'ı bundan üç sene önce 'Herkesin bir kiraz ağacı olsun' kampanyası ile tanımıştık. Tracking turuyla Türkiye'nin bütün köylerini dolaşırken birçok köyde meyve ağaçlarının kesildiğini görüp harekete geçmiş ve meyve ağaçlarını sahiplendirmek amacıyla yola çıkmıştı. Doğanın insana değil insanın doğaya ihtiyacı olduğunu her fırsatta vurgulayan ve bir avuç toprağın yeniden oluşması için bin yılın geçmesi gerektiğinin altını çizen Öznalbant, bugünlerde Hatay'daki tarımı, hayvancılığı yeniden canlandırmak adına köy köy dolaşıp projeler üretiyor.
BURANIN İNSANI AĞACA ÇOK ÖNEM VERİYOR
İstanbul'da coğrafya öğretmenliği yapan Öznalbant, depremin hemen ardından ücretsiz izne ayrılarak bölgeye gitmiş. Depremin ikinci günü Hatay'a ulaşan Öznalbant, "1999 depreminde gönüllü olarak arama kurtarma ekibinde çalışmıştım. 17 Yardım Gönüllüleri Derneği grubumuz var. Onlarla beraber geldik buraya. Başlarda akut durumlar vardı. Acil ihtiyaçları giderdik. Ama artık üretim gerekiyor. İnsanların hayatına devam etmesi lâzım. Bu yüzden son haftalarda bölge halkının özellikle de köyde yaşayanların geçimini sağlayabilmesi için bazı projeler üretmeye başladım. Daha çok Samandağ ve Defne bölgesindeki köylere gittim. Fide, fidan ve hayvancılık için çalışmalar yapıyorum. Tarım, hayvancılıkla ilgili daha önce de çalışmalarım olmuştu. Kiraz ağacı projem vardı. Atalık tohumlarla ilgili de 20 yıldır çalışmalarım var. Bunları gönüllülük esası ile destek olan arkadaşlarımla yapıyorum. Şimdi de Hatay'dayız. İnşallah burayı da toparlayacağız. Hatay'ın toprağı çok güzel ve bereketli. Burada Akdeniz ile Karadeniz geçişli bir iklim var. Çok yeşil. Çekirdeği toprağa atsan hemen yeşeriyor. Halkı da çok özverili. Geleneklerine, göreneklerine, toprağına ve üretimine saygılı. Hatay özellikle de Samandağ ve Defne halkı ağaca çok önem veriyor. Her doğan, evlenen, sünnet olan ya da ölen çocuklar için ağaç dikiyorlar. Burada ağaç çok kıymetli. İnsanların evleri yıkılmış, her şeyleri gitmiş ama oğlu, kızı için diktiği ağaç orada duruyor diye evlerini terk edemeyeceklerini söyleyen insanlarla karşılaştım." diyor.
OLANDAN SATIN ALIP OLMAYANA VERİYORUZ
Yıkım birçok ilde gerçekleştiği için bölgedeki üretim ve satış durmuş durumda. Birçok insanın elinde fide ve fidanları kalırken kiminin de depremde fide ve fidanları zarar görmüş. "Deprem dönemi köylüler için tohumdan fide üretme dönemiydi. Dolayısıyla tohumlarını bahçelerine dikemediler. Seralarda da çok uzun kaldıkları için oradaki fideleri de söktüler. Sonuçta üretimde aksama oldu. Biz de bu noktada elimizden geldiğince fidesi olan köylüden fideyi para ile alıp fidesi olmayan köylülere vermek üzere bir proje başlattık. Gidebildiğimiz her köye gitmeye çalıştık. Yaklaşık on köye ulaştık. 2 binden fazla fide dağıttık ve dağıtmaya devam ediyoruz. Bunları bölgede yetiştiren insanlardan temin etmeye çalışıyoruz ki bölge birbirini kalkındırsın. Bu şekilde en azından yaz döneminde insanlar kendi sebzesini yiyebilir. Fide projemiz devam ediyor. Bu konuda birçok dostumuz bize destek çıktı. Burada tek başımayım ama bana destek veren birçok gönüllü ve dernek var. Fide kampanyasında Karaot Tohum Derneği ile görüştük. Onlarla birlikte yürüttük." diyen Öznalbant fidanlarla ilgili projelerini de anlattı: "Hatay bölgesi Türkiye'nin fidan ihtiyacının yüzde 60'ını karşılıyor. Ama depremden dolayı fidanlar satılamadı. Buradaki fidanı satın alan Kahramanmaraş, Malatya gibi komşu iller de depremden etkilendi. Yurt dışına satış da durdu. Dolayısıyla insanların elindeki fidanlar kaldı. Fidan konusunda üreticileri organize ettim. Bunları kategorilendirerek fotoğrafladık. Peyzaj mimari ve ziraat mühendisi arkadaşlarla görüştüm. Herkesin bir ağacı olsun şeklinde bir kampanya başlattık. Sosyal medya hesaplarından da duyurduk. Fidan isteyen arkadaşlar ile fidan satıcısını buluşturduk. İletişim kurmalarını sağladık. Bu konuda birkaç dernekle çalışıyoruz. Bölgede 15 milyondan fazla fidan var. Bir de bu fidanların dikilmesi için belli süreler var. Bazı fidanlar çiçek açınca dikilemiyor. Narenciye dediğimiz fidanlar çiçek açsa da dikiliyor. Bu anlamda biraz avantajlıyız. Bu konuda da bir sosyal medya hesabı oluşturup fidanları tek havuzda toplamak ve öyle satmayı planlıyoruz. Henüz proje aşamasında birkaç dernekle konuştum."
EVDEN ÖNCE AHIR İSTİYORLAR
Yöreyi kalkındırmak adına büyük bir çaba gösteren Öznalbant üretici ile tüketiciyi buluşturmak için çaba harcıyor. "Burada yapılacak çok iş var" diyen Öznalbant hayvancılık konusunda yaptıklarını ise şöyle anlatıyor: "Birçok ahır yıkıldı. Ahır hem hayvanlar hem de sahipleri için önemli. Daha yeni Oğlakören Köyü'ne gittim. İnekleri olan köylülerle konuştum. Orada Muhammed Mustafa ile tanıştım. Kamu yönetimi okumuş şimdi köyde ailesini ve ineklerini bırakmıyor. 'Evimizden önce ahırımız yapılsın. Biz dışarda kalabiliriz ama hayvanlarımız alışık değil.' diyorlar. Onların en önemli ihtiyacı şu anda ahırların yapılması. Tabii hayvan yemi ile ilgili de sorun var. Samanlar da göçük altında kaldı. Hayvanlar hem aç kalıyor diye hem de deprem olduğu zamanlarda hava soğuk olduğundan zararına satıldı. 80-90 binlik inekler, 20-30 bine satıldı. Sahipleri ölen hayvanlara da geride kalanlar bakamayınca onları da sattılar. Muhammed ile konuşarak kimlerin hayvanları olduğu ve neye ihtiyaç duydukları konusunda bilgileri toplamasını istedim. Yem ihtiyacı olanların bazılarına belediyelerle iletişim kurup yem göndermeye çalıştım. Süt üretenlere de yardımcı olduk. Ayrıca hayvanları satın alıp hayvanı olmayana da veriyoruz. Onların da sütünü, peynirini satıp hayatlarını sürdürmeleri için uğraşıyoruz. Döngü kendi içinde gerçekleşiyor. Biz sadece maddi olarak destek çıkıp ellerinden tutmaya çalışıyoruz. Üreticilerin bir, iki yıl desteklenmesi lâzım."
Köyde yaşayan kadınları kendi aralarında örgütleyerek kooperatif kurmaları için de aracı olan Öznalbant, "Üretim yapan kadınların ellerinde kalan ürünler var. Ama onları paraya çevirmek için de bazı ihtiyaçları oluyor. Kiminde zeytinyağı kiminde pekmez ya da yöresel peynirler var. Ama bunları koymaya kavanozları yok. Onların ihtiyaçlarını karşılayıp ellerindeki ürünleri satmalarına aracı olmak istiyoruz. Ki bu şekilde hayatlarına devam etsinler." diyor.
FİDE VE İNEKLERİ ÇOCUKLARI YERİNE KOYMUŞLAR
Bölgedeki insanın toprağa sadık ve üretme arzusunda olduğunu söyleyen Öznalbant, köylülerin ağaçları ve hayvanları çocukları gibi gördüklerini belirtiyor. Bu sevginin kendisini en çok etkileyen örneklerini şöyle anlatıyor: "Arsuz'da Mediha teyzemiz var. Kendisi hasta ve ameliyat olması gerekiyor. Ama ineklerine bakacak kimse yok diye ameliyat olamıyor. Canını hiçe sayıyor. Kızı hemşire o da ikna edemiyor. 'Beni ineklerimden başka seven yok. Onlarsız yaşayamam, onlar da bensiz yaşayamaz' diyor. Bu ineklere 3-4 aylığına bakacak birini arıyoruz. Ki teyzemiz iyileşince yeniden onları alacak. Yine Kumlu Köyü'nde 65 yaşında bir teyzemiz var. Okuma yazması yok, hiç evlenmemiş. Ömrünü fidelerine adamış. Fideleri için 'onlar benim çocuklarım' diyor. 1980 yılından beri kendi tohumlarını kullanıyor."
KEŞKE DİĞER İLLER İÇİN DE BİR ŞEY YAPABİLSEM
Herkes gibi Hatay'da çadırda, arabada kaldığını söyleyen Öznalbant bu durumdan çok da şikâyetçi değil. Bölge halkı için elinden geleni yapacağını ve bir süre kalacağını dile getiren Öznalbant, "Hatay çok özel bir yer benim için, Atatürk'ün de bize emaneti. Hatay'ın tarım ve hayvancılıktan başka çaresi yok. Keşke gücüm imkânım olsa diğer illere de bunu yapabilsem. Ama şu an için sadece buraya enerjimi harcayabiliyorum." diyor.
DOĞANIN DURUMU BENİ ÜZMÜŞTÜ
Uzun zamandır tarım, hayvancılık ve doğa için mücadele eden Öznalbant emekli olduktan sonra da tarım ve toprakla ilgili çalışmalarını sürdüreceğini söylüyor: "Toprağın çok uzun sürede oluşması beni doğaya itti. Bunu bir hocamız söylemişti. 'Bir avuç toprak alın ve bakın. Bu toprak en az bin yaşında. Bu toprak yok olduğunda on insan nesli bu toprağı oluşturamayacak' dedi. Bu çok önemliydi benim için. Bitki de bu şekilde. 40 yaşında ağaçları kesiyoruz. Yerine istersen 100 ağaç dik. Onun verdiği oksijeni, enerjiyi veremez. Ben de bu gerçekle bir şeyler yapmam lazım dedim. Ve o günden bu yana elimden geleni yapıyorum." diyen Öznalbant, "Dernek kurmak gibi bir düşüncem yok. Birçok kooperatif kurulmasına vesile oluyorum. Onlara liderlik yapmak, destek olmak bana daha mantıklı geliyor. Onlar için sistemi kuruyorum, birkaç yıl destek oluyorum, sonra başka yerlere gidiyorum."