Umur Talu'nun 'Senin Adın Corona Olsun' adlı kitabı yayımlandı... ''İnsan dayanışmalarının ve asırların peşine düştüm''

Gazeteci yazar Umur Talu'nun yeni kitabı Senin Adın Corona Olsun, insanlığın salgın maceralarını iç içe örülmüş hikâyeler anlatarak okur karşısını çıkıyor. Talu bu kitabında anlattığı hikâyelerdeki acılara ortak olduğunu söylerken aynı zamanda kitabın ana fikrinin bazı durumlarda insanlığın nasıl birlik olması gerektiğine dikkat çekiyor…

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

“Belki... Biraz nefes alabildiklerinde, sağlık çalışanları da kendi tarihi yolculuklarına dair izler bulabilirler… Belki... İnsanlığın salgın macerası bugüne, geleceğe dair küçük pencereler açar...” diyor Umur Talu yeni kitabı Senin Adın Corona Olsun için… Gazeteci-yazar Umur Talu’nun yeni kitabı Senin Adın Corona Olsun – İnsanlığın Salgın Maceraları geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Senin Adın Corona Olsun, yaşanmış hayat ve salgın hikâyeleriyle günümüze ışık tutarken sınırların, milliyetlerin ve kuşakların ötesinde hepimizin bir diğerimize nasıl “bağlı” olduğumuzu da anlatıyor. Birbirini kovalayan, birbirinin içine geçiveren çarpıcı öykülerden oluşan kitap, bir gazetecinin salgınlar, yüzyıllar, insanlar arasındaki bağlantıları merakla araştırarak olayları, kişileri bir diğeriyle buluşturduğu bir yolculuk sunuyor. Senin Adın Corona Olsun – İnsanlığın Salgın Maceraları, Umur Talu’nun “Ülkemizde salgına karşı ‘ön cephe’de ve her cephede mücadele ederken yitirdiklerimizle birlikte, tüm ülkelerden her yaş, her cins, her ırktan bütün kayıplarımızın anısına; mücadeleyi sürdürenlere saygıyla” notuyla okura ulaşıyor.

İSPANYA İÇ SAVAŞI’NDAN ABD’DE ÖLDÜRÜLEN GEORGE FLOYD’A…

Balkan Savaşı’ndan İspanya İç Savaşı’na, Cemil Topuzlu’nun oğlu Mehmet Topuzlu’dan ABD’de öldürülen George Floyd’a, Marx’tan Freud, Kafka, Mustafa Kemal, Wilson, Troçki, Abdülhamid, Pasteur, Koch gibi isimlere uzanarak geçmişten günümüze insanlığın salgın maceralarını anlatan Senin Adın Corona Olsun, tarihin tarihte kalmadığını, bilgilerin değişip ezberlerin bozulduğunu gözler önüne seriyor. Tarihten kopardığı sayfaları yeni bir bakış açısıyla, başka başka şekillerde birleştiren Umur Talu’nun sunduğu öykülerde umut ve umutsuzluklar, hayaller ve hayal kırıklıkları, korku ve cesaret, iyi ile kötü, çaresizlik ile çözüm, teslimiyet ile mücadelede iç içe geçiyor. Kitapta insanlık için hayatlarını ortaya koyanlar ve hayatlara mâl olan insanlar birlikte yer alıyor. Senin Adın Corona Olsun’un başrolünde ise “tarih yapıcı” olarak salgınlar ve hastalıklar var. Bazen, milyonları yok eden ya da hayatta kalan milyonların da kaderini etkileyen salgınlar; bazen bir tek kişinin ölmesi veya kurtulmasıyla tarihin akışının değişmesine sebep olmuş hastalıklar... Senin Adın Corona Olsun’da okura ulaşan yaşanmış hayatlar ve salgın hikâyeleri, sınırların, milliyetlerin, kuşakların ötesinde hepimizin bir diğerimize nasıl “bağlı” olduğumuzu da anlatıyor. “Bağımlılık” vurgusuyla insanlığın, birbirinin kaderini iyi veya kötü şekilde belirlediğine değinen Umur Talu, küresel bir felâkette bile global dayanışma ve paylaşımın idrak edilememesine de dikkat çekiyor. 

UMUR TALU: İNSANLARIN ACILARINA ORTAK OLDUM

Bu kitabı yazma fikri elbette salgınla birlikte doğdu. Bundan 20-25 sene önce salgınlar üzerine bir kitap almıştım. O kitap çok etkilemişti beni. Salgınların mukadderat olduğunu bu tarz şeyler okuduğunuzda anlıyorsunuz. Öte yandan pandemiden önce bir belgesel için çalışıyordum, o belgesel de tıp tarihinin radyasyon onkolojisi üzerineydi. Böylece tıp tarihine girmiş oldum. Bu da biraz vesile oldu bu kitaba. Salgın başlayınca önce anlamaya, öğrenmeye çalıştık herkes gibi. Ondan sonra dünyaya baktık, çünkü olan biten bizden biraz daha önceydi. Sonra oradaki acılar, buradaki acılar derken, tüm bunları çektiğim fotoğraflarla birleştirerek sosyal medyada bir şeyler yazmaya başladım. Sonra bunlar birtakım öykülere dönüştü. Bunları çoğalttıkça meraklısı da arttı. Ertesi günkü yazacaklarımı bekleyenler oldu. Daha sonra Fahri Aral bunları hemen kitap yapalım dediğinde, sosyal medya paylaşımlarını durdurdum. Her bir hikâye üzerinde yeniden çalıştım, eklemeler yaptım. Sayısı her geçen gün arttı. Literatür Yayınları da hızla yayımladı. Arka planı böyle ama hep bir insan hikâyesinden yola çıkıp, 40 yıllık bir gazetecilik mantığıyla veya benim gazetecilik yapış tarzıma uygun bir şekilde; olayların, salgınların, insan dayanışmalarının, mücadelelerin, asırların peşine düştüm. Çoğunu yol üstünde yeni öğrendim. Bazı şeylerin bilinmeyen bir şekilde birbiriyle nasıl bağlantılı olduğu beni de şaşırttı.

“Solunum cihazını alın benden, ben yeterince yaşadım” diyen 73 yaşındaki bir İtalyanın onu bir gence taktırıp, kendisini ölüme götürmesi de bir hikâyeydi. Ama bu sadece İtalya’nın değil tüm insanlığın hikâyesiydi. Ya da İngiltere’de Somali asıllı 13 yaşında bir çocuğun birdenbire ateşlenip, hastaneye götürülürken “Ben veteriner olmak istiyorum” deyişi ve hayatını kaybedişi üzerinden kurduğum bağlantılar bana çok heyecan verdi. Bunların peşinden gitmekle çok mutlu oldum. Hüzün, acı tamam ama bu insanlarla birlikte adeta ben de yürüdüm. Onlarla birlikte o acıları paylaştım. Burada hayatını kaybeden her sağlık çalışanı da sadece buranın değil, tüm dünyanın kaybıydı. Sadece Türkiye’nin değil. Dolayısıyla kitabın ana fikri sınırlar nasıl kapanırsa kapansın, insanlar veya devletler birbirine hangi nefretleri kusarsa kussun, hepimizin böyle uluslararası bir tehlike karşısında aslında birlikte olmamız gerektiği üzerine.