Üç Kız Kardeş'ten daha fazlası

Emin Alper, ilk uzun metrajı ‘Tepenin Ardı' filminden sonra gelen Abluka ile kendine has bir sinema dili geliştirmeye başladığını göstermişti. ‘Kız Kardeşler', yönetmenin üçüncü filminde de kendisini tekrara düşmeden yetkinleştiğini ve üslubunun, tesadüf eseri olmadığını kanıtlayan eseri oluyor.

BAŞAK BIÇAK / basakbicak@gmail.com

Tepenin Ardı (2012) ve Abluka (2015) filmleri, her ne kadar benzer bir sıkışmışlık hissiyle ve zamanın, mekânın belli olmadığı bir öyküleme üzerinden Türkiye panoraması çizme gayreti içerisinde olmasıyla yapısal bakımdan ortak özellikler taşısa da, henüz bir Emin Alper sinemasından bahsetmek için erkendi. Kız Kardeşler, Emin Alper’in artık bir “yönetmen sineması” tutarlılığına sahip olacağını ve tıpkı biçemiyle örnek aldığı Nuri Bilge Ceylan ile Reha Erdem gibi ortak sinema diline sahip filmler yaratacağını ispatlıyor. Yine zamanın ve mekânın muğlak bırakıldığı bir dağ köyünde, üç kız kardeşin hikâyeleri üzerinden benzer bir kapana kısılmışlık hissi yaratan yönetmen, besleme olarak gönderilen kız çocuklarının yaşadıklarını da masaya yatırıyor aslında. Anneleri öldükten sonra, babaları tarafından zengin ailelere besleme olarak gönderilen ve bu durumdan, tüm yaşadıklarına rağmen mutlu olarak, şehre yeniden dönme arzusu duyan ve dahi bunun için kendi aralarında bile çatışan üç kız kardeşin bu hali, elbette pek çoğumuza Çehov’un meşhur eserini de çağrıştırıyor. Çehov’un Üç Kız Kardeş’indeki gibi bir şehre, geçmişe dönme hayali kuran bu kız kardeşlerden en büyüğü Reyhan, Freudyen okumaya fazlasıyla açık karakteriyle, hem bastırılmış cinselliği simgeliyor hem de istismar kavramını… Bilhassa, ortanca kız kardeş Nurhan ile yaptıkları yayık sekansındaki diyalogları ve kamera açıları, bu okumaya yardımcı oluyor. 

Yönetmenin, her birini ilmek ilmek işlediği katmanlı karakter yapıları sayesinde kız kardeşlerin hepsinde, Reyhan’ın kocası Veysel’de, babaları Şevket ve kızları besleme olarak alan Necati üzerinde bile uzun uzadıya durulabilir. Her bir karakterin yapısı ve özelliklerinin hikâyeye hizmet etme biçimi faydalı ve bir o kadar da enteresan… En önemlisi de, yukarıda bahsettiğim gibi çekirdek bir topluluk yapısından, Türkiye’nin kırsalına, kırsalda yaşayan insana, yaşayış biçimine, kültüre, inançlara, coğrafyaya dair çok önemli ipuçları verdiği alegorik bir anlatımı benimsiyor yönetmen. Köyün delisi denilen karakterin payı dahi ucu açık bırakılmadan işleniyor ki benim de en sevdiğim detaylardan biri oldu. Gördüğümüz, ekrana dâhil olan her karakterin hikâyeye eklemlenme sebebi güçlü ancak kadraja girmeyen Neriman gibi salt varlığını bildiğimiz kişilerin bu yokluğu da, aynı şekilde atmosferin tekinsizliğini, köydeki kapalı kalma halini destekliyor. 

Filmin metaforik anlatımını simgeleyen öge ise bir akrep. (Sürprizbozan uyarısı) İlk kez, küçük kız kardeş Havva’nın eve gelişiyle birlikte bebeğin beşiğinin altından çıkan akrebi daha sonra çocuğun başına gelenleri tasvir etmeye yarayacak bir sahneyle izliyoruz. Başka bir deyişle akrep, mitolojide olduğu gibi filmde de ölümü simgeleyen anlatım aracı oluyor. 

Nefes kesici oyuncu performansları, gerçeklik duygusunu destekleyen diyaloglar ve enfes manzaralar… Final tercihinin, filmin tonuna olan aykırılığına rağmen sinemasal gücünden pek bir şey kaybetmeyen bir film Kız Kardeşler… Mutlaka görülmeli. Puanım: 7/10