Üç asırlık koku mirası sergileniyor

Türk ve İslam Eserleri Müzesi bugünlerde mis kokulu bir sergi ile ziyaretçilerini ağırlıyor. Koleksiyoner Bekir Kantarcı'nın 18. yüzyıldan 20. yüzyıl ortalarına tarihlenen koku şişesi koleksiyonunun önemli parçalarından oluşan ''Gılaf-ı Reyya: Osmanlı'dan Günümüze Koku Şişeleri'' sergisi, medeniyetimizin koku kültürüne ışık tutuyor. Sergide Sultan II. Abdülhamid Han'a ait kolonya şişesinden Mustafa Kemal Atatürk'ün kullandığını bildiğimiz Paris Geceleri ''Soir de Paris'' marka şişeye kadar birçok nadir eser yer alıyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

"Gılaf-ı Reyya: Osmanlı'dan Günümüze Koku Şişeleri" sergisi, Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde açıldı. Koleksiyoner Bekir Kantarcı'nın Osmanlı dönemine ait kokuları odağına alarak oluşturduğu sergi, Kuveyt Türk'ün katkılarıyla 22 Mayıs'a kadar ziyaret edilebilecek. Sergide yer alan seçki, Kantarcı'nın yıllar içinde büyük bir titizlikle bir araya getirdiği, 18. yüzyıldan 20. yüzyıl ortalarına kadar uzanan geniş bir periyodu kapsayan koku şişesi koleksiyonundan oluşuyor. Parfüm şişelerinden buhurdanlık ve gülabdanlara, muhafaza sandıklarından sunum tablalarına, eski parfüm damıtma makinelerinden koku aparatlarına kadar 450 parçanın yer aldığı "Gılaf-ı Reyya: Osmanlı'dan Günümüze Koku Şişeleri" sergisinin danışmanlığını Prof. Dr. Üzlifat Özgümüş, küratörlüğünü ise Beste Gürsü üstlendi. Son üç asrın bu alandaki gelişimine ayna tutan koku ve parfüm şişeleri aynı zamanda koku kültürüne ve literatürüne önemli katkılar sunuyor. Bu nadide eserlerin yer aldığı sergiyi, koleksiyoner Kantarcı ve küratör Gürsü ile konuştuk.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KOKU SEVGİSİ ÜMMETİNE SİRAYET ETMİŞ

Koleksiyoner Bekir Kantarcı

Bu merakınız nereden geliyor? Koleksiyonu ne kadar bir sürede, nerelerden topladınız?

Üniversite yıllarında başlayan küçük çaplı koku ticaretinin, üniversite sonrasında profesyonel mesleğe dönüşmesiyle ve buna parfüm şişe tasarımı çalışmalarının da eklenmesiyle devam eden bir süreç bu aslında. İlk elime geçen 100 yıllık bir Mekke Hac koku şişesiydi. Parfüm fuarlarını incelemek için gittiğim ülkelerde koku tarihi ile ilgili müzeleri keşfedip incelemek, kokuların itinayla saklandığı şişelere olan ilgimi arttırdı. Sonrasında ise içinde nice hikâyeler barındıran, her biri ayrı bir sanat eseri olan antika parfüm şişelerini antikacılar, müzayedeler ve şahsi koleksiyonlardan toplamaya çalıştım.

Koku koleksiyonunuza ait toplamda elinizde kaç eser var? Ve bu kıymetli eserler hangi yüzyıllara ait?

Parfüm şişeleri koleksiyonu 400 farklı başlık altında 8 bini aşkın şişe ve koku kaplarından oluşuyor. Bu sergide belirli konularda en seçkin 450 eser sergileniyor. Sergimizde çoğunlukla 19. ve 20. yüzyıla ait Osmanlı koku şişeleri var. Birkaç gülabdan ve metal buhurdan 18. yüzyıla ait. Yeni eser olarak Cumhuriyet dönemine ait Türk kolonya ve koku markaları yer alıyor. 1950 sonrası parfüm şişeleri ile çok fazla ilgilenmediğimi ifade etmeliyim.

Koleksiyonun en kıymetli parçaları hangisi? Dünyada tek olan eserler var mı?

Osmanlı sultanlarından Abdülmecit dönemine ait tuğralı eserler, Sultan II. Abdülhamid Han'a ait kolonya şişesi, az bulunan 18. yüzyıl Kütahya gülabdanları, Avrupa kraliyet ailelerine ait sanat değeri yüksek, has altın ve fildişi parfüm şişeleri sergimizin belli başlı önemli eserleri arasında yer alıyor. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk'ün kullandığını bildiğimiz ve Dolmabahçe Sarayı'nda yatağının yanındayken fotoğrafı bulunan Paris Geceleri "Soir de Paris" marka şişe ve bu şişenin tüm versiyonları elimizde bulunan kıymetli eserlerden. Şahsa özel üretilmelerinden dolayı model ve isim itibariyle tek olduğunu tahmin ettiğim pek çok eser mevcut.

Sergi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Bu sergi sadece parfüm şişelerinin sergisi değil şüphesiz. Sergimiz, çok zengin ve detaylı bir geçmişi olan Osmanlı koku kültürünün ana hatlarıyla tanıtılmasını amaçlıyor. Osmanlı'da koku normal halktan ileri gelen devlet eşrafına kadar hayatın her alanında kullanılan bir malzeme. Gül suyu, buhur suyu gibi çeşitlerin yanı sıra buhur olarak, kremler ve macunlar şeklinde özel koku karışımları şeklinde hatta 'Kalye' adı verilen bıyık kokuları halinde de kullanılırdı. Varlıklı ailelerin evlerinde, en çok rağbet gören kokular stoklanır, özel muhafaza sandıklarında saklanırdı. Sokak ve mahalle aralarında miskçiler ahşap sandıklarda minik şişelerde koku satarlardı. Evliya Çelebi'nin yaşadığı dönemde İstanbul'da iki binden fazla koku satıcısı olduğu söylenir. Bu kokucular, o zamanki İstanbul'un küçüklüğü düşünüldüğünde oldukça büyük bir rakamı ifade ediyor. Bu da kokuların her yönüyle Osmanlı'da ne kadar revaçta olduğunu ortaya koyuyor.

Koku bizim tarihimizde neden bu kadar çok kullanılıyordu?

Bu soruya cevap olarak; Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kokuya olan sevgisinin ümmetine sirayet etmesi dersek eğer yanılmayız. Koku; temizliğin, asaletin ve ruhun gıdasıdır. Özellikle saf, özel ve doğal kokular şifa verici özelliğe sahip. Avrupa'nın 17. yüzyıldan sonra kullanmaya başladığı koku, Peygamber döneminden itibaren Müslümanlar arasında kullanılmaya başlanmış, göçebe olarak yaşayan Selçuklular ve ilk Osmanlı beyliklerinde buhur olarak gündelik hayatta yer bulmuş ve Osmanlı tarihinde vazgeçilmeyen bir haslet olarak farklı tür kullanım şekilleriyle toplum hayatında yer edinmiş. Böylesi zengin bir koku medeniyetine sahip olan atalarımızın yolundan giderek, modern koku ve parfüm alanında yine önde olmamız gerekiyor. Bu serginin, geçmişten bugüne koku kültürünü yansıtan bir müzenin kurulmasına vesile olmasını temenni ediyorum.

ATATÜRK'ÜN KOKUSUNU DUYACAKSINIZ

Küratör Beste Gürsü

Gılaf-ı Reyya serginin adı... Ne demek?

Gılaf kılıf, reyya ise güzel koku demek. Yani sergi temamız güzel koku kılıfları, kapları.

Sergide özel bölümler var mı? Nasıl bir sergileme yaptınız?

El işçiliği ile cam, seramik, metal gibi farklı malzemelerden üretilmiş 450 eseri sanatseverlerin ilgisine sunuyoruz. Sergimiz İslam, Osmanlı ve Türk dünyasında da farklı kullanımlarıyla geleneksel bir koku olan; güzelliği, zarafeti ve farklı kullanım alanlarıyla bu coğrafyanın en eski ve en kıymetli çiçeklerinden gülün, gülsuyunun kılıfı 'gülabdanlar' ile başlıyor. Daha sonra 'buhurdanlar' yer alıyor. Buhur yakıldığı zaman güzel kokulu bir duman çıkaran bitki, tohum ve köklerdir. Buhurdan ise içinde bu maddelerin yakıldığı porselen, maden, cam veya seramikten yapılan özel bir kaptır. Girişteki iki bölümde insanlık tarihinde ve toplumsal geleneklerde koku ile koku kültüründen örnekler sunuluyor. Üçüncü bölümden itibaren ise koku ve koku kültürünü yansıtan çok değerli yağların ve kokuların içine konulduğu 19. yüzyılda üretilmiş koku şişeleri yer alıyor. Beykoz camları, Beykoz'un bir marka tasarımı olan uzun ve ince şişeler, Avrupa üretimler, Royal şişeler, pompalı parfüm şişeleri, minyatür şişeler, porselen şişeler, kolonya şişeleri ve son olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kullandığı kolonya markası şişeleri yer alıyor. Bu koku artık üretilmiyor.

Sergiyi gezen ziyaretçiler nasıl bir birikim ile oradan ayrılacak?

Osmanlı toprakları, özellikle koku kültürü noktasında dünya için büyük bir pazardı. Sadece koku üretimi değil bu kokuların içine konulacağı şişeler tüm dünyada Osmanlı pazarı için özel üretiliyordu. Osmanlı kültürüne ait birçok bilgi ve görselin (eserlerin) yer aldığı Gılaf-ı Reyya sergisi zengin koku kültürümüzle ilgili sanatseverlerde yoğun ilgi uyandıracak. Sergiyi gezerken gülabdanların, Osmanlı sultanlarının her yıl Mekke'ye yolladığı nadide hediyeler arasında yer aldığını ve rivayete göre Fatih Sultan Mehmed'in Ayasofya'nın cami olarak kullanılmasından önce gül suyu ile yıkanmasını emrettiği o değerli çiçeğin ve kokusunun sindiği gülabdanlar ile tanışacaksınız. Yine Beykoz camları veya Beykoz işi diye tanınan cam kaplar, Osmanlı cam sanatının en parlak dönemlerini yansıtması bakımından önemli. Osmanlı cam sanatı, Sultan Abdülmecid zamanında inşa edilen Beykoz Cam ve Billurât Fabrika-i Hümâyûnu'nda üretilen eserlerle yeni bir ivme kazanmış, fabrikada geleneksel cam imalatının yanı sıra dönemin ihtiyacını karşılayan ürünler de üretilmiş.

Bir deneyim alanı da var sanıyorum...

Gılaf-ı Reyya sergisini ziyaret eden sanatseverler, sergi için özel olarak tasarladığımız koku alanında 18 ayrı koku hammaddesinden oluşan kokuların doğal hallerini deneyimleyebilecek. Burada en önemli noktalardan biri gelen ziyaretçiler Atatürk'ün kullandığı kokuyu deneyimleme fırsatı bulacak. Ayrıca sanatseverler, 1894 yılında ilk kolonya imalathanesini kuran Ahmet Faruki'nin damıtma makinesi, tartısı ve 400 koku hammaddesinin yer aldığı koku piyanosunu da görebilecek.