ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com
Kış kıyamet kapıda. Müthiş soğuk bir İstanbul akşamı. Hava soğuk ama müzik daima sıcak.
İnsanın içini ısıtıyor, kanını kaynatıyor. 16 Ocak akşamı İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda Türk Müziği, Roman bestekârlarının eserleri Doç. Dr. Aylin Şengün Taşçı yönetimindeki Nevâsel Korosu tarafından icra edilecek. Konuk solist Şennur Dinleyen ise İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu'nun genç ve yetenekli bir üyesi.
Konser öncesi provadan haberdar oldum. Konserleri severim. Ama provaları, kulisleri, hazırlıkları hep daha fazla! Onlar hazırlıklara devam ederken ben aralarında dolandım. Şarkı aralarında, koro üyesi Türkiye'nin organ nakli konusunda en yetkin isimlerinden Prof. Dr. Hasan Taşçı'nın nüktelerini ve ikramlarını da aldım, hekimlerin avukatların birbirine takılmalarını da dinledim.
İçlerinden birinin sözleri hatırıma geldikçe güldürüyor; "Gündüz böbrek nakli yapıp hayat kurtarıyorlar, akşam Aylin Hanım'ın karşısında koro halinde şarkılar, türküler..." Gerçekten çok hoş insan halleri. Şimdi siz bu eğlence faslını kaçırdınız ama zaten sadece provaydı, asıl güzellik 16 Ocak'ta Cemal Reşit Rey'de, demiştim değil mi?
Prova için bir araya geldik. Peki bu neyin hazırlığı?
Şennur Dinleyen: Bu aslında Roman bestekârların musikimizdeki önemini vurgulayacak bir proje. Roman bestekârlar Osmanlı döneminden bu yana musikimizde çok önemli bir yer edinmiş. Bilineni var, bilinmeyeni var.
Roman bestekâr deyince, Roman müziği yapan bestekârları mı anlamalıyız?
Ş.D: Bu yanılgıya çok düşülüyor. 9-8'lik Roman kültürüne ait oyun havaları, eğlence müzikleri akla geliyor. Roman bestekârların yeri müziğimiz içinde bundan ibaret değil. Klasik müziğimiz içinde her formda eserler ortaya koymuş müzisyenler, ses sanatçıları var.
Hiç bilinmedik isimler mi, yoksa dinleyici şöyle bir sürprizle karşılaşacak mı; Ne? Aaa! Roman mıymış?!
Ş.D: Kesinlikle karşılaşacaklar. Bence çok şaşıranlar olacak, mesela Selahattin Altınbaş veya Tamburi Cemil, ya da Yorgo Bacanos'un Roman olduğunu ilk defa duyacak olanlar var!
Aylin Şengün Taşçı: Şennur'un dediği çok doğru. Müziğimizin bu önemli isimlerinin Roman olduğu yeni yeni ortaya çıkmaya, bilinmeye başladı.
Ş.D: Bir kayıtta yer almıyor. Çünkü onların yaşadığı dönemlerde Romanlık dezavantajlı bir durum. Bu yüzden çoğu sanatçı bunu saklama gereği hissetmiş.
A.Ş.T: Romanlara eski dönemlerde tatsız yakıştırmalar yapıştırılmış. Hırsızlık yapan, ortalığı karıştıran, çerden çöpten yerlerde yaşayan, yani toplumun en alt tabakasında illegal işler yapan insanlar. Bu toptancı ve haksız yaftalama yüzünden onlar da mecburen kendilerini saklama gereği duyuyorlardı.
Peki günümüzde durum nasıl?
Ş.D: Kırılma aşamasında diyebiliriz. Hâlâ endişeli olanlar var. Ben yakın çevremden bile böyle projelerde yer aldığım için tepki alıyorum. "Acaba bunların içinde yer almasan mı, seni yanlış tanıyabilirler mi?" gibi. Ama genç nesil Roman kültürünün bir temsilcisi olduğunu söylemekten gurur duymaya başladı.
A.Ş.T: Eskiden konservatuarda Romanları almamayı tercih eden bir eğitimci kitlesi vardı. Roman olduğu için konservatuvarda okuyamayan çok büyüklerimiz vardı. Acıklı ama böyleydi. Bu artık değişiyor. Şunu biliyoruz ki müzik ve dans konusunda çok yetenekli Romanlar. Bunun normalleşmesi, hatta bu yetenekten daha çok istifade edilmesi gerekiyor.
Siz bunu bir proje olarak ortaya koymayı nasıl akıl ettiniz?
A.Ş.T: Biz yıllarca sevgili Şennur'la İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu'nda yan yana müzik yaptık. Birlikte olduğumuz özel bir toplantıda Şennur çok güzel dans etti. Ben de
"Şennur'cuğum ne güzel dans ediyorsun" dedim. "Ederim ablacığım, ben Romanım ya!" dedi. Bilmiyordum o zamana kadar. Şöyle baktım, dedim genç insanlar artık bunu sindirmişler ve bunu gururla ortaya koyuyorlar. Aklımın kenarında hep yazılıydı. Sonra önüme çıkan bazı bestekârların çok güzel eserlerini gördüğüm zaman, alt perde de hep bir Roman kimliği ile karşılaşıyorum. Bunu ifade edebileceğim en güzel yer benim amatör grubum Nevasel Korosu'ydu.
Eğitimde, sanat icrasında daha cesur olunması harika. Ama aklıma takıldı, Roman kültür müziği formel yapıya girince otantik yapısı bozulmaz mı?
Ş.D: Ben bu soruya 'hayır' diye cevap veriyorum. Eğitim sahip olduğumuz ezgilerimizi daha bilinçli bir biçimde ortaya koymamızı sağlıyor.
O zaman bir de projeye sahip çıkan, destek olan Nevasel Korosu'nu da sizden dinleyelim.
A.Ş.T: Bir komşu sosyalleşmesi ve dayanışması. Yıllar evvel yaşadığımız sitede bir araya geldiğimiz insanlar zaman içinde büyüdü, büyüdü 50-60 kişiye ulaştı ve sekiz yılın sonunda müthiş bir repertuvara sahip oldu. Koromuzla bugüne kadar beş, altı kez yurt dışına çıktık, yurt içinde çok konserler verdik. Seçkin topluluklara müziğimizi dinlettik. Mimar, mühendis, doktor, avukat, holding yöneticisi vb. çeşitli meslekten insan, her hafta bir araya geliyor, çalışıyor, sonra konserler veriyoruz. Herkes tam anlamıyla gönüllü.
Rinnaaa rina rina...
Gecenin sürprizlerinden biri de sahnenin 9/8 sallanması olacak. O kısmın sorumlusu da Ezgi Hanım. Profesyonel dansçı, gönüllü Roman. O da etkinlikte dansı ile sahnede. Fakat bu sadece profesyonellerin tekelinde bir dans türü değil. Ya sahne ile seyirci etkileşimi yükselir de sınırlar ortadan kalkarsa? Benim kaygım, Ezgi Hanım'ın dileği imiş meğer! "Tam da eğlenceli kısımdayım! Şennur'la okuldan, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'ndan arkadaşız. Sağ olsun bana güvendiği için böyle bir gecede yer almamı düşünmüş, istemiş. Onore oldum. Umarım sahneyle seyircinin heyecanı birbirine karışır. Bu enerji akışı mükemmel bir duygu. Olursa hem çok havalı, hem de çok mutlu olurum!"