GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Sinema yolculuğunuzdan bize biraz bahseder misiniz?
Bu ikinci sinema filmim. Bosna'da çektiğimiz bir kısa film vardı En Uzun Yol isimli. Oradaki sokak müzisyenlerini anlatan bir film yapmıştık 2015'te. Saraybosna Film Festivali'nde seçkiye kaldı. Boston'a, Tokyo'ya, ABD'ye gittik o filmle. Önemli festivaller gezdi. Ondan sonra diziler oldu. Dizilerde yardımcı yönetmenlik ve ikinci yönetmenlik yaptım. İki tane diziden sonra çocuk filmi Afacanlar'ı yaptık. Şimdi de Son Parti ile vizyondayız.
Nasıl bir gençlik filmi izleyecek seyirci?
Fırat Altunmeşe, Ömer Faruk Çavuş, Almila Ada ve Nil Keser'in başrolünde yer aldığı bir film Son Parti. Shakespeare'in Hırçın Kız oyunundan yola çıktık. Uyarlama diyebiliriz. Bizimkinin farkı Türkiye'de ve bir gün içinde geçiyor olması. Lisede her sene düzenlenen bir doğum gününe son kez gitmeye çalışan lise son öğrencilerinin hikâyesi. Kahramanımız aşık olduğu kızı bu organizasyona davet eder tıpkı Hırçın Kız'da olduğu gibi. Kızın babası kız kardeşinin de gitmesi şartıyla izin verir. Fakat kız kardeşi çok hırçındır kimseyle iletişim kuramaz. Çıkış noktamız biraz buydu aslında. Su ve Katre adlı iki kız kardeş, onları partiye davet eden Deniz ve ondan sonra hikâyeye dahil olan Ferman var. Hırçın Kız'ı baloya davet etmesi için Deniz ona para teklif ediyor. Ondan sonra macera başlıyor. Bu çocuklar hayatlarında belki son kez bir araya gelecek, lise bitecek ve üniversiteye başlayacaklar.
Eğlencelik bir film ama bir mesajı da var sanırım...
Bir yüzleşme sahnemiz var. Hep mutlu olmaya çalışan ama hiç mutlu olamayan biraz da günümüz gençlerini anlamaya çalışan bir iş. Hırçın kızımız Katre okulu bitirmek üzeredir, Erasmus'tan haber beklemektedir. Babası ve kardeşi vardır onlarla ilgilenen ama bir türlü hırçın tavırlarını bırakamaz. Mutlu olamaz. Arkadaşları biraz âna odaklanırsa nelere sahip olduğunu görebileceği konusunda ona farkındalık yaşatır. Mutlu olmak için her şeye sahip olduğunu fark eder.
Türkiye'deki herhangi bir lisede geçebilecek bir hikâye mi anlattın derseniz cevabım hayır.
O ayrımı yapmayı sevmiyorum ama kısa filmler yaparken daha kendimi ifade edebildiğim, bağımsız işler yapabiliyordum. Fakat burada hedef gişe filmi yapmaktı. Bir dağıtım şirketi var ve dağıtımcılar artık filmlerin içeriğine, kurgusuna her şeyine müdahale ediyorlar. Onların da çok ciddi etkileri oldu. Kesinlikle popüler bir film yaptık. Tamamen bağımsız bir film de yapmak isterdim ama o da halka ulaşır mı ulaşmaz mı bilmiyorum.
Absürd komedi diyebilir miyiz?
Tamamen öyle diyemeyiz ama absürd komedi öğeleri var. Durum komedileri oluşuyor. Bir devekuşuyla ve yolda kalmış arabayla karşılaşıyorlar vs. Çok da sevdiğim bir tarz aslında. Çok az yapılabiliyor absürd komedi. Dağıtımcılar ve büyük yapım şirketleri yalnızca melodramlar ve durum komedilerinin tutabileceği gibi bir anlayışa sahip. İnsanlara başka bir şey de sunulmuyor. Üretim çok fazla ülkemizde fakat tür ve tema olarak çok kısır gidiyor. Onun için bile değerli buluyorum bir gençlik filmi ile seyirci karşısına çıkmayı.
İzlenme oranlarına baktığınızda pandemi sonrası seyirci özledi mi sizce sinemayı?
Özlemiş gibi görünüyor. 20 milyonu geçti sanırım pandemiden sonraki izleyici sayısı. Bizde her zaman yerli içeriğe ilgi vardır. Bir yerli bir Hollywood yapımı varsa yerli filmi tercih ediyor insanlar. Ama yapılan yerli filmlerde melodram, durum komedisi, şimdi bir de biyografi filmleri çıktı. O üçlüyü aşamadık. Türlere açık olmamız çok önemli sinemanın gelişmesi açısından.
Peki neden dijital platformlarda değil de sinemada vizyona girmeyi seçtiniz?
Aslında sinemayı değil dijitali seçtik gösterim için. Dijital platformlar ancak vizyona girdikten altı ay sonra filmleri satın alabiliyorlar. Dolayısıyla bir çok film o teknik vizyon denilen prosedür yüzünden kaç gün kalır, kaç salonda gösterilir düşünülmeden sırf bir platforma satabileyim işimi diye vizyona giriyor. Platformlar hem maddi olarak çok avantajlı durumda hem de daha çok insana ulaşıyor. Seyirci açısından da dijital platformlar daha ekonomik bir sinema bileti fiyatına bir ay boyunca abonelik yapabiliyor ve bir sürü içeriğe ulaşabiliyor. İyi bir noktaya gidiyor oralar.
Son Parti pandemi öncesi çekildi. Üç sene sonra vizyona girebiliyoruz dijital platformların kapısı açılsın diye. Umarım beni şaşırtır gençlik filmleri Türkiye'de de çekilebiliyormuş dedirtir gişede.
Kısa filmle başladınız. Çocuk ve gençlik filmleri çektiniz. Nereye gidiyor bu yolculuk?
Çok güzel bir kadın hikâyesi var çekmeyi düşündüğüm.
Aile temalı içerikler daha entrikadan uzak, iyi hissettiren yapımlar çizgisinde devam etmek istiyorum. Çocuk filmlerini ve insanların ailece izleyebileceği içerikleri değerli buluyorum.
Ama tabi kimse izlemiyorsa da bu yaklaşımın bir karşılığı olmuyor. Dolayısıyla insanların kalplerine nasıl girebilir bu eserler? Ona uğraşıyorum.
Son Parti'nin ardından neler gelecek?
Hali hazırda çalıştığımız bir sinema projesi, bir de platform için dizi var. Dijitale polisiye hazırlığımız yapıyoruz. Aksiyon sahneleri ve bir yönetmeni çok cezbedici sahneler olacak. Orada kendimi denemek istiyorum. Filmlerimin senaryolarını ben yazdım bugüne kadar. Bu yüzden başkasının yazdığı bir senaryoyu çekmek de yeni bir deneyim olacak benim için.
Filminizden çıkan insanlarda nasıl duygular bırakmak istersiniz?
Film izlerken benim için öncelikli olan bana iyi hissettirmesi. Festival'de bir film izliyorsam ya da televizyonda dizi izliyorsam beni alıp o dünyanın içine çeken ve eğlendiren yapımları seviyorum. İnsanların film izlerken iki saat boyunca kendi gündemlerinden kopabilmesi gerekir. Bu da karakterlerle empati kurduklarında mümkün oluyor. Onun için karakterlere dayalı filmler yapmak, hikâyeler anlatmak benim öncelediğim şeyler. Karakterleri güçlü olan hikâyeleri anlatmak ve bu alanda ustalaşmak istiyorum.