Tarihi hapsetmiş şehir LİZBON

Deniz Yılmaz Akman

denyilmaz88@gmail.com

instagram: @photostorming

Lizbon’a uçak bileti almaya karar verdiğimde, arka fonda Madredeus – Alfama çalıyordu. Kafamda ise Lizbon’a dair net bir resim yoktu. Sadece çevremde daha önce Lizbon’a gitmiş olanlardan; “İstanbul’a çok benziyor” gibi yorumlar duyuyordum. Uçağa bindiğimde; gözümün önünde mavi desenli seramiklerle bezeli, biraz İstanbul, biraz da İspanyol ruhu taşıyan bir şehir görüntüsü dönmeye başladı. Lizbon’a vardığımda gördüm ki bu şehir her yerden bir parça taşıyordu fakat verdiği hisle hepsinden farklıydı…

İLK İZLENİMLER

Augusta ve Rossio Meydanı ilk gezdiklerim arasındaydı. Nehrin denizle birleştiği ve İstanbul Boğazı’nı andıran görüntüsü, şehrin ışığı, mağazaların ve kafelerin dizilişi İstanbul’u getiriyordu akıllara. Rossio Meydanı yakınında yer alan Ginjinha Sem Rival önünde usule uygun olarak plastik shot bardakla vişne likörü içip sokak aralarında gezinmeye başladım. Sokak müzisyenleri turistik meydanları doldurmuştu. Eski bir kitapçıda, insanlar pür dikkat sesli bir şekilde kitap okuyan adamı dinliyorlardı. Restoranlarda garsonlar geceye hazırlanıyor, sandalyelerini dışarıdaki masa etrafına diziyor, içeriden Fado müziği tınıları geliyordu. Neredeyse her sokak başında yer alan Pastaleria (pastane) dükkânları yavaş yavaş vitrinlerindeki çöreklerini kaldırıyorlardı. 

ŞEHRİN SEMBOLLERİ

Lizbon gezimin ikinci gününde, Lizbon denilince ilk akla gelen ‘Azulejo’ seramik sanatının izlerinin peşinden gitmeye karar verdim. Azulejo sanatı 16. yüzyılda Faslılar tarafından Portekiz’e getirilmiş. O tarihten bu yana da, Portekiz’in çeşitli şehirlerinde, evlerin, sarayların, kiliselerin iç ve dış duvarlarında desenli seramikleri görmek mümkün. Akşamları genelde saat 20.00’den sonra dolmaya başlayan ‘Fado Bar’ ve ‘tasca’lar (içki ve meze servisi olan basit dekore edilmiş barlar) şehrin en önemli sembolleri arasında… Lizbon’da restoranların önünden geçerken burnuma kokuları gelen ve yaklaşık bine yakın pişirme tekniğinin olduğunu öğrendiğim ‘Bacalhau (morina balığı)’ çeşitli karışımlarda karşıma en sık çıkan yerel yemek oldu. Bu yemek bazen kişniş, patates ve soğanla bezenmiş bir güveç yemeğinde, bazen kroket şeklinde, bazen de zeytin, kişniş, sarımsak ve yumurta ile pişirilmiş olarak önüme geliyordu. Lizbon’da sıkça karşılaştığım bir diğer kültürel sembol de konserve sardalyeler. Sardalyeleri rengârenk konserveler içinde saklayan şehir, aynı bu konserve kutuları gibi tüm tarihi de içine hapsetmişti. Çeşit çeşit konserve sardalyeler satılan tarihi dükkân Conserveira de Lisboa da 120 yıldır, içinde kim bilir ne hikâyeler barındırıyordu... 

LİZBON’UN OLMAZSA OLMAZLARI

- Alfama, Bairro Alto ve Graca bölgelerini yürüyerek keşfedin.

- Miradouro Portas do Sol’dan kuş bakışı Lizbon manzarasını izleyin

- Lizbon’a gitmeden önce, The Gilded Cage ve Imagine filmlerini izleyin.

- Yemek pazarlarına meraklıysanız, Mercado de Campo de Ourique’yi gezin.

- Portekiz’in en meşhur tatlısı Nata’yı, tarihi pastanelerinde deneyin.

- Belém bölgesine giderseniz, tarihi Pastéis de Belem pastanesini ve sanat-mimari-teknoloji müzesi MAAT’ı ziyaret edin.

- Tasarım dükkânlarının, tezgâhlarının ve kafelerin yan yana sıralandığı eski sanayi bölgesi LX Factory’e ve şehrin en büyük kitapçısı Livraria Ler Devagar’a gidin. 

- Alfama bölgesine, Basilica Estrella’dan geçerek Baixa bölgesine, buradan da Bairro Alto bölgesine ve Prazeres bölgesine ulaşan Tram 28 tramvay rotasıyla şehri turlayın.

- 17.yy’da saray olarak inşa edilen, şu anda da hem taverna hem de kültür merkezi olarak kullanılan tarihi bina Casa do Alentejo’nun avlusunu, balo salonunu görün. 

- Largo do Intendente’in meydanında oturun. Bu sokakta yer alan, yalnızca Portekiz üretimi olan ürünlerin satıldığı konsept dükkân A Vida Portuguesa’ya ve tam karşısında yer alan Casa Independente isimli bahçeli kafe-bara uzunca vakit ayırın.

- 1887’de kurulmuş Portekizli sabun markası Claus Porto’dan paket tasarımları harika olan ve mis gibi 

kokan sabunlardan satın alın.