Tan Sağtürk: Bizim hazinemiz topraklarımızın hikayesi

Tarihin sıfır noktası olarak nitelenen Göbeklitepe, birçok sanat eserine ilham oldu. Bunlardan bir tanesi de Göbeklitepe-Mabedin Hüznü Operası... Devlet Opera ve Balesi aşk üçgeninin işlendiği eseri opera sahnesine taşıdı. ‘Bilge adam' rolünü canlandıran bale sanatçısı Tan Sağtürk ile Göbeklitepe'yi, baleyi ve operayı konuştuk...

YELİZ COŞKUN / yeliz.coskun@aksam.com.tr

2019 yılı Göbeklitepe yılı ilan edilmişti. Devlet Opera ve Balesi de bu kapsamda muazzam bir projeye imza attı. Proje hakkında konuşmaya başlamadan sormak istiyorum. Siz daha önce Göbeklitepe’ye gittiniz mi?

Daha önce Göbelitepe’ye gitmiştim. Ülkemizdeki tarihi eserleri sıraya koyup gezmeye çalışmak olağan üstü bir duygu. Üst üste kurulan uygarlıklar bizlere yaşadığımız yerin bir değerli bir miras olduğunu ve ona sahip çıkıp, korumamız gerektiğini anlatıyor.

NESLİMİZİN EN ESKİ İZİ

Göbeklitepe, size ne hissettiriyor?

Diyarbakır, Mardin, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Elbistan’da sanat okulları açmış ya da açılan okulları desteklemeye gitmiştik. Bu vesileyle o bölgede uzun zaman geçirme fırsatım olmuştu. Özellikle Gaziantep-Diyarbakır arasında kendi aracımla defalarca seyahatlerim olmuş ve fırsat buldukça tarihin dokusuna tanıklık etme şansım oldu. Çünkü bu topraklardan çıkan hikayeler, bizim zenginliğimiz ve biz bu zenginliklerle yoğrulabilirsek ancak o zaman sanatımızın en yüksek mertebesi olan duygu yoğunluğuna ulaşabilirdik. Bu tarihi eserlerin arasında Göbeklitepe, neslimizin taşıdığı en eski iz. Sadece bunu bilmek bile günümüzün esareti ‘zaman kullanımını’ bize dikte ettiren, yaşama hızımızı dengeleyen önemli bir unsur. Kaldı ki bir arada yaşayan sosyalleşmeye çalışan insanoğlunun o dönemlerde neler yaptığını bizlere gösteren harikulade bir belge bırakıyor Göbeklitepe...

OPERA VE BALE İÇ İÇE

Göbeklitepe Operası’nın hikâyesini dinleyebilir miyiz?

Göbeklitepe-Mabedin Hüznü Operası bir aşk hikayesi. Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneye konuldu. Eser kostümleri ve dekoruyla izleyiciyi o dönemlere götürüyor. Proje tasarımı ve sanat yönetmenliğini ünlü tenor, değerli dostum Murat Karahan yaptı. Bestesi Can Atilla, librettosu Burcu Kılınç Kızıltepe, rejisörlüğü Gürçil Çeliktaş, koreografisi Volkan Ersoy’a ait Göbeklitepe geçen yıl hazırladığımız ve Bolşoy dahil birçok kez sahnelediğimiz ‘Troya’ gibi opera ve balenin iç içe geçtiği devasa bir sahne şovu.

Rolünüze nasıl hazırlandınız?

Girdiğim ve can vermeye çalıştığım birçok eserde olduğu gibi projenin geçtiği yer ve anlatımla ilgili ne kadar döküman, yazı kitap varsa okumaya çalışıyorum. Sadece filmi ya da belgesel videosu varsa seyretmeyi tercih etmiyorum. Çünkü etki altında kalmadan kendi yarattığım karakterleri canlandırmayı seviyorum. Ancak çekilmiş video ya da filmleri eserin ortaya çıkmasından sonra merak edip seyrediyorum.

HAK ETTİĞİ DEĞERİ GÖRECEKTİR

Bu proje Göbeklitepe’ye olan merakı artıracak mı sizce?

Dünyanın sıfır noktası olan çok değerli bir yer Göbeklitepe. 200 sanatçının yer aldığı, kostümünden dekoruna müziklerine ve sanatçı performansına kadar bu büyük organizasyonu dünyanın birçok noktasında göreceğiz. Ben Göbeklitepe’ye ilginin şimdiden henüz daha dünya prömiyerini gerçekleştirmiş olmamızın üzerinden çok kısa bir zaman geçmesine rağmen arttığı haberlerini alıyorum.

Yurtdışındaki gösterimler için nasıl bir planlama olacak?

Biliyorsunuz Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan dünyadaki hemen her önemli sahnede büyük alkış alan değerli bir tenorumuz. Elbette onun kuracağı bağlantılarla, böylesine projeler daha çok yurtdışı turnelere girecektir. Bizim için Troya çok önemli bir tecrübeydi. 15 dakikanın üzerinde ayakta alkışlanan eserler hak ettikleri değeri kendiliğinden görecektir.

‘1919-Bitmeyen Yolculuk’ta Atatürk’ü, Troya’da ise Hektor’u canlandırmıştınız. Bu roller sizlere neler kattı?

Hayatımda en heyecan duyarak sahnede olduğum eserlerin başında gelir bu eserler. Hatta 40 yıllık tecrübeme rağmen heyecan kontolü yaptığım çok an yaşadım sahnedeyken. ‘Troya’da Hektor rolü de benim için mesleki kariyer anlamında başka bir sayfa açtı. Çünkü ana karakterler opera ve bale olarak çalışıldı. Sanırım bu yüzden seyreden herkesi büyüledi ve izleyen seyircinin eğer bilet bulabilirse tekrar tekrar gelmek istediğini gözlemledik. 

“Antalya Devlet Opera ve Balesi ile martta sahnelenecek olan ‘Kamelyalı Kadın’da Aleksandre Dumas rolünü üstleneceğim.Nisanda ise Victor Hugo’nun Notre Dame Balesi’nde ‘Quasimodo’yu canlandıracağım.”

KONSERVATUVARDA YATILI BÖLÜMLER OLMALI

Erkek dansçı sayısının bir türlü artamadığı bir gerçek. Bunun için neler yapılmalı?

Bizler Devlet konservatuvarlarımızın bize sunduğu imkanlarla yatılı okuyarak büyüdük. Şu an bu söz konusu değil maalesef. Unutmamak lazım ki bir okulda yatılı bölüm yok ise okul sadece bulunduğu şehrin okulu olur. Türkiye’nin genelinde açtığımız Tan Sağtürk Akademileri’nde bulduğumuz yetenekler kız olsun erkek olsun nadide sanat eğitim merkezleri olan konservatuvarlarımızı kazanıyorlar ama sonrasında örneğin 10 yıl eğitim gerektiren bale bölümünde bu sorun yüzünden okuyamıyorlar. Buna bir çözüm ihtiyacımız var. Konservatuvarlarda yatılı bölüm yine olmalı...

Bir röportajınızda “Ülkemizde baleyi daha çok tanıtmak ve yaymak amacıyla Fransa’dan dönüş yaptım” demiştiniz. Şu an Türkiye’de baleye ilgi nasıl?

Şu an tek sıkıntı seyircinin kolay bilet bulamaması... Aslında benim ve sanatçı dostlarımın hayalleri gerçek oldu. Umarım ülkemize yeni sahneler daha da artarak inşa edilir ki bizler de o güzel koltuklarda oturan seyircimizle gösterilerimiz artırarak buluşuruz. Örneğin İstanbul Taksim AKM’yi hepimiz heyecanla bekliyoruz. Opera binasına kavuşacağımız günü iple çekiyoruz.

Eklemek istedikleriniz var mı?

Tan Sağtürk Akademileri’nin bu sene 20. yılı. Bu süre içinde 20 bin öğrencinin üzerinde mezun verdik. Katıldığımız büyük yarışmalardan madalyayla döndük. Bundan sonra ise yapılması gereken imkanı olmayan yetenekleri keşfedip uluslararası seviyede sanatçı çıkaran bir akademinin temellerini atmak. Ekip arkadaşlarımla bunu en yakın zamanda gerçekleştireceğimizi biliyorum.