ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Bir dönemin parlayan, şimdi ise bu parlamayı sadece belirli bir kitlenin takip ettiği isimler onlar… Söyledikleri şarkılarsa zamanüstü. Hangi jenerasyonun çocuğu olursanız olun, isimlerini bilmeseniz bile mutlaka şarkılarını duydunuz. Ya kendilerinden ya da başka bir sanatçının sesinden dinlediniz... Yüreğinden gemiler kaldıran Melis Sökmen, elektro gitarıyla kulakların pasını silen Tibet Ağırtan, kaderini mühürleyen NEV ve müziği hem sektörde hem de akademide icra eden Cemil Demirbakan’dan bahsediyorum. Kendileriyle Line Beyoğlu’nun !f Beşiktaş’ta kutlanan nostalji gecesinde bir araya geldik. Hem müzik sektörü hem de hayatları hakkında konuştuk. İşte efsane isimlerin Akşam Cumartesi’ye verdiği özel söyleşiden öne çıkanlar…
Müzik kariyerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
TİBET AĞIRTAN: Gelişine göre vurmuşuz. Melis’in, NEV’in ya da Cemil’in burada olma sebebi müziği daha çok keyif için yapması. Keyif için yapmayanlar başka yerlerdeler. Hayattaki özgürlüklerin yer değiştirmesi demek bu. Müziğini, istediğini, özgürce yapabiliyorsan o zaman sanatçısın. Öbür türlü bir hizmet sunuyorsun sadece. Parasal açıdansa kariyerim berbat. Ama hep istediğimi yaptığım için mutluyum.
CEMİL DEMİRBAKAN: 50 yaşındayım. Yaşım tutmazken Ankara’nın popüler mekanlarında şarkı söylemeye başladım. 30 küsur sene oldu. Yaptığım başka işler de oldu; beyaz yakalı olarak da çalıştım ama müziği hiçbir zaman bırakmadım. Güzel şeyler yapmak kısmet oldu. Yüksek Sadakat ile işler yaptım, solo işler yaptım. Kalabalık topluluklara konser verdik, duygu alışverişinde bulunduk. Hâlâ buradayız, yeni şarkılar üretmeye devam ediyoruz. Müzisyenin işi budur zaten. Bir müzisyenin hayali son nefesine kadar sahnede olmak ve müzik yapabilmek.
NEV: Tibet ‘gelişine vurduk’ dedi ya, bir de sekerse tehlikeli olan bir ekip var. Biz onlardan değiliz. Biz seçen ve vazgeçenleriz.
Kim o tehlikeli grup?
MELİS SÖKMEN: Tehlike arz eden bir grup yok. Sadece bizim hayata bakışımız farklı olabilir. Çünkü biz öyle bir jenerasyondan geliyoruz. Bizim dönemimiz bu döneme göre tabii ki farklıydı. Çünkü dünya farklıydı. O kadar hızlı bir gelişme oldu ki. Hayatımız değişti. İnternet girdi hayatımıza, ülkeler değişti. Bizim jenerasyonumuzdaki heyecan başkaydı. İlla çok meşhur olayım heyecanı değildi bu. Amaç müzik yapmak ama iyi müzik yapmaktı. Tabii ki yeni jenerasyon da bunu yapıyor. Ancak bunu genç jenerasyona anlatmamız pek mümkün değil. Çünkü aradaki farkı yaşayarak anlayabilirler ancak.
NEV: Bizim yaptığımız işte hareketler, semboller, melodiler, ritimler ve içerikle ilgili bir oyun arkadaşlığı vardır. Biz içeriklerin adamı olduk. Buradaki dostlar, üslubu, zekâsı, işçiliği, gitaristliği ya da adı her neyse onu seçip arkasında durdular. Ancak maalesef bir nevi ziyan olduğumuz bir sürecin içerisinde bulduk kendimizi. Ama biz yine de gururla kendi içimizdeki hikâyeye aslan gibi sahip çıkıyoruz. Keyif kaçıran insanlar olsa da…
Soldan: Cemil Demirbakan, Tibet Ağırtan, Ali Demirtaş, Melis Sökmen, NEV
YENİ NESLE CESARET VEREN BİZ OLDUK...
Peki, sektörün şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve siz şu an neresinde durmaya çalışıyorsunuz?
MELİS SÖKMEN: Biz yine buradayız. Şu dönemde de çok iyi müzisyenler yetişti, yetişiyor da.
TİBET AĞIRTAN: Açıkçası şu an yapılan müzik tarzı bizlerin altyapısının içinde olmayan bir tarz. İyi müzisyene vereceğim örnek geneli yansıtmayacak. Benim için en büyük keyif ve tatmin bu yeni başarıları elde eden insanlara cesaret vermek. Bizim dönemimizde müzik kanalı tıkalıydı. Bir avuç insanın yaptığı, bir avuç insanın piyasayı kontrol ettiği ve yönlendirdiği, kendi aralarında top çevirdiği bir piyasaydı. Biz o bariyerin kalkması için uğraştık. O tekelin kırıldığını da gördük. Onlara cesaret veriyor olmak benim için tatmin edici bir durum. Çünkü birilerinin yatması birilerinin de onların üstüne basıp geçmesi gerekiyor. Ben bundan hem gurur duyuyor hem de zevk alıyorum.
NEV: Ben belki halkanın son kısmındayım ama burada bir çaba var ve bu çabanın kıymetinin bilinmesi gerekiyor. Yeni nesilde; ne olmuş ne bitmiş, burada ne oluyor, ben ne dinliyorum, ben bundan ne alıyorum, aynamda ne görüyorum, sanatla ilgili tarifim ne, sanatçı, üslup, zekâ, derinlik vs. bunların hiçbirinin farkındalığı yok. Onlar için bunlar tuvalete gitmek gibi bir şey. Biraz da geçmişten feyz almak gerekli. Ben Tibet Abi’ye Tibet Abi diyorum. Yaş olarak çok yakınız. Melis’e, kraliçem diyorum. Çünkü onlar, ben hayatımı müzisyen olarak seçmeden önce de zaten vardı ve mücadele ediyorlardı. Bizi çürütmesinler. Birazcık da doğru dursunlar ve doğru anlasınlar. Doğru baksınlar. Mevlâna diyor ki “Sen karşıdakinin algıladığı kadarsın”. Bunun için bir çaba, bir duruş gerekiyor. Benim varlığım biraz karşı tarafın niteliğiyle ilgili.
CEMİL DEMİRBAKAN: Hangi döneme gelirsen gel bir nesil bir önceki nesli eleştirir ya da geçmişini özlermiş gibi bir durum var. Ama o zamanki samimiyeti ve sahiciliği özlüyorum. Burada bulunan sanatçıların iyi müzisyen olması ve Türkiye’de nesiller boyu dinlenecek şarkılar yapmış olmasından dolayı değil, karakterlerinden dolayı burada olmak insana kendini iyi hissettiriyor. Çünkü bunların hepsi tevazu sahibi insanlar.
SANATI KÖKLERİMİZİ UNUTMADAN ÜRETELİM
Şu anı iyileştirmek için ne yapılmalı?
CEMİL DEMİRBAKAN: Bir toplumun dinlediği müziğe baktığınızda toplumun kültürüyle de ilgili bazı mesajlar verir. Bu noktada yapılması gereken, iyileştirmek ve ortaya yeni ürünler koymak. Türk halk ve sanat müziğinden, kendi kültürümüzdeki, köklerimizdeki birtakım şeyleri unutmadan, onları daha çok gündeme getirip vitrine koymak da fayda var. Yapımcıların biraz bu işi sahiplenmeleri lazım. Para nedeniyle mutlaka bir kapital oluşuyor, popüler kültür diye bir şey de var. Ama şu çok önemli, biz ne yaptık? Mesela bazı müzisyenler hala cover söyleyerek Harbiye’de konser veriyor. Allah yollarını açık etsin, kazançları bol olsun. O cover şarkılarının da büyük bir çoğunluğu geçmişten gelen şarkılar. Hâlâ 20’li yaşlardaki insanlar bu şarkıları hep bir ağızdan söylüyorlarsa, demek ki bunun bir tılsımı var değil mi? Queen’in Bohemian Rhapsody filmi Türkiye’ye geldikten sonra grubu tanımayan büyük bir kitle Queen’i dinlenmeye başladı. İnsanlar grubun şarkılarını keşfetti. Halbuki grup yıllardır gözümüzün önündeydi. Demek ki gözümüzün önünde olan çok iyi şarkılar var. Onları biraz öne çıkarıp gençlerle buluşturmak lâzım. Gençlerin de keşfetmesi için ortam hazırlamak lâzım. Sürekli aynı ürünü sunduğun zaman diğerinin tadı bilinmez. Bu nedenle yapımcıların, finans sahibi olanların, bu konuyu biraz daha sahiplenmeleri, toplumun iyileşmesi için de çok kıymetli bir şey.
NEV: Ayrıca radyocular bizim namusumuzdur. Biz namusumuza sahip çıkarız ama onlar da kendi namuslarına sahip çıksınlar. Radyocular da kendine çeki düzen vermeli. Öte yandan bazen etrafımızdakine ayna oluyoruz. Herkes bir aynada kendini görüyor. Kimisi Netflix’te kimisi müzikte kimisi de bir hikâye ya da romanda görüyor. Eğer doğru durursan, almak isteyen senden alacağını zaten alır. Kimlik diye bir şey var. Bir duruş var, bu kadar basit olunmamalı. Bu cep telefonu kırıldığı zaman yenisini alana kadar bir hiçsin. İnsan ol, yaşa, küçük bir hayatın var. Arada yaşarken anlamlı yaşa. Nasıl yaşarsın? Aynayla yaşarsın. Sanatla yaşarsın, bilimle, insaniyetle, inançla yaşarsın. Bırak yaşarken insanlara bunu öğret. Hâlâ bizi kandırmasınlar.
BENİ SOSYAL MEDYA MAZEMESİ YAPMAYIN!
Siz şarkılarınızı yaptığınızda ben henüz yoktum. Ama şu an birçok şarkınızı ezbere biliyorum. Sizce neden?
NEV: Biz hiçbir zaman taklitçi olmadık, herkes kendisi idi. İnsanlığıyla ve sanatçılığıyla var oldu. Seçtiğimiz ve vazgeçtiğimiz yolda devam ettik. İnsanlar hatıralarına sahip çıkmazsa biz olmayız zaten. Neyin hikâyesini yapıyoruz, neye konuşuyoruz? 25 yaş üzeri herkes “Biz seninle büyüdük, öldük, bittik” diyor. Böyle bir şey yok. Biz birlikte büyüdük. Ben bunu senin için yazdım sen benim aynamsın. Ben sahnedeyken dinleyicinin gözlerini görmek istiyorum. Lütfen beni bir sosyal ilişkinin parçası haline getirme, ben cep telefonunun arkasından beni çeken adamı görmek istemiyorum. Sana saygı duymuyorum. Benim konserime gelme, seni istemiyorum. Bu kadar net. Benim konserime sosyalleşmek için gelmesin kimse. Ben sosyalleşme adamı değilim. Bana geliyorsan gözlerime bak. Ben şarkıyı sana söyleyeyim ve birlikte büyük bir güzellik yaratalım.
MELİS SÖKMEN: Bu biraz o dönemin enerjisi ve yapılan müzikle ilgili. Ancak bir kaset veya cd alırsanız fark edersiniz o albümdeki hikâyeyi ya da yaşanmışlığı. Albüm bir hikâye demek. Şarkıların yazılmasından seçilmesine kadar bir hikâye var. O anki duygular var. Her şeyin bir gerçekçiliği ve ruhu var. Albüm demek budur. Yaşadığın dönemin hikâyesi var. Ama dijital platformlara düştüğü zaman o hikâyeyi göremiyorsun. Şarkıların sıralamasını bile göremiyorsun. Halbuki sıralama o kadar önemli ki… Eskiden kasetleri alırdın, şarkıların sözlerini okurdun. Bakardın, kim yazmış, kim söylemiş ve kim çalmış? Bu albüm neden yapılmış? Böylelikle insanlar sadece duyusal olarak değil, görsel olarak da hakimdiler birçok şeye. Şu an sadece tüketmeye odaklıyız. Bu nedenle de eski şarkılar hâlâ hatırımızda.
CEMİL DEMİRBAKAN: İyi müzik diye bir şey var. Çünkü insanın fıtratında var bu. Allah insanların ruhuna müziği yerleştirmiş. İçimizde var. Mesela her yeni doğan çocuğun ses frekansı birbirinden farklı. Aynı parmak izi gibi. Hepsi başka başka frekanslardan ağlıyor. Dolayısıyla, buradaki insanların şarkılarını hâlâ birçok yerde duyuyorsak ve insanlar bir ağızdan çalıp söylüyorlarsa bunun nedeni sahicilik, iyilik ve güzellik…