Sosyal medyada kontrolü elden bırakmayın

Dijital bağımlılığın bizi hayatın gerçekliğinden kopardığına dikkat çeken araştırmacı Vildan Yurduseven Evci, ''Bir insanın günlük rutininde 6 ile 8 saat arası uyuduğu, 4 saat yemek ve diğer ihtiyaçlarına ayırdığı düşünülürse özellikle sosyal medyanın 7 saatten fazla kullanılması, günlük yaşamın orada geçtiğini gösterir. Birey için bu durum bir felakettir.'' diyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Dijital dünya ve sosyal medya mecraları dört bir yandan hayatımızı kuşatmış durumda. Akıllı telefon kullanıcılarının büyük çoğunluğu artık bağımlılık düzeyinde çevrimiçi bir hayat yaşıyor. Peki sosyal medya bağımlılığının göstergeleri ve çıkış yolu nedir? Araştırmacı Vildan Yurduseven Evci, Sosyal Medyayla MESAFENİ KORU adlı kitabında kontrollü bir sosyal medya kullanıcısı olmak için izlenecek yol haritasını okurların ilgisine sunuyor. Evci ile çevrim içi olurken hayatın ne kadar dışına düştüğümüzü ve sosyal medyada mahremiyet ihlallerini konuştum.

Pandemi döneminde sosyal medya sosyalleşme ihtiyacımızı karşılama noktasında faydalı oldu mu sizce?

Sosyalleşme ve duygusal ihtiyaçların teknolojiyle giderilmeye başlanması ile sosyalleşmenin yeni adresi dijital ortamlar oldu. Özellikle COVID-19 salgınıyla birlikte sosyal medya platformlarının kullanım süresi iki katına çıktı. Gerek gelişen gündemi takip etmek, gerek vakit geçirmek, gerekse de iş-eğitim takibi sadece resmi sitelerden değil sosyal medya mecralarından yürütülüyor. Ancak dijital ortamlarda yaşanan sosyallik genellikle dijital bir karakter olarak var olmak, içerik ve yorum paylaşmak şeklinde gelişir. Bu anlamda tam bir sosyallikten söz etmek söz konusu değildir. Sosyal medyada sosyalleştiğini düşünen çoğu birey daha fazla yalnızlaşır ve bireyselleşir. Esasında sosyalleşme bireyin aile, okul, toplumsal çevre ve kitle iletişim araçlarıyla içinde bulunduğu toplumun kültürünü kendiliğinden öğrenme sürecidir. Dijital ortamlarda ise hâkim kültür daha çok küresel güçlerin yaşam tarzları olarak karşımıza çıkıyor. İnsan hayatında sosyalleşme dinamik ve çok yönlü bir süreçtir. Günümüzde yeni nesiller sosyalleşme sürecini gözlerini açtıkları andan itibaren maruz kaldıkları internetle yapmak durumundalar. Bireyler aile, eş, dost ve iş çevreleriyle birlikte iken, bedenen orada olsa da zihnen çevrim içidir. İnsan beyni aynı anda farklı ortamlarda olamamaktadır. Ancak çevrimiçi ve çevrimdışı ortamlarla denge kurulduğunda sosyal medya hayatımızı kolaylaştıran, ulaşılması gereken haber ve bilgilerin kitlelere ulaştırmamızı sağlayan fırsata dönüşmektedir.

Herkesin kendi medyasına sahip olduğu, kendi hayatına dair her şeyi paylaştığı, mahremiyetin olmadığı bir dünyada bizi bekleyen tehlikeler neler?

Mahremiyet evrensel bir değerken bugün ne yazık ki bu değer yok edilmektedir. S.Garfinkel (2000) "21. yüzyıl mahremiyetin ölüm yüzyılıdır" diyor. "Mahrem" kelimesi samimi, içli dışlı, herkes tarafından bilinmemesi gereken, gizli şey anlamına gelmektedir. "Mahremiyet" de, kişilerin yalnız başlarına kalabildikleri ve başkalarıyla hangi koşullarda ilişki ve iletişim kuracaklarına kendilerinin karar verebildikleri özel bir alandır. Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg 2010 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide, artık sıradan insanların kendileri ile ilgili giderek daha fazla mahrem bilgiyi çevrimiçi ortamlarda çok fazla insanla paylaştıklarını ve mahremiyetin artık norm olmadığını söylemiştir. Bugün insanlar sanal platformlarda kendilerine ait özel bilgileri gönüllü olarak paylaşmakta ve bu durumdan dolayı da herhangi bir rahatsızlık hissetmemektedirler. Kişiler sosyal medyada kendisini ne kadar çok kişi takip ediyorsa o kadar meşhur olduğunu zannediyor. Şöhret arzusu ve alkışlar kişide narsisizmi besliyor. İslam'ın hassasiyetle üzerinde durduğu özel hayatın mahrem olması, insanlardan gizli tutulması ilkesi toplumumuzda bile artık bir norm olmaktan çıkarılıyor. Dinimizde hayâ imanla eşleştirilen "Haya imandandır" hadis-i şerifi herkes tarafından bilinmesine rağmen sanal dünyada ihmal edilir oldu. Mesela ölülerin mahremiyeti de toplumumuzda önemli iken artık bunu hiçe sayan ve naaşları yanında canlı yayın yapan insanlar bulunuyor. Aynı şekilde hasta mahremiyeti ihlâl edilerek ağır hastalarla yapılan öz çekimler ağlarda paylaşılabiliyor.

Sosyal medya mecralarında başta iletişim kurma, resim, fotoğraf, video ve özel bilgilerin paylaşımı olarak başlayan süreç insanların kendileriyle ilgili en mahrem bilgileri paylaşmasıyla devam ediyor. Evlerimizde pencerelerimizde perdeler var. Bu evlerimizin mahrem alan olduğunu gösterir. Fakat artık evlerimizin perdeleri sosyal medya ile açılmakla kalmayıp adeta yırtılmakta. Bill Gates'in işletim sistemine WİNDOWS-pencereler adını vermesi manidar değil mi? Sosyal medya hem dışarıyı gözleyebildiğimiz hem de içeriyi rızamız dâhilinde gösterebildiğimiz bir pencere... Özel hayat hakkında Allah'ın koyduğu sınırların korunması için yaptığımız paylaşımlara dikkat etmeliyiz. Aksi takdirde bireyler sosyal medyada tanımadıkları insanlara, kendilerini olduklarından farklı göstererek iletişim kurabilmekte, sosyal medyada ilgi görecek şekilde davranarak mahremiyet ve değerler yok olmaktadır. Sosyal medya ortamında kişilerin özelde paylaştıkları özel durumlar, ikili ilişkilerin bozulmasıyla itibarsızlaştırmak, küçük düşürmek isteyen kıskanç dostları tarafından yayınlanmakta ve tehdit olarak kullanılabilmektedir. Çevrim içi davranışların çevrimdışı sonuçları olabiliyor. Hâlbuki İslam dini, kötülükleri örtmede gece gibi olmamızı emreder.

Sosyal medyayı bütünüyle bir tehdit olarak mı algılamalıyız? Hayra kullanma imkânımız yok mu?

Bir insanın günlük rutininde 6 ile 8 saat arası uyuduğu, 4 saat yemek ve diğer ihtiyaçlarına ayırdığı düşünülürse özellikle sosyal medyanın 7 saatten fazla kullanılması, günlük yaşamın orada geçtiğini gösterir. Birey için bu durum bir felakettir. Kendi gelişimi başta olmak üzere, çevresindeki kişilerle nitelikli iletişim kurmaya zamanı kalmaz. Aslında günlük yaşamda yalnız olmayan bir insan saatlerce sosyal medyada gezemez. Eğer sosyal medyada bu kadar vakit geçiriyorsa o kişi evliyse eşinin, varsa çocuğunun, bekârsa anne babasının, sosyal hayatta arkadaşının, çalışıyorsa işvereninin hakkına giriyor ve ihmal ediyordur.

Gerçek hayatta değil sanal dünyada yiyor, içiyor, geziyor, kızıyor, mutlu oluyor demektir. Bu da yeryüzünü imar ve inşa etmek üzere yaratılmış olan insan için çok büyük bir kayıptır. Bunun yerini doğru kullanım kriterleri belirleyecek olan bireyin kendisidir.

HER ÂNINIZI PAYLAŞIYORSANIZ BAĞIMLISINIZ

Sosyal medya kullanımı hangi durumda bağımlılık olarak tanımlanıyor? Bu noktaya gelmemek için nasıl bir kullanıcı olmak gerekir?

Sosyal medya bağımlılığı diğer bağımlılıklar gibi bir bozukluk ya da hastalık olarak tanımlanır. Teknoloji ve internet bağımlılık kriterleri sosyal medya bağımlılığı için de ölçüt olabilmektedir. Araştırmalara göre günde en az dört saat sosyal medya kullanan kişi risk grubuna girmektedir. Sosyal medyanın kullanım amacı, bu kullanımda oluşabilecek olumlu ve olumsuz sonuçlar, kişide bağımlılık olup olmadığını belirler. Sosyal medya bağımlılığında en önemli parametrelerden biri kullanım süresi ve içeriğidir. Zorunluluk dışında günde dört saatten daha fazla aralıksız internet kullanımına eşlik eden sohbet odalarını veya oyunları kullanma bir bağımlılıktır. Kullanıcıların sosyal medya bağımlısı olmamalarının ya da bağımlılık seviyelerinin düşük düzeyde olmasının sağlanabilmesi, kullanım sürelerini kontrol altında tutmalarına bağlıdır.

Giydiğiniz kıyafetlerden, yaptığınız makyaja, gittiğiniz yerlerden yediğiniz yemeğe kadar günlük aktivitelerinizi sosyal medya hesaplarında paylaşıyorsanız sosyal medya bağımlılığı sinyallerini veriyorsunuz demektir.

Uyandığınızda elinize telefonunuzu alıp sosyal medyadaki bildirimlere bakıyorsanız, en dar zamanlarda dahi bakma fırsatı buluyorsanız ve hatta tuvalete giderken bile bu ağlardaki paylaşımları takip etmek için telefonu yanınızda götürüyorsanız siz bir bağımlısınız.

İnternetin olmadığı ve sosyal medyaya giremediğiniz zamanlarda kaygı durumunuzda artma, sinirlilik, çabuk ve nedensiz hırçınlaşma, yalnız kalma isteği ve eğilimleri gibi sorunlara rağmen aşırı kullanım devam ediyorsa bağımlısınız ve en kısa zamanda çözüm bulmalısınız.

Günlük haber ve ihtiyacınız olan bilgiye ulaşmak için ilk olarak sosyal medyaya bakıyorsanız sadece bağımlılık değil doğru bilgi kaynaklarınızda erozyona uğruyor demektir.

Bağımlılık gelişmişse sosyal medyada geçirdiğimiz zamanı azaltmak ve gerçek dünyaya dönmek için nasıl bir yol izlemeliyiz?

Çevrim içi dijital ortamları hayatımızdan tamamen çıkarmak mümkün değil. Çünkü iş, eğitim, iletişim ve etkileşimin hemen hemen her boyutu bu mecralarda yapılabiliyor. Bu nedenle kullanımda bireye sağladığı fayda merkeze alınarak sosyal medyanın bizi değil de bizim onu yöneteceğimiz bir kullanım planı geliştirmeliyiz. Böylece sosyal medya ağları hayatımızda vazgeçilmez hale gelmez. Bu anlamda Sosyal Medyayla MESAFENİ KORU adlı kitabımızda bulunan Ayrılma Günlüğü bölümü sosyal medyayı gerektiği kadar kullanım için planlanmıştır. Bu günlük ayrılma planı ve uygulamasını içeren bir programdır. Bu program sosyal medya ile arasına mesafe koymak isteyen bireylerin kendi başlarına uygulayabilecekleri pratik bilgileri ve sosyal medya detoksunu içerir.

Sosyal medyayı gerçek hayatın içinde bilinçli kullanmak, dijital ortamların olumsuz etkilerinden korunmak için farkındalık geliştirmek, sanal mecraları insanlık için faydalı ve üretici kılmak maksadıyla faaliyet yapan uzmanlar, eğitimciler, koçlar ebeveynler ve grup lideri olan herkesin istifade edeceği sosyal içerikli atölyeler oldukça önemlidir. Atölye çalışmalarımızın ilki ebeveynler, eğitimciler, sosyal projelerde görev alanlar, sosyal çalışmalar yapan STK gönüllüleri ve kendini geliştirmek isteyen yetişkinlerin katılabileceği bir çalışma. İkincisi dijital ortamlarda risk grubu olan gençler, çocuklar ve öğrencilerin katılabileceği grup çalışması. Üçüncüsü de doğal ortamlarda piknik, gezi, izcilik gibi faaliyetlerde çocuklar ve gençler başta olmak üzere çeşitli yaş gruplarıyla hayata geçirilebilecek bir atölye. Bu atölyelerle teorik olarak öğrendiğimiz bilgilerin hayatın içinde kalıcı olması hedefleniyor. Sosyal medya paylaşımlarının bir anda sayılamayacak kadar insana ulaştığını, yanlış paylaşımların toplumda onulmaz yaralara yol açacağını katılımcıların kendilerinin fark edebilmelerine yönelik beceri geliştirmek, bu atölyelerin en önemli kazanımlarından