Sıradanlığa övgü: American Animals

BAFTA ödüllü Bart Layton, sıra dışı bir filme daha imza atıyor. American Animals, alelade bir soygun filminden çok daha fazlasını vaat ediyor.

BAŞAK BIÇAK / basakbicak@gmail.com

Charles Darwin, Türlerin Kökeni isimli eserinde, mağaralarda yaşayan hayvanların yaşam koşullarına dair düşüncelerini şöyle açıklar: “Benim görüşüme göre, pek çok durumda, görme güçleri olan Amerikalı hayvanların dış dünyadan Kentucky mağaralarının derinliklerine ardışık kuşaklar boyunca yavaş yavaş, tıpkı Avrupalı hayvanların Avrupa mağaralarının derinliklerine göç ettiği gibi, taşındığını varsaymalıyız.” İşte bu cümleler, American Animals’ın açılış sekansında kısaltılarak veriliyor ve filmin temel fikrini belirleyen öğe oluyor. Zira Darwin’in bahsettiği ve Kentucky’li Amerikan hayvanları, filmin dört ana karakterinin özelliklerini ve yaşadıklarını özetleyen yegâne tanımlama olmakla birlikte, hikâyeyle olan bağlantısı sayesinde filmi klasik bir soygun temasından uzaklaştırarak, üzerine düşünülmesi gereken bir esere dönüştürüyor. 

2000’li yılların başında yaşanmış gerçek bir soygundan yola çıkan öykü, Kentucky’li dört üniversite öğrencisinin, parlak bir gelecekleri, biri dışında iyi aileleri olmalarına rağmen neden bir soyguna karışmak isteyebilecekleri düşüncesini masaya yatırıyor ve bunu, olayı yaşayan asıl kişilerin anlattıklarıyla destekleyerek sorguluyor. Gerçek olduğu için sonunu doğal olarak tahmin etmenize rağmen merak uyandırmayı başaran, fakat ondan da öte, soygunun gelişiminden çok nedenini, nasılını ve sonrasını, karakterlerin gelişimi üzerinden analiz etmeye çalışan film, bu sayede müthiş bir özdeşlik duygusu yaratarak seyircisini kazanıyor. 

Aslında hepsinin ortak sebebi aynı; sıradanlığın ötesine geçebilmek. Ancak nedenleri kabul edilebilir karakterler arasında kuşkusuz en enteresanı Spencer ve onun yaşananlara yaklaşımıydı. Zaten bu sorgulama ve itiraf hali, filmi suç dramasının yanında ergenlik, çocuk gelişimi, ebeveyn ve okul eğitimi ile sistemin bireyler üzerinde yarattığı baskı üzerine kapsamlı bir inceleme haline getiriyor. Böylelikle film, bir yandan sıradanlığı överken, diğer yandan kapitalizmin kıskacında var olmaya, öne çıkmaya ve bunu, her şartta başarmaya çalışan bireylerin yaşadıkları üzerinden sistem yergisine çeviriyor. Temeli sağlam, belgesel tadı veren bir soygun hikâyesi izlemek istiyorsanız, mutlaka görün derim.