Sinemamız ne ara ordusuna düşman kesildi?

Sinema sektörü neden kendini Türk ordusuna hakaret eden bir meslek örgütü başkanına destek vermek zorunda hissediyor? Ordusuna, ülkesine, bayrağına, devletine bu kadar mı düşman bir topluluk var karşımızda?

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Biri sizi evine davet etmiş. Siz de kabul edip gitmişsiniz. Sizi başköşede ağırlamış, yedirmiş, içirmiş, yetmemiş hediyeler vermiş. Misafir olarak nezaketli davranıp, teşekkür mü edersiniz yoksa yedi ceddine küfredip bir de halının ortasına mı kusarsınız? Böyle davrandığınız için sizin mi mahcubiyet duymanız gerekir ev sahibinin mi?

Geçen hafta Boğaziçi Film Festivali'nde yaşananlar tam olarak böyle bir hissiyat uyandırdı bende. Bu işin nezaketsizlik boyutu. Ama konu sadece bir kabalık, ölçüsüzlük değil.

Uzunca bir süredir sinema sektöründe çeteleşen ve tahakküm kuran bir grup, bütün festivalleri sinema bağlamından koparıp muhalif şovları için medyatik bir zemine dönüştürdü. Sinemanın ve sanatın politik gündemle gölgelendiği hatta artık ayaklar altına alındığı festivallerde

kazara biri çıkıp duruma itiraz ettiğinde de mağduriyet edebiyatıyla baskı gördüklerini, linç edildiklerini ve özgürlüklerinin kısıtlandığını söyleyebiliyorlar, utanmadan. Evet, zerrece utanmadan!

SİNEMAMIZI HDPKK'LILARA TESLİM ETTİK

Ortada çok temel bir sorun var. Sinema sektörü neden kendini Türk ordusuna hakaret eden bir meslek örgütü başkanına destek vermek zorunda hissediyor? Ordusuna, ülkesine, bayrağına, devletine bu kadar mı düşman bir topluluk var karşımızda?

Genellemeyelim, tüm sektör aynı fikirde değildir canım, diye düşünüyorsanız kazın ayağı öyle değil. TBMM'de varlık gösteremeyen muhalefet partilerinden rol çalan sinemacılar Antalya'dan Adana'ya hemen her film festivalinde ödül alırken ana, babasına teşekkür edeceğine iktidara sövüp, karanlıktan aydınlığa çıkacağız sloganını atarak güya muhalefet yapmış oluyor ve alkışını alıp iniyor kürsüden. Sebep? Çarklar öyle kurulmuş. 'Muhalif' ve 'HDPKK'lı olursanız sektörde başüstünde tutulur, ödül jürileri tarafından filminin niteliğine bakılmaksızın ödüle layık görülür, sinema fonlarından da destek alırsınız. Politik şov yapmazsanız da yapanları asla eleştirmemek, bu çarkın işleyişini sessizce kabullenmek yani bir şekilde bu sisteme biatlı olmak zorundasınız. Nereden mi biliyorum, yüzlerinde 'Ama bu alanda başka türlü varolma şansımız yok' ifadesi ile dolaşan sinemacılardan...

Peki bunun sorumlusu kim? 2022 yılında bile 'sinema', 'tiyatro' denildiğinde şeytan görmüş gibi beti benzi atan, bu alanlarda var olmak, iş üretmek isteyenlere günah işleme ihtimali olan tek meslek alanı bu imiş gibi davrananlar, sinema ve sanatla ilgili kültür yapıları kurmak ve finanse etmek yerine sermayesini konforlu, daha konforlu, daha daha konforlu yaşam için çarçur eden 'yerli' ve 'milli' kimliğe sahip olduğu iddiasındaki para sahipleri.

'Kültürel iktidar' tartışmaları ile havanda su dövmenin de bir anlamı yok. Dürüst olmak gerekirse iktidar olmadan önce de 'kültür' ve 'sanat'ı hayat memat meselesi olarak görmüyorduk. Dolayısıyla bugün üç tane HDPKK'lının koskoca sanat dünyasını parmağında oynatmasının sorumlusu da bu ülkede kültür sanat iklimine maddi, manevi yatırım yapmaktan kaçınanlardır. Biliyorum isim vermeyince kimse üstüne alınmaz, herkes ıslık çalarak havalara bakar ama yerel yönetimlerin kültür sanata yaptıkları yatırımın binde birini iş adamları yapsa, özellikle sinema sektöründe yerli ve milli damar güçlü bir biçimde desteklense ve sağlıklı sinema oluşumları hayat bulsaydı bugün başka şeyleri konuşuyor olurduk.

ÖZGÜRLÜK BUNUN NERESİNDE?

İşin bir başka boyutu da sanat alanında var olmak isteyen bu toprağın çocuklarındaki özgüven eksikliği. Muhafazakar ve dindar kimlikli sinemacılar 1990'lı yıllarda zaten sektörde mimliydi ve itibar görmedi. 2000'lerden sonra sahaya çıkan genç sinemacılar da -belki önceki kuşakların yanlışlarını tekrarlamama adına- ne filmlerinde ne de duruşları ya da söylemleri ile asla aidiyet, kimlik ve inançlarına ilişkin herhangi bir imada bulunmamaya dikkat ettiler. Sektörde kabul görmeleri için 'uslu' çocuk olmaları gerekiyordu. HDPKK'lı sinemacılar ne kadar cüretkar ve özgüvenli ise onlarla aynı bakışa sahip olmayan meslektaşları o derece suskun kaldı. Sözde çok özgürlükçü olan bir avuç sinemacının tahakküm kurduğu sektörde uygulanan mahalle baskısı öyle bir boyuta ulaştı ki dışlanma, yok sayılma ve piyasada iş yapamama ihtimali yüzünden sinik bir sinemacılar kuşağı yetişti. Boğaziçi Festivali'nde yaşananlar bir bakıma bu hazin tablonun özeti.

SİNEMAYA NE ZAMAN SIRA GELECEK?

Kültürel iklimin, iktidarın kuşatması altında olduğunu iddia eden bağzı sinemacılar kurdukları illüzyonu kimsenin fark etmediğini zannetseler de kendilerine biat etmeyen sinemacı, yönetmen ve oyuncular gibi festivallere de yaşam hakkı tanımayacaklarını net bir biçimde gösterdiler. Sosyal medya profillerinde Atatürk ve Cumhuriyet paylaşımlarını eksik etmeyen modern, çağdaş ve özgürlükçü sinema sanatçıları, yönetmen ve oyuncular, sinema oluşumları Türk ordusuna kimyasal silah kullanıyor iftirasını atan bir stk temsilcisinin savunusunu yaparak topluma servis ettikleri imajların sahteliğini de gözler önüne serdi. Sinema da sinemacı da politiktir ezberi ile terörseviciliklerini gizlemeye çalışan bu güruh ne yazık ki genç sinemacıların sağlıklı bir zeminde film üretmesinin önündeki en büyük engel.

Bir gün ülkemizdeki film festivallerinde sinemamız üzerine anlamlı bir cümle kurulacak mı çok merak ediyorum. Burnunu bireysel sorunsallarından çıkarıp dünyada ne olup bittiğiyle asla ilgilenmeyen, 1980 model bunalım sinemasından bir milim öteye gidememiş Cihangir esnafının sektörde korku imparatorluğu kurarak terörseviciliği sanatçılara ve sanatçı adaylarına dayatması bizim büyük çaresizliğimiz olarak güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor.

İDDİANIZA SAHİP ÇIKIN

Boğaziçi Film Festivali'nde Türk ordusuna iftira atan yönetmenin konuşmasına o salonda sadece bir kişi tepki gösterebiliyorsa durup kendimizi yoklamamız gerekir. Bizi oyuna almıyorlarsa neden biz yeni bir oyun kuramıyoruz? Ödül törenindeki skandal görüntüler paylaşıldığında 'Sinema sektörünü millileştirmek TOGG yapmaktan daha mı zor?' diye sordum twitter'da. Cevabı malum ve şaşırtıcı değil. İddianıza sahip çıkıp, o iddiayı merkeze alan bir zemin oluşturmazsanız var olan sistemin içinde eriyip gider ve kimliksizleşirsiniz.

Festival organizasyonu yapan dostlara naçizane tavsiyem bu ülkede sinemadan anlayan, sinemayı bilen sadece bu HDPKK'lı, Gezici klik gibi davranmaktan vazgeçin. Siz ayrıştırmaktan ne kadar kaçarsanız kaçın, ne kadar demokratik ve kucaklayıcı olursanız olun eninde sonunda hepinize kendi ezberlerini dayatacaklar. Bir teziniz ve duruşunuz olsun. Emin olun derdi sadece sinema olan bu toprakların çocukları sizi bulur!