Sinemada ‘makbul kadın' itirazı

Bu aralar ekran üzerinden karşılaştığımız iki kadın karakteri, ataerkil toplum yapısına meydan okuyor. İranlı yazar ve yönetmen Saeed Roustaee'nin son filmi Leyla'nın Kardeşleri'ndeki Leyla ve Kızılcık Şerbeti'ndeki Nursema geleneğin dayattığı 'makbul' kadın kabulüne baş kaldırıyor.

Akşam Cumartesi

Aile kurumu ile ilgili sorunlar, açmazlar, toplumu ayakta tutan bu en güçlü birimi temelden sarsan çatırtılar sadece ülkemizde değil dünya sinemasında da yönetmenlerin dönüp dolaşıp kamerasını doğrulttuğu meselelerin başında geliyor.

İranlı yazar ve yönetmen Saeed Roustaee'nin Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye adayları arasında yarışan ancak FIPRESCI'ye layık görülen Leyla'nın Kardeşleri adlı filmi, görünürde bir aile dramını konu alırken İran'da yaşanan ayaklanmalara da selam duruyor. Filmin ana karakteri Leyla'nın babasıyla girdiği iktidar çatışması tam da hicap tartışmaları ile alevlenen sokak eylemleri ve İran Rejiminin baskıcı yönetimine karşılık kadınların yükselttiği direnişi hatırlatıyor.

Anne, babası ve dört erkek kardeşinin maddi, manevi bütün yükünü omuzlayan Leyla, aynı zamanda aileyi bir arada tutan, sorunları çözmeye çalışan, kardeşlerinin cesaretsiz ve korkak davrandığı durumlarda onları yüreklendiren kilit isim. Zira ailenin erkekleri maddi olarak iyi durumda olmamalarına karşılık sorumluluk alma konusunda hiç de istekli değil.

ATAERKİL YAPIYA İSYAN

Filmin açılış sahnesinde çalıştığı fabrikada çıkan isyanda hakkını aramak yerine basbaya korkarak kendini çatışma alanının dışına atan Leyla'nın en güvendiği kardeşi AliRıza, antikahraman olarak boy gösteriyor. Doğu toplumlarında 'erkek' evlada bağlanan ümitlerin artık ne kadar nafile bir beklenti olduğunun altını kalın kalın çizen filmde aileyi ayağa kaldırma misyonu Leyla'ya düşüyor. Saygınlığını ve olmayan otoritesini korumak amacıyla kendini daha da gülünç duruma düşüren babanın bencilliğine karşılık sürekli bir çıkış yolu bulmak ve aileyi derleyip toparlamak için çırpınan Leyla, ataerkil toplumlarda yüceltilen 'erkeklik' olgusunun nasıl içinin boşaltıldığını da çarpıcı bir dille anlatıyor. Gerçi Leyla 'makbul kadın' profilinin dışında bir temsil çizse de annesi, ezberini bozmaya hiç yaşanmaz. Bu yüzden de filmde alabildiğine 'silik' bir karakter olarak yer alır.

Ailesine karşı olan sorumluluklarından kaçınan baba figürüne Leyla'nın yükselttiği isyan bayrağı çok sert bir sahne ile zirve yapıyor. Açıkçası her ne kadar haksız olsa da bir evladın babaya tokat atması kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Ancak rejim karşıtlarının mollalardan intikam almak için yaptıkları sokak eylemlerini düşününce bu sahne de İran'daki sokak eylemlerinin sinema perdesindeki yansıması gibi geldi bana. Seyircinin başından beri empati kurarak hak verdiği Leyla'nın mücadelesi bu hamle ile yara aldı. Nahif bir anlatı diline sahip İran sineması da bu sert siyasi iklimden payını alarak artık çok başka bir yere evrilecek belki de kimbilir...

LEYLA'DAN NURSEMA'YA BAŞKALDIRAN KADINLAR

Bu aralar ekranlarda rastladığımız toplumsal kalıpları zorlayan kadın karakterlere bir diğer örnek ise Kızılcık Şerbeti'ndeki Nursema. Zengin ve dindar bir ailenin ABD'de okuyan ancak çalışmayıp tüm vaktini evde, ara sıra hat çalışmaları yaparak geçiren, asosyal bir karakter olan Nursema, istemediği biriyle zorla evlendirilir ve düğün gecesi damat tarafından camdan atılır. Şans eseri bir süre yoğun bakımda kalıp hayata dönen Nursema, kendisine 'iyilik' yapma adına hayatını karartan ailesinden çok ağır bir dille hesap sorar. Üstelik yaşadığı badireden kurtulmasını sağlayanlar da dizinin başlangıcında yaşam tarzlarından dolayı ciddi biçimde çatıştığı kardeşinin eşi Doğa ve ailesidir. Nursema aynı inanç ve değerlere sahip olduğu ailesi tarafından gözünün yaşına bakılmadan mutsuz olacağı bir hayata itilirken 'güven' duygusu da ciddi biçimde yara almıştır. Aslında Nursema'nın yaşadığı zorla evlendirilme meselesi ülkemizdeki her sosyal sınıf, toplumsal kesim ve mahallede eskisi kadar sık olmasa da rastlanan bir durum. Dolayısıyla bu meseleyi 'inanç' üzerinden okumak çok da doğru değil. Nursema'nın itirazı da ailenin ikiyüzlülüğüne. Erkek kardeşi Fatih ve amcası Ömer sevdikleri kadınlarla nikâhsız birliktelik yaşarken bunda çok da büyük bir sorun görmeyen aile büyüklerinin Nursema birini sevdiğinde çok sert tepki göstererek apar topar onu evlendirmeleri dinin değil geleneklerin hâkim olduğu aile yapısının refleksi. İslam kadına da erkeğe de aynı ahlaki kuralları koyar, sınırları çizer. Ancak bizimki de dahil pek çok ataerkil toplumda geleneğin öngördüğü erkeği kayıran ve ona sınır tanımayan bakış açısı dinden kaynaklı bir yaklaşım gibi dayatılıyor. Nursema da akıllara kazınan o yüzleşme sahnesi ile bu çifte standardı yüzümüze çarpıyor tıpkı Leyla'nın anne babasının yaptığı bencilliği haykırdığı sahne gibi.

AİLE NEDEN YIKILIYOR?

Dindar çevrelerdeki kimi yorumlarda Nursema karakterinin ülkemizde furya halini alan mahalleyle arasında mesafe koyarak başını açıp, yaşam tarzını değiştiren kadınlara bir gönderme olduğu değerlendirmesi yapılıyor. Elbette senaristler de gelen tepki ve yorumların farkında. Bu yüzden bir sahnede yengesinin 'Sen şimdi başını da açarsın' serzenişine Nursema sert bir dille tepki veriyor. Tabi dizi devam ediyor, karakter nereye evrilir bilemeyiz.

Ekran ve beyazperdeye yansıyan aile meselesine dönersek... Son dönemde bilhassa sinemamızda aile merkezli senaryolar, bireylerin aile içinde yaşadığı gerilim, çatışmaları konu alan hikâyelere sıkça rastlıyoruz. Çınar Ağacı, Yemekteydik ve Karar Verdim, Çatlak ilk aklıma gelen örnekler. Bu yıl İstanbul Film Festivali'nde gösterilen Yüzleşme de aile ilişkilerini, anne, baba ve çocukların özellikle ebeveynler yaşlandığında, roller yer değiştirmeye başladığında çatışmaların da nasıl yön değiştirdiğini ele alıyor. Sinema bu temel yapıdaki çözülme ve bozulmanın nedenlerini çoğunlukla ebeveyn-yetişkin evlat ilişkileri üzerinden sorgularken 'aileler neden yıkılıyor' sorusuna da farklı bir bakış açısıyla yaklaşmayı mümkün kılıyor. Zira sosyal medyaya bakarsanız ailenin yıkılmasının üç ana nedeni kadınların evden uzaklaşması, nafaka meselesi, kadına yönelik şiddeti engellemek için çıkarılan 6284 sayılı kanun. Oysa aile ilişkilerini lime lime eden çok başka mevzular var. Sinema bu noktada çok zihin açıcı sorular soruyor.