Tunahan Kurt: Sinema benim ütopya dünyam

İlk uzun metrajlı filmiyle bu yılki Adana Altın Koza Film Festivali'nden 6 ödülle dönen yönetmen ve polis memuru Tunahan Kurt heyecanını Akşam Cumartesi'ye anlattı: ''Sinema bana var olduğumu hissettiren en büyük motivasyon kaynağım, aynı zamanda gerçekliklerden sıyrıldığım ütopya dünyam.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Adana Altın Koza film festivali bu yıl 30. kez gerçekleşti. Festivalin en öne çıkan filmlerinden biri ise polis memuru ve yönetmen Tunahan Kurt'un ilk uzun metrajı Karganın Uykusu oldu. Uyurgezer bir adamın karamsar dünyasına dikkat çeken film, festivalden 6 ödülle döndü. Biz de filmi yönetmeni Tunahan Kurt ve festivalde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazanan, başrol oyuncusu Ahmet Ağgün ile Akşam Cumartesi için konuştuk.

Yönetmenlik ve sinema sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu sizin için nasıl bir dünya?

Sinema bana var olduğumu hissettiren en büyük motivasyon kaynağım. Her yeni güne yapmaya çalıştığım filmlerin hayali ile uyanıyorum; gün boyu onları düşünüyor, sürekli notlar alıyor, akşam notlarımı temize çekiyorum. Etrafından sinemada konuşan insanlar olunca, yeni bir şeyler öğrenme heyecanı ile istemsizce mutlu oluyorum. Bunların hepsi aslında bir üretim aşaması ama hazırlık sürecini de üretim aşamasının içine koyabiliriz. Olgunlaşan ve çekime hazırlanan bir projenin, mekânlarının ve oyuncuların belirlenmesi ile senaryoya dokunuşlar devam ediyor ve setin biteceği son güne kadar yazma, gelişme süreci durmaksızın işliyor. Tabi bu biraz benim için geçerli olabilir. Bazı yönetmenler kilitledikleri senaryoları değişmesini asla istemez. Ancak ben böyle değilim, son plana kadar yeni bir şeyler çıkabileceği ve filme hizmet edeceğini düşündüğüm tüm bilgileri kullanmaya çok açığım. Sinema benim gerçekliklerden sıyrıldığım ütopya dünyam.

Aynı zamanda polissiniz. Neden polisliği seçtiniz? Bu meslek sinema için size neler katıyor ya da tam tersi?

Sinema yapmanın maliyetli bir iş olduğunu keşfettiğim zamanı hatırlıyorum. Bu beni çok üzmüş ve sadece varlıklı insanların sinema yapacağını düşünmeye başlamıştım. Daha sonra kısa filmler ve sinematograf resimler veren DSLR kameralar çıktı. Ben bu kameraların 3-4 devlet memuru maaşı olduğunu öğrendiğim an "Bir an önce devlet memuru olarak atanarak bu makinadan kendime almalıyım" dedim. Böylelikle yıllardır üstümde emekleri olan ailemin de içi rahat etmiş olacaktı. KPSS sınavlarına girdim ancak o zamanlar 4 atama vardı. Aldığım puan ile atanmam için en az 1 yıl beklemem lâzım. Bu arada polislik sınavları açıldı. Her Türk çocuğu gibi küçüklükten gelen bir asker polis sevgim vardı ama meslek olarak yapmayı hiç düşünmemiştim. Kuzenlerimin de polis olmasının etkisi ile sınavlara girdim ve kazandım. Hemen kendime bir DSLR bir makine alıp, kısa film denemeleri yapmaya başladım. Zaten daha sonra da Nuri Cihan Özdoğan ile tanışarak ödüller alacak olan ilk kısa filmimizi beraber hayata geçirdik.

SİNEMAYI KENDİME DERT EDİNDİM

Ödüllü filminiz Karganın Uykusu'nu çekerken çıkış noktası ne oldu peki?

Ben sinemayı kendine dert edinmiş biriyim. Yeni hikâye arayışlarım durmaksızın devam ediyor. İlk uzun metrajım için üç kez Sinema Genel Müdürlüğü'ne ilk film başvurusu yaptım ancak destek alamadım. Bu süreçte çoğu kişi pes ediyor ya da ister istemez sinemada uzaklaşıyor. Bense daha da üstüne gitmek istedim. Eğer destek alamıyorsam bir sanat filmini en az maliyet, en iyi hikâye ve ekiple nasıl bir araya getiririm diye düşünüyordum. Bu noktada çocukluğumun geçtiği küçük maden aktarım tesisi aklıma geldi. Mekân olarak çok doyurucuydu, ben de bu alanın üstüne bir hikâye yazmaya karar verdim. Mekân üstüne birkaç farklı hikâye yazdım, yazdıklarımı Nuri Cihan ile paylaştım ama bu hikâyeler onu heyecanlandırmamıştı. Ben onun hikâye okumasına çok güvenirim. Arayış devam ederken kuzenlerimden birisi ile küçükken damda yattığımız günlerde teyzemin onun ayağını bağladığı gece aklıma geldi. Bu beni çok heyecanlandırdı. Bir uyurgezer hikâyesi yazacaktım. Bu hastalıkla ilgili makaleler okumaya başladım, bu konu ile ilgili daha önce yapılmış olabilecek filmleri bulmaya çalıştım. Her şeyden yararlanmak istiyordum. Sert ve gerçekçi bir sinema anlayışını belirlemiş ve kendi sinema dünyasında halen bir tarz oluşturmaya çalışan bir yönetmenim. Hikâyemin çatısını ve karakterlerimi de bu doğrultuda oluşturmaya çalıştım. İlk taslak Nuri Cihan'ın da ilgisini çekince bu filmi yapmaya karar verdim.

Karganın Uykusu hayatınızdan nasıl izler taşıyor?

Bu konuda çok spesifik bir şeyler söylemem zor sonuçta kurmaca bir dünyanın içindeyiz. Ancak dediğim gibi hikâyenin çıkış noktası kuzenim ile damda yattığımız günlerden geliyor. Filmin mekânı çocukluğumda yüzlerce maden kamyonunun aktarım istasyonu olarak kullandıkları yer. Yani izlediğiniz o mekânlarda çocuk Tunahan hâlâ gezinmekte.

Aldığınız ödüller size ne hissettirdi?

Açıkçası bir telaş içindeyim. Sürekli bir şeylerin hâlâ yetişmeyeceğini düşünüyorum. Belki bu ödüllerin değerini biraz daha zaman geçince daha net bir şekilde anlayacağım. Ben kendi adıma net bir şey hissetmesem de oyuncularımın, görüntü yönetmenimizin, müziğimizin almış ödüllere daha çok sevindim. Bunların ne kadar kıymetli olduğunun çok net farkındayım. Şu an tüm ilgi bizim üstümüzde ve ekibimizle tanışan diğer yönetmen ve yapımcıları görünce çok mutlu oluyorum. İçten içe şunu diyorum: "Tunahan etrafında bu kalabalık, herkes başardığını söylüyor ama hiç başaramamış gibi yine yenilmiş gibi yine olmamış gibi güçlü, azimli ve heyecanlı olmaya devam et."

YÖNETMENLER MUTLAKA KISA FİLM ÇEKMELİ

Kısa filmleriniz de var, hep tartışılagelen soruyu size de sorayım; kısa film uzun metraj için bir basamak mı?

Benim tamamlanmış ve festival gezmiş dört kısa filmim var. Tabi en az 10 filmim de hiçbir şekilde tamamlanmadı, tamamlansa da belli bir kalitede olmadı. Kısa filmler bir yönetmenin kendisini göstermesinin en kolay yolu. Bunun için bir basamak diyemem bu doğru olmaz. Sinema tarihinde ya da günümüzde hiç kısa çekmeden çok başarılı işler yapan yönetmenler var ancak eğer benim gibi sıfırdan geliyorsanız bu işin eğitimini almadıysanız, sektörün içinde çalışmıyorsanız ya da çalışıyor olsanız da ne yapabileceğinizi görmek istiyorsanız mutlaka kısa filmler çekmeli yönetmenler. Ben kısa film senaryolarını okumayı seven, kısaları izlemeyi seven biriyim. Hâlâ çekmek istediğim çekmecemde birkaç hikâyem var. Belki de ilerde tekrar birkaç kısa film yapabilirim.

Bundan sonraki kaygınız, planınız ve hayalleriniz nedir, bahseder misiniz?

Filmimiz altı ödül birden aldı. Sanırım bundan sonra yapacağımız işleri kötü yapma şansımız asla yok. Bu bende o gece oluşan bir kaygı. Tabi her ne kadar ödüller gerçek bir kıstas olmasa da yönetmen ve yapımcılar için motivasyon kaynağı. Filmimizin yolculuğu daha yeni başlıyor, diğer festivallerde neler yapacağını ben de çok merak ediyorum açıkçası. İstanbul'da Necip Güleçer, Harun Korkmaz ile oluşturduğumuz "3@man" isimli ofisimiz var. Burada TV ve dijital medya için senaryo ve yönetmenlik üstüne üretimde bulunuyoruz. Yakın tarihte bir dijital platforma dizi yapmayı planlıyorum ancak benim tutkum ve en büyük hayalim bağımsız sinema yapmaya devam etmek.

AHMET AĞGÜN: BENİM İÇİN OYUNCULUK EDEBİYATIN VÜCUTLA BİRLEŞMESİ

Gaziantep doğumluyum, 14 yaşında Viyana'ya taşındım, eğitim hayatımın önemli bir kısmı orada geçti. Tiyatro, ve kamera önü oyunculuk eğitimlerimi de orada tamamladım. Aynı zamanda modern dansla da ilgilendim. Sonrasında Londra'ya taşındım, orada kimi tiyatro gruplarıyla çalıştım ve oyunculuk ajanslarından gelen işlerle ilgilendim. Londra çok kalabalık ve hengâmesi bol bir metropol. Bir süre sonra bu beni zorladı ve Marsilya'ya taşınmaya karar verdim. Yaklaşık iki buçuk yıldır da görece daha sakin bir hayat sürüyorum. İşlerim oldukça bu üç şehir arasında gidip geliyorum. Benim için oyunculuk edebiyatın vücutla birleşme hâli. Fakat senaryoyu okuyup metni ezberlemek değildir buradaki asıl iş. Oynama hâli benim için cümlenin, dizenin ya da sessizliğin içinde hep bir kat daha derine nasıl ulaşabilirim sorusudur. Bunu yaparken de samimi davranmak gerekiyor, yani bir nevi "oynamamak" aslında. Neden? Çünkü oyunculuk, çünkü düşünselden fiziksele, yani yazıdan eyleme geçme durumu, bu da en azından kameranın aktığı süreçte her türlü özgürlüğe sahip olduğunuzu hissettiriyor. Karganın Uykusu da benim için kendimin uyanışı ve "Karakter karamsarlığa bulanmış, kapkara bir gülümseyiş. Aşırı dramatik, yalnız bir ruh." demek. Altın Koza'da aldığım ödül beni ayrıcalıklı hissettirdi çünkü ağır tinsel ve fiziksel koşullara kendinizi vermiş olduğunuz bir işin karşılığını böyle değerli bir ödülle alıyor olmak, memnuniyet duyulası, mutluluk verici. Bundan sonra ise Türkiye ve dünya sinemasında güzel işlerle anılmak isterim, sinemanın yaşamımın merkezinde olduğu gerçeğini bozmadan yola devam etmek istiyorum.