emin.demirezen@aksam.com.tr
82 yıllık ömür ve 80’den fazla film… Hayatı boyunca beyazperdeye gönül vermiş Türk sinemasının usta ismi Türker İnanoğlu’nun hazırladığı “Başlangıcından Bugüne 1914-2018 Afişlerle Türk Sineması” kitabı geçtiğimiz günlerde raflarda yerini aldı. Bu vesileyle Yeşilçam’ın usta ismi İnanoğlu’yla bir araya geldik. Hem kitabını hem de Türk sinemasını konuştuk.
“Başlangıcından Bugüne 1914-2018 Afişlerle Türk Sineması” kitabının hazırlanış hikâyesi nedir?
Ben bu mesleğe girdiğim günden itibaren en ufak bilgi ve belgeyi hep sakladım. Arşivcilik ruhumda var galiba. Daha sonra sakladığım o arşivlerden 5-6 tane de kitap yaptım. 12 yıl önce de sinema kitabı çıkarmıştım. Ondan sonra çok film çevrildi ve o kitapta video, televizyon ve ülkedeki yabancı filmler yoktu. Bu geçen zamanda da 1000’e yakın film çekildi. Onları toparlayarak bunu yapmayı arzu ettim ve yaptım. Aslında her şey tam olsun istedim. Belki bir bakarsınız yaşarsam 10 yıl sonra yeniden böyle bir şey yaparım (Gülüyor).
Kitabın içeriğine baktığınızda Türk sinemasında afişlerin önemini nasıl anlatırsınız?
Eski Yeşilçam sinemasının afişleri biraz daha teknikten uzak olmasına rağmen samimi afişlerdi. Halkın istediği afişlerdi! Bugün ki imkânlarla daha iyi afişler yapılabiliyor ama insanlar o sıcaklığı bulamıyor. O sıcaklık da Türk sinemasına müşteri getirmişti.
Ne tür bir eksiklikten bahsediyorsunuz?
Ruh meselesi… Şimdikilerde para ve teknik var ama ruh yok.
ESKİDEN “BİR AN ÖNCE İŞ BİTSİN” MANTIĞI YOKTU
Yeşilçam ile günümüz sineması arasında sizce nasıl farklar söz konusu?
O gün sinemamızda Türkan’ından, Ayhan’ından tutun da set işçisine kadar büyük bir gayretle çalışılıyordu. “Bir an önce iş bitsin” mantığı yoktu. Bunun sonucunda aldıkları para da çok azdı. O yıllar iptidai cihazlarla çalışılıyordu, ışıklar o dönemin çok gerisindeydi. Ama buna rağmen güzel şeyler çıkıyordu.
Geçen aylarda Ediz Hun ile bir röportaj yaptığımda kendisi bana Yeşilçam oyuncularının bugüne nazaran daha amatör olduklarını söylemişti. Siz buna katılıyor musunuz?
Elbette. Şimdikiler biraz para düşünüyor. Profesyonel olmalarının sebebi de bu.
Yeşilçam’dan bu yana sinemamız nasıl bir gelişim gösterdi?
Olumlu anlamda genç nesil sinemacılar çıktı. Bir kısmı da güzel şeyler yapıyor. Ama o eski ruh yok! Aşk yok! Bugün bile insanlar o eski filmleri izliyorlar çünkü duygular daha sahiciydi.
Aşk dediniz… Aşk aynı aşk ama neden sizce anlatımında böyle büyük bir fark var?
Daha nezihti bizim anlatımımız. Aşırıya kaçmıyorduk. Erkek kadın ilişkisini güzel ortaya koyuyorduk. Şimdi biraz abartılıyor ve apaçık ortaya konuluyor. Oysa biraz gizem olması gerekiyor.
MAALESEF ESKİ OYUNCULAR ARTIK YOK!
Bir yönetmen olarak günümüz oyuncularını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Var mı bir Türkan Şoray ya da bir Cüneyt Arkın? Gösterin de görelim. Eski oyuncular artık yok! Onlar geldi geçti, rüya gibiydiler.
Neden Türkan Şoraylar ya da Cüneyt Arkınlar çıkartamıyoruz
Diziler, filmler paraya döndü. Kimse kariyeri için iyi bir şey yapayım diye çalışmıyor.
Sizin zamanınızdaki yabancı yönetmenlerden kimleri beğenirdiniz?
Amerikan Sineması’nı çok beğenirdim. İçinden de özellikle The God Father’ın yönetmeni Francis Ford Coppola’yı…
En sevdiğiniz filmler nedir peki?
The God Father ve Casablanca.
BİZDE TEKNİK ZAYIF!
Sinema denilince aklınıza ilk gelen şey ne oluyor?
Ben 20 yaşında üniversite öğrencisiyken sinema sektörüne girdim ve bugün 82 yaşındayım. 62 sene sinemayla yaşadım. Bu ne demek biliyor musunuz? Sinema benim için her şey demek anlayacağınız. Yeniden bana “ne yaparsın?” diye sorsalar gözümü kırpmadan yine bu işi yaparım.
Anladığım kadarıyla sinema size çok şey öğretmiş. Hiç pişman olduğunuz bir an oldu mu?
Hiç olmadı. Pişman olacağım şeye girmem zaten.
Bir sinema okulu açtınız ve öğrenciler yetiştiriyorsunuz. O öğrencilere verdiğiniz en önemli tavsiye nedir?
Önce işi sevmelerini söylüyorum. Hep eskilerden örnekler vererek onları motive etmeye çalışıyorum. Önce işe sahip çıkmaları daha sonra teknikle ilgilenmeleri gerektiğini söylüyorum.
Sinemaya ve oyunculuğa baktığınızda teknikten daha çok duygu mu önemli?
İnsanların içinde oyunculuk olmazsa olmaz. Öyle zorlayarak da bir yere gelemezler. Şimdilerdeyse oyunculuk çok az sayıda.
Son bir kaç yıldır Oscar için filmlerimize bel bağlıyoruz. Fakat bir türlü istenilen sonucu alamıyoruz. Bu yıl Ayla filminde de bunu yaşadık. Sizce neden sürekli hayal kırıklığına uğruyoruz?
Amerikalıların anlayışı bizimkinden çok farklı. Biz duygusal insanlarız. Ayla filmi de duygu doluydu.
Bizim onlardan farklı olarak anlayamadığımız şey ne peki?
Teknik olarak çok kuvvetli olması gerekir filmlerimizin. Bizde onlar zayıf. Hep duyguya yükleniyoruz. Zaten Ayla da olmazdı Oscar’da.
SOSYAL İŞLER YAPMAYI SEVİYORUM
Zamanında çok güzel ve özel diziler de yaptınız. Devam niteliğinde bir planınız var mı? Yoksa televizyonu tamamen bıraktınız mı?
Artık öyle bir planım yok! Zaten yaşımız 82 olmuş. Bundan sonra ön planda olmak gibi bir derdim yok! Elbette bu işi tamamen de bırakmıyorum, seven insan işini bir şekilde de olsa yapmaya devam eder.
Neden bırakmıyorsunuz?
Sosyal işler yapmayı seviyorum. Çünkü parayla pulla işim kalmadı! Müze yapıyorum geliri yok, kütüphane yapıyorum geliri yok! Bunlardan başka hiçbir haltı olan bir adam da değilim zaten.
Hiç hayata geçirmediğiniz bir projeniz oldu mu?
Bugüne kadar her projemi hayata soktum. Bu konularda çok çalışkan biriyimdir.
ESKİDEN SİNEMALAR DOLAR TAŞARDI
Sinemada uluslararası anlamda pek iyi değiliz ama dizilerimizi birçok ülkeye ihraç edebiliyoruz…
Evet… Bu durum zaten benimle başladı. Yabancı Damat ile Yunanistan’a, Yunanlıların çok olduğu Avustralya ve Kanada gibi ülkelere de dizileri ihraç etmeye başladık. Sadece dizi ama! Nuri Bilge Ceylan’ın filmi bile uluslararası anlamda ilgi görüyor ama maalesef satılmıyor.
Bir araştırmaya göre son zamanlarda Türkiye’deki sinema izleyicisinde bir artış olduğunu görüyoruz. Gözle de bu durum görülüyor mu?
Aynı zamanda sinemacıyım. Türkiye’nin en büyük sinema salonlarını işlettim. Gördüğüm kadarıyla eskiden seyirci daha çoktu. Atlas Sineması hep dolu giderdi. Ya şimdi? Şimdi 10 kişi girdiği zaman “iyi” diyoruz.