ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Sizleri bu hafta Sezgi Deniz ile tanıştırmak istiyorum. Deniz sosyal medyada, diksiyon, hitabet, telaffuz ve Türkçe dilinin inceliklerini kendine özgü bir tarz ile takipçileriyle paylaşıyor. Önce onu daha yakın dan tanıyalım: "Oyunculukla tanışmam okuduğum Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi yıllarına denk gelir. 14 yaşımda Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde tiyatro eğitimi aldım. Yaşadığımız coğrafyadaki çoğu aile gibi, benim ailemin de mesleki kaygıları, beni başta üniversite öğreniminde farklı disiplinleri seçmeye itti. Önce İstanbul Üniversitesi (İngilizce) Hava Ulaştırma ve Lojistik, sonra da yine İstanbul Üniversitesi Antropoloji bölümlerini 2. sınıfın sonunda bıraktım. Bu dönemde bir yandan şan dersleri, bir yandan Pera Güzel Sanatlar Akademisi'nde TV-sinema oyunculuğu eğitimi aldım. 2006 yılında Haliç Konservatuvarı'na girdim. Müşfik ve Kadriye Kenter'in öğrencisi olduğumu da gururla söylerim. Okulu dereceyle bitirdim. Ayrıca okul dışındaki eğitimlere ve seminerlere katıldım. Daha sonra seslendirme koçluğuna başladım, istekler artınca da sınıflar açtık, eğitmenliğe başladım. Yaklaşık 20 senedir dizilerde, reklamlarda ve tiyatroda oyunculuk yapıyorum. Ayrıca hem sesli kitap okuyorum, hem de reklamlarda seslendirme yapıyorum."
Bilgi birikiminizi, sosyal medya üzerinden mizahi bir dille takipçilerinizle paylaşıyorsunuz, buna nasıl karar verdiniz?
Yıllardır, eşim, dostum, ailem... Kiminle konuşursam konuşayım hep gördüm ki telaffuzda ciddi sıkıntılar var. Ağızdan bahsetmiyorum burada. İstanbul Türkçesi konuşuyorlar, ancak bir sürü kelimede problem var. Sürekli bir arada olduğunuz insanları durmadan uyarırsanız acayip gıcık birine dönüşüyorsunuz. Nedense insanlar telaffuzlarında sorun olduğunu kabul edemiyor, hakaret etmişim gibi bozuluyorlar? Bir de dur bakalım o insanlar İstanbul Türkçesini düzgün konuşmak istiyor mu? Belki umurunda değil? Ben de, mesleği bu olmayan, hitap ederek para kazanmayan kimseye bulaşmamaya başladım. Kulağımı tıkadım. Kendimi resmen eğitmem gerekti bu konuda! Ama mesleği bu olup da, konuşamayanları gördükçe göz devirip sabır çekiyordum. 1-2 ay önce dedim ki, "yahu tek tek insanların yüzüne vurmak ayıp oluyor. Gel böyle bir şey yap, hem bir şey öğrenmek isteyen izlesin faydalansın; hem sen katkı olduğun için mutlu ol, hem de sen de eğlen!"
ÖĞRETİRKEN DİKKAT DE ÇEKMENİZ LAZIM
Videolarınıza nasıl geri dönüşler alıyorsunuz takipçilerinizden, çevrenizden ve ailenizden?
Çevrem, ailem çok olumlu tepki verdi, sanki önceden bozulan onlar değilmiş gibi. Onlar tabi topluma faydalı bir şey yaptığımı düşündükleri için çok mutlular. Takipçilerimin çoğunluğu çok sevdiler. Hem eğlendiklerini, hem öğrendiklerini söylüyorlar. E ben de eğleniyorum çünkü. Bazılarıysa ilkokulda öğrendikleri, "Türkçe yazıldığı gibi okunur" bilgisine öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki, onlara yeni gelen bu "eski" bilgi çok ağır geliyor. Bütün hayatlarını ona inanarak geçirince, kabullenmek istemiyorlar. Bir de "neden azarlıyorsunuz bizi" diyen küçük bir grup var. Benim eğitmenlik mizacım bu aslında. Bu da bir sürü öğrencimin sevdiği bir şeydi. O yüzden ben de eğleniyordum. Hatta "Sezgi gideri" diye bir şey vardı. Diksiyonu bozulan, gelip "hocam benim biraz Sezgi giderine ihtiyacım var" derdi. Nihayetinde bu bir şov. Öğretirken dikkat çekmeniz lazım. Bu da benim tarzım. Sanırım dikkat de çekti.
KİMSE YANIMDA RAHAT DEĞİL
İnsanlar sizinle konuşurken zorlanıyor mu? Veya insanlarla konuşurken sürekli düzeltmeler yapıyor musunuz?
Aslında dediğim gibi kimseye karışmamayı öğrenmiştim. Herkes mutluydu. Bu hesabı açınca, her şey değişti. Kimse yanımda rahat değil. Hatta artık bana yazarken bile dikkat etmek zorunda hissediyorlar kendilerini! Hâlbuki yazım hataları benim işim değil zaten. Telaffuz hataları konusunda da, 2 ay önce kimsem, hala oyum.
TRT Arşiv gibi platformlardan yayınlanan videolarda görüyoruz ki eski insanlar, çocukluk hallerinde bile müthiş bir diksiyon ve kelime dağarcığı ile konuşuyorlar. Fakat şimdi tam tersi, bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben lisedeyken, her 2 haftada bir, sırayla birimiz bir yazar hakkında sunum hazırlardık. O yazar hakkında bir fikrinin olması için sunum yapan kişi en az 12 kitabını okumak zorundaydı. Sunumu izleyen sınıfın diğer üyeleriyse en az 2'şer kitabını. Düşünsenize tanıdığımız yazar sayısını; okuduğumuz kitap sayısını! Kelime dağarcığımızı düşünün! Bu, biraz şu anki eğitim sisteminin; biraz da çağın getirdiklerini doğru kullanmamamızın sonucu. İnternet doğru kullanılırsa mükemmel bir buluş! Oturduğunuz yerden asla ulaşamayacağınız bir sürü bilgiye açılan kocaman bir kapı!
ÇOK ÇALIŞMADAN OLMAZ
Nasıl daha iyi ve doğru konuşabiliriz, bunun bir yöntemi var mı?
İlk başta istemek gerekiyor. Tatlı tatlı, eğlenerek öğrenmek isterlerse @oylediilboyle'yi takip etsinler. Daha geniş kapsamlı öğrenmek isteyen emek harcamak zorunda. Araştırılması, çalışılması, yetmezse kurslara ya da birebir eğitmenlere başvurulması gerekiyor. Mesela benim öğrencilerimi seçerken ilk koşulum çok çalışacağına söz vermesi oluyor. Yoksa olmaz. Ayrıca Türkçe'nin yazıldığı gibi okunmadığını, okullarda öğretmenin vaktinin geldiğini düşünüyorum. Hatta diksiyon derslerini müfredata koymak gerekiyor bence!