Seyahat kültürünün okulu: Varuna Gezgin

Dünya üzerinde gezdiği 187 ülke ve Türkiye'nin dört bir yanında açtığı gezgin konseptli kafeleriyle seyahat etmeye yeni bir yorum ve 'kültür' tanımı getiren Murat Fıçıcı namı diğer Varuna Gezgin, tüm bunlarla ilgili ''Bir gün kitabı yazılacak, filmi çekilecek bir hikâye var burada.'' diyor.

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Murat Fıçıcı bir gezgin, daha popüler adıyla Varuna Gezgin. Dünya üzerinde gitmediği sadece 10 ülke var. Ama onun gezmek veya gezgin olmak anlayışı, sadece bir ülkeden diğer ülkeye gitmek, hareket etmek veya yeni yerler keşfetmek üzerine kurulu değil. Bu işin kültürü ve gittiği yerlerin koşullara ayak uydurma kısmıyla ilgileniyor daha çok. En nihayetinde de planladığı gezisini sağlam ve istediği şekilde tamamlamak. Türkiye'nin dört bir yanında açtığı, dekorasyonunu da kendisinin 30 küsur yıl boyunca gezileri sırasında antika ve bit pazarlarından topladığı eşyalarla kapladığı ve tüm dünyadan lezzetlerin sunulduğu 'Varuna Gezgin' temalı kafelerinin çalışanlarını da bu anlayışla gezilerine dahil ediyor. Bu anlayışla 20. yılını kutlayan Murat Fıçıcı ve Varuna Gezgin kafeleri, 2 bin genci finanse etmiş dünyayı gezmelerinde ve ilk kez yurtdışına çıkmalarında. Anlayacağınız bu çalışanlar çok şanslı. Benim ne kendisinden ne de çalışmalarından haberim vardı. Bu nedenle İstiklal Caddesi'ndeki kafesinde buluşup merak ettiğim her şeyi kendisine sordum. O da sabırla yanıtladı. En merak ettiğim şey de motivasyonun ne olduğu idi. Bu sorumu da öğretmenlik anlayışı ve refleksiyle yanıtladı. Sohbetimize geçmeden önce ondan Varuna isminin hikayesini dinleyelim: "Dünyayı gezmeye başladığımız yıllarda Olimpos'ta Varuna Pansiyon diye bir yerde kalıyorduk. Durmuş'tu arkadaşımızın adı. Ona bir gün 'Buranın adı neden Varuna?' diye sorduk. O da buraya gelen Avustralyalı ve Yeni Zelandalı misafirlerinin kendisine Varuna'nın gezginlerin tanrısı olduğunu söylediğini anlattı. Çok sevdim bunu, ben de Varuna adını kullanmaya başladım. Sonra anlamının öyle olmadığını, aslında suların tanrısı olduğunu öğrendim fakat çok takılmadım. Sonuçta biz de su gibi yolumuzu buluyoruz, dünyayı su gibi akarak geziyoruz."

İKİ MİSYONUMU DA TAMAMLADIM

Bize yolculuğunuzu özetler misiniz?

1990'da Boğaziçi Üniversitesi'ne girdim. Matematik okudum. 1993 yılında ilk stajımı Beşiktaş Anadolu Lisesi'nde yaptım. Farklı okullar ve dershanelerin ardından 13 yıl öğretmenlik yaptım. Bu süreçte de farklı lokasyonlarda Varuna Gezgin kafeleri açtım. Kafe işleri yoğunlaştıktan sonra öğretmenliği bıraktım. Öğretmenlik misyonumu tamamen gezginliğe çevirdim. Çünkü orada da gençlere dünyayı gezdirerek, onlara bu özgüveni kazandırma misyonuyla devam ederek zaten öğretmenlik yapmayı hiç bırakmamış oldum. Sadece iş matematikten başka bir boyuta geçti. İlk kafeyi açarkenki amacım dünyayı gezerken 'ben başında durmazken para kazanabilecek bir şey yaratmaktı' o da oldu. Gençlere dünyayı gezdireyim bu kafe bütçesiyle dedim, onu da başardım. Yani kafamdaki hem bana dünyayı gezdirecek, ben gezerken para kazandıracak hem de gençlere öncü olup yol gösterebileceğim bir misyondu. İkisini de birden yapabildim.

Peki neden bunu misyon edindiniz kendinize, motivasyonunuz neydi?

Yıl 1991, Boğaziçi Üniversitesi'nde Fatma Gök Hoca'nın ilk dersi, dedi ki "Aranızda öğretmenliği para kazanmak için yapan, kariyer için yapan varsa bugünden bıraksın, başka bölümlere geçsin. Eğer ki bu işi gönül işi olarak yapıyorsanız, bu işi gerçekten başkalarına bir şey katmak için yapıyorsanız, buyurun başlayalım." İşte ben hayatıma hep bu modda devam ettim. Bizim derdimiz dünyadaki bir ülkeyi gezmekten çok, o ülkeye götürdüğümüz bir çocuğa ilk pasaportunu çıkarıp, ilk kez uçağa bindirip, ilk kez farklı kültürlerde farklı insanları görmesini sağlamak ve onun gözündeki o parlamayı görmek. İşte ben bununla besleniyorum. Öğretmenlik de böyle bir şey.

BU İŞİN İÇİNDE ÖĞRETMENLİK VAR

Seyahatlerinizde izlediğiniz bir gezme kültürü ve üslup da var sanırım. Nedir bu?

Eskişehir'de ilk kafeyi açtığımızda şehrin doktorlarından, çalışanlarından birileri "Bizi de giderken yanınıza alın" dediler. Biz de "Buyurun gelin" dedik. Biz geziye katılan herkesin tüm yol, yeme içme masraflarını kafenin üzerinden karşılıyoruz. Eğer geziye dahil ettiğimiz birilerinin masraflarını karşılamazsak o zaman başka bir sorumluluk doğar. İşin içinde öğretmenlik var. Zor şartlarda yolculuk yapmak, ekmeğini paylaşmak, kendi alışverişini yapıp hostellerin ortak mutfaklarında kendi yemeğini yapmak var. Yeri geliyor 10 kişilik odalarda kalıyorsun. İşte para verdiğin zaman dersin ki "Bu ne?". Bizim gezilerimizde öyle gidip popüler markalarda yemek yemek, hamburger yemek yasak. O ülke ne yemek yiyorsa, sen de o yemeği tadacaksın. Dinlediği müzik neyse onu dinleyeceksin. Eğer buna uymazsan ilk uçakla Türkiye'ye geri dönersin. Varuna bir okul. Bu okul size gerçekten bir şey kazandırıyor ama bu kazanma yolunun da kuralları var. O kurallara da herkes uyacak.

BİRÇOK BAŞVURU GELİYOR

Aynı zamanda çalışanlarınızı da yine kafenin gelir havuzundaki bütçeyle gezilere dahil ediyorsunuz...

Evet bu doğru. Bunun için çalışanlarımıza koyduğumuz bir şart yok ama öncelikle istekli ve zor şartlara dayanabilecek bir karakterde olmaları gerekiyor. Zira iki gün içinde hasta olup dönmelerini istemeyiz. Öte yandan bu bilgi yayıldıkça iş başvuruları da geliyor çok. Gençler Varuna'yı tanıyor ve bir şehirde açıldığı zaman hemen başvuru yapıyorlar. Ki vakti zamanında Türkiye'nin birçok üniversitesine gidip amfilerde Varuna'yı anlatmıştık. Dünyayı gezmek gençlere ne katar, niçin biz dünyayı gezmek ikinci bir üniversitedir, konusunda kendilerine seminer vermiştik. Hem öğretmenlere hem de öğrencilere bunu anlattık.

GENÇLER EN AZINDAN BİR KEZ SINIRLARIN DIŞINA ÇIKSINLAR

Hayatında böyle bir kültürü olmayan ya da çok da merakı bulunmayan insanlara 'gezmek' veya seyahat etmekle ilgili ne söylemek istersiniz?

Hangi mesleği okumuş olurlarsa olsunlar, dünyanın 197 ülkesini görmenin kendi kariyerlerine, kendi mesleklerine inanılmaz katkıları var. Karaktere katkısı ise ayrı. O özgüveni kazanmak, kendini hayatta çok güçlü ve 'her şeyi yapabilirimi' duygusunu hissetmek çok ayrı bir şey. Bu benim misyonum. Ama aynı zamanda bir insan mimar da olsa mühendis de olsa hukukçu veya gazeteci de olsa dünyayı görmek insanı çok geliştiriyor. Bu nedenle mutlaka mutlaka sınırların dışına çıksınlar. Bir kez yapsınlar bunu. Zaten ondan sonra eminim devamını getirecekler.

ÖNCE DÜNYA SONRA TÜRKİYE

Bir gezgin önce Türkiye'den mi başlamalı sizce?

Hayır, ikisini birlikte yapabilir ama illa birini önce yapacaksa önce dünyayı görsünler ki Türkiye'yi gezerken ülkesine de fayda sağlasınlar. Çünkü dünyayı gezerken o kadar kendinizi geliştiriyorsunuz ve o kadar çok şey öğreniyorsunuz ki bu nedenle bu öğrendiklerinizin ve gelişiminizin Türkiye'yi gezerken de ülkenize ve ülkeniz insanına katkısı olmaması çok az olasılık.

İNSANLARININ PAYLAŞMAYI BİLDİĞİ ÜLKELERİ GEZMEYİ DAHA ÇOK SEVİYORUM

Dünya üzerinde toplam 197 ülkeden gitmediğiniz 10 ülke kalmış. Yani 187 ülke görmüşsünüz. Hepsini tamamladığınızda nasıl bir doyum ve hissiyat olacak sizce? Bir de en çok sizde etki bırakan ülke hangisiydi?

İşin ilginç yanı bilmiyorum ama dünyayı gezmek bitmez. Ben ömrüm yettiğince gezginlik misyonuyla dünyayı gezmeye devam edeceğim. En çok etki bırakan ülke ise Nepal. Ben dağlık ve zor şartlar altında yaşayan insanların ülkelerini gezmeyi daha çok seviyorum. Çünkü insanlar orada paylaşmayı bilirler. Zorlukları yaşadıkları için komşunun, dostun değerini öğrenmişlerdir. Bu nedenle Nepal, Bolivya, Laos, Moğolistan gibi dağlık ve zor şartlarda yaşayan ülkeler benim hep mutlu olduğum, kendimi iyi hissettiğim ülkeler oldu. Örneğin gelip otelde ya da kalacak bir yer bulamadığınızda, kapısını açıp "Buyurun, gelin bende kalabilirsiniz" diyen sonra orada bir hafta kalıp yiyip içip, "Ben ne ödeyeceğim?" dediğinizde "Sen benim misafirimsin" diyen ülkeler benim yüzümü gülümsetiyor. Bunu daha çok seviyorum. Avrupa gibi turizmin girdiği, deniz kenarları gibi işin dolarlara evrildiği yerlerde böyle şeyler olmaz.

KİTAP AYNI ZAMANDA BİR ÖĞRETMENİN MİSYONU

Varuna Gezgin kafelerinin birçok bölümünde kitaplar da yer alıyor. Bu da gezme kültürüne dahil olduğu için mi?

Tabii ki. Bir ülkeye gitmeden önce o ülkeyle ilgili araştırmak yapmak, sizden önce gidenlerin notlarını okumak, yazılmış kitaplara bakmak da sizi aynı zamanda okumaya ve öğrenmeye teşvik ediyor. Gezinin içinde de kitap var. Bütün şubelerimizin ciddi bir bölümü kitaplarla çevrili. Bunların çoğu rehber kitaplar. Sahaflardan aldığımız kitaplar da var. Kitap gezginlikten çok bir öğretmenin misyonu aynı zamanda. Gençlerin okuması, öğrenmesi ve araştırması gerektiğine inanıyorum. Belki bir müşteri burada arkadaşını beklerken ilk kez eline bir kitap alıyor, ilgisini çeken bir başlık görüyor, okumaya koyuluyor. Bu o kadar değerli ki. Bunu 1000 kişiden biri yapsa bizim için kazançtır. Ayrıca müşterilerimiz kitapları da istedikleri gibi alıp gidebiliyor, ücretsiz.

Bir de sanırım çok önceden çekilen bir belgesel var.

Coşkun Aral bir gün bana, "Murat, personelini dünyaya gezdirdiğini biz çekelim, daha fazla kitleye ulaşmasını sağlayalım" dedi. Yıl 2009'du sanırım. İlk Etiyopya rotası ile başladık. İZ TV'den de bizimle birlikte kameraman da geldi, o belgesel çok sevildi. Daha sonra biz de "Türkiye'de yapılmamış noktaları yapalım" dedik. Papua Yeni Gine, Madagaskar gibi daha önce Türk gezginlerin veya belgeselcilerin hiç gitmediği yerlerden 13 bölüm yaptık İZ TV'ye. Onun da çok güzel izleyici kitlesi oldu. Ben o belgesellerde hem anlatıcı hem de kahramanıydım. Yanımda da öğrenciler benimle birlikteydi.

BELGESELDE ÜNLÜLERİ DE GEZİYE DÂHİL ETTİK

Şimdi bu belgesel serisi yeni bir boyuta taşındı, değil mi?

Evet, yeni çektiğimiz ve yakın zamanda yayınlanacak olan bu belgesel serisinde aynı hoca-öğrenci mantığı devam ediyor fakat bu kez ünlüler dahil oluyor bu gezilere. Bu ünlüler Nejat İşler, Erkan Can ve Güven Kıraç. Hepsi farklı bir bakış açısı kattı belgesele. Belgeselde 20 günde üç ülke geziyoruz. Tayland, Laos ve Kamboçya. Karayoluyla rota yaptık, zor rotalardı. Hiç kolay bir yolculuk değildi. Onlar senaryo gereği hocanın kurallarına uymadan da bu işi kotarabilirler mi kısmına odaklanıyorlar.