Şehzade'nin sıra dışı dünyasına tarihçi bakışı

Sakıp Sabancı Müzesi'ndeki “Şehzade'nin Sıra Dışı Dünyası: Abdülmecid Efendi” sergisi tarihçi gözüyle deneyimlemek üzere Prof. Dr. Ali Satan ile gezdik. Serginin oldukça iyi hazırlandığını dile getiren Satan, bazı tabloların bilimsel araştırmasının yapılmasını da çok önemli bulduğunu söylüyor...

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Sanat tarihimizde derin izler bırakmış, kendisi de önemli bir ressam olan, hat, müzik ve edebiyat ile ilgilenen, pek çok sanatçının ve kurumun hamiliğini üstlenmiş Abdülmecid Efendi'nin hayatı ve sanatı üzerine kurgulanan Şehzade'nin Sıra Dışı Dünyası: Abdülmecid Efendi sergisi Sakıp Sabancı Müzesi'nde devam ediyor. 21 Aralık'ta sanatseverlerin beğenisine sunulan sergi SSM'nin koleksiyonu, 14'ü resmi kurum koleksiyonu, 17'si aile koleksiyonu, özel müze ve galeri koleksiyonlarından eserlerle birlikte hayatının son 20 yılını geçirdiği Fransa'nın Nice şehrindeki Musee Massena Koleksiyonu'ndan 1926 tarihli bir otoportre ile Rochefort'taki Pierre Loti Müze Evi'nden gelen ve Abdülmecid Efendi'nin Loti'ye hediye ettiği orijinal çerçeveli iki resimle beraber 60 tablo ve 300'ü aşkın belgeden oluşuyor. Sanatseverler sergiyi 1 Mayıs 2022'ye kadar görebilecek.

DAİMİ BİR MÜZE KURULMALI

Biz de bu anlamlı ve önemli sergiyi tarihçi Prof. Dr. Ali Satan ile birlikte gezdik. Sakıp Sabancı Müzesi'nde buluştuğumuz Satan'a bu sergiyi ilk kez gezdiğinde neler hissettiğini soruyorum: "Sabancı Müzesi ve onun değerli müdürü Dr. Nazan Ölçer Hanım sanat dünyamız için her zaman heyecan verici ve dikkat çekici işler yapıyor. Şehzadenin Sıra Dışı Dünyası Abdülmecid Efendi sergisi de onlardan biri. İlk olarak üniversite öğrencilerimle birlikte gezdim sergiyi ve hepimiz çok etkilendik. Öncelikle çok iyi hazırlanmış ve Abdülmecid Efendi ile ilgili yurtiçinden ve dışından çok sayıda koleksiyoner, müze, kütüphane, kurum ve kişilerden malzeme toplanıp bir araya getirilmiş. Abdülmecid'e ait 60 tablo ve 300'ü aşkın belgeyi görünce ilk düşüncem bu kadar orijinal tarihi malzemeyi nasıl bir araya getirmişler oldu. Ama serginin küratörü ve hazırlayan isimlere baktığınızda 'Evet ancak bu ekip yapar' diyorsunuz. Öte yandan Abdülmecid Efendi döneminin bütün özelliklerini yansıtan bir sanatçı. Oldukça da üretken bir ressam. Bu sergide 60 parça tablo var. Daha başka çalışmaları da var. Bu yüzden ben İstanbul'da daimî bir Abdülmecid Efendi müzesinin kurulmasını isterim. Bunun en güzel ve anlamlı yerinin de Abdülmecid Efendi'nin Bağlarbaşı'ndaki köşkünün olacağını düşünüyorum. Bakalım ayine-i devran ne gösterecek..."

Bir Osmanlı prensinin sergi vesilesiyle kamuoyu ile buluşturulması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Müzeler bugün çağdaş hayatın içinde var olan kurumlar olmakla beraber aslında birer zaman makinası gibi bizleri alır başka zamana-mekâna veya başka dünyalara götürebilir. Hiç düşünmediğimiz şeyleri düşündürerek insanlara hayatın farklı tadını, kokusunu, rengini hatırlatır. Bu bakımdan müzeler çağdaş toplumun eğitim odaklarıdır. Bizi sanatla, estetikle buluşturduğu gibi tarihle de temasımızı sağlar. Okullarda, kitaplarda okuttuğunuz kişileri, olayları ete kemiğe büründürüp görünür, dokunur, kavranabilir kılıyor. Şehzadenin Sıra Dışı Dünyası Abdülmecid Efendi sergisi de bize tarihimizin çok önemli bir kesitini farklı yönleri ile sunuyor. Bir meşrutiyet prensinin nasıl yetiştiği, nasıl yaşadığı, neler yaptığı, siyaset içinde ve dışında neler ürettiği, yaşadığı dönemle olan ilişkisi, çağdaşı insanlarla münasebetleri gözler önüne seriliyor.

BU TABLOLAR HEYECAN VERİCİ

Sergide en beğendiğiniz kısım neresi oldu ve neden?

Sergiyi gerçekten sıra dışı buldum. Beğendiğim çok köşeler var. Bilgi panoları doyurucu, Abdülmecid Efendi'nin son 20 yılını geçirdiği Fransa'da çeşitli müzelerdeki tabloları Türkiye'de ilk defa sergileniyor. Bunları biliyorduk ama görememiştik. Bu tabloları görmek heyecan verici. Bütün bunların yanında Abdülmecid Efendi tablolarından bazılarının bilimsel olarak analiz edildiği bölüm bence çok önemli. O köşenin isminde de ifade edildiği üzere "Görünenin ötesini görüyorsunuz." Bu teknik ile sanatın buluşması. Bu yöntem Sabancı Müzesi'nin başka sergilerinde de uygulanıyor ve şaşırtıcı sonuçlar veriyor. Sergiyi ziyaret edeceklerin dikkatini çekmiş olayım. Yine sergide sanatçının tablolarında kimlerden, hangi eserlerden, hangi figürlerden nasıl etkilendiğini gösteren bir bölümü de çok beğendim.

Abdülmecid Efendi ile ilgili bir kitabınız var. Neden böyle bir kitap yazma gereği duymuştunuz?

Abdülmecid Efendi tarih ders kitaplarımızda çok az yer işgal eder. 3 Mart 1924'te Türkiye'den gönderildikten sonra da kendisini anmayız. Bu bilgi ve ilgi eksikliği beni bu kitabı yazmaya itti. Son dönem Osmanlı'dan Cumhuriyete geçiş çok önemli ve ilginç bir süreçtir. Hem siyasi-askeri olaylar hem de insanlar ve insana dair her şey çok kıymetli. Hem bitiş hem yeni başlangıç, işgalden kurtuluşa, monarşiden cumhuriyete, gelenekten inkılaba geçişlerin yaşandığı sıra dışı zamanlar. İşte o sıra dışı zamanların öznelerinden biri olarak Abdülmecid Efendi'yi yazmaya çalıştım.

ABDÜLMECİD SONLARIN ADAMI

Abdülmecid Efendi, Osmanlı için neden önemli?

Abdülmecid Efendi adeta sonların adamı. Son Veliaht ve TBMM'nin seçtiği ilk ve son Halife. Millî Mücadele'nin zor zamanlarında Millî Mücadele yanlısı tavrıyla İngiliz-Fransız-İtalyan güçleri ve işbirlikçilerinin husumetini çekmiş ama yılmamış bir vatanperver. Bu yönü bilindiği için zaferden sonra TBMM tarafından Halife seçilmiş son Osmanlı. Aynı zamanda dönemin iyi bir sanatçısı. Ressam, hattat, bestekar ve edebiyatsever. Sanatın ve sanatçının hamisi. Doğu ve batıyı şahsında meczetmiş, kompleksiz bir entelektüel. Sanıyorum bütün bu özellikler kendisini önemli ve değerli yapmaya yeterlidir.

ABDÜLMECİD EFENDİ VE KLASİK BATI MÜZİĞİ

Sultan II. Mahmud Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk müzik okulu olan Muzıka-yi Hümâyûn'u 1831'de açar. Sultan Abdülmecid'in Dolmabahçe Sarayı'nın kompleksi içinde yer alan tiyatroda Giuseppe Verdi ve Gioachino Rossini'nin operaları sahnelenir, Sultan Abdülaziz ise Avrupa müziğinin belirli türlerinde besteler yapar, bu besteleri İtalya'da basılır. Abdülmecid Efendi de saraydaki müzik ortamından etkilenir. İlk müzik derslerini sarayda musiki hocalığı yapan Guatelli Paşa'dan (Callisto Guatelli) alan Abdülmecid Efendi'nin daha sonraki yıllarda Macar asıllı müzisyenler, piyanist Géza von Hegyei ve keman virtüözü Karl Berger'den de ders alır. İstanbul'da yaşayan Macarların daveti üzerine bir konser vermek için 1887 yılında şehre gelen Hegyei ile tanışan Abdülmecid Efendi, ondan piyano dersleri alır, duyduğu şükranın bir belgesi olarak kendisine bu sergide de yer alan Franz Liszt'in portresini hediye eder. Hegyei, 1847 yılında İstanbul'a gelen ve Dolmabahçe Sarayı'nda Sultan Abdülmecid huzurunda bir konser veren Liszt'in öğrencisidir. Sarayda yaşayan hanedan mensuplarının hocalarına ve birbirlerine bestelerini ithaf ve takdim etmeleri daima zarif bir gelenek olmuştur. Piyano, keman ve viyolonsel çalan Abdülmecid Efendi, bu geleneğin bir örneği olarak Karl Berger'e de Élégie (Ağıt) adlı keman ve piyano için bestelediği bir eserini ithaf eder. Abdülmecid Efendi, kişisel çalışmalarının yanı sıra sarayda bir müzik ortamı yaratmış, aile fertleri ve saray mensuplarının oda müziği icra ettiği toplantılar düzenlemiştir. Abdülmecid Efendi'nin İstanbul'da saray içinde ve dışındaki Batı müziği konserlerini yakından takip ettiği bilinir. Batı müziğine olan özel ilgisini resimlerine de yansıtan Abdülmecid Efendi'nin Dolmabahçe Sarayı'ndaki kütüphanesinde devrin Avrupalı bir aristokratının koleksiyonunda bulunabilecek her türlü nota, özellikle piyano solo ve oda müziği türündeki bestelerin yer aldığı ciltler vardır. Liszt ve Wagner'in yanı sıra Johannes Brahms, Ludwig van Beethoven, Frédéric Chopin ve Wolfgang Amadeus Mozart gibi sevdiği müzisyenleri de resmetmiştir. Burada sergilenen Liszt ve Wagner portreleri, Liszt tablosunun altındaki ithafın işaret ettiği üzere, Hermann Torggler isimli Alman ressamın eserlerinden kopyalanmıştır. Torggler'in besteci ve yazarları resmettiği seri F.A. Ackermann tarafından Münih'te kartpostal olarak basıldığı için, Abdülmecid Efendi'nin bu seriyi edinmiş, bugün elimize ulaşmamış olan diğer portreleri de bu şekilde kopyalamış olması muhtemeldir.