MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı'nın (WFP) Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye İş Kurumu ortaklığında yürüttüğü mesleki eğitim odaklı Sosyoekonomik Güçlendirme ve Sürdürülebilirlik Programı (SES) kapsamında Kolombiyalı Şef Charlie Otero, Türkiye'ye geldi. Teorik mesleki ve uygulamalı eğitimi odağına alan ve katılımcıların hayata tutunmasına destek olmak için kurgulanan SES Programı kapsamında 9 -19 Mayıs tarihleri arasında İstanbul, İzmir, Ankara ve Hatay'ı kapsayacak atölyeler dizisi düzenleyecek olan Otero'nun son durağı Hatay Expo olacak. SES Programı'nın uygulandığı oteller, halk eğitim merkezleri ve okullarda gerçekleşecek çalışmalarda Otero, Latin Amerika mutfağının sırlarını SES Programı katılımcılarla ve eğitmenlere paylaşacak. Kapsamlı turun ilk adımı ise İstanbul Gastronometro'da düzenlenen açılış etkinliği ile gerçekleşti.
MUTFAĞIN İYİLEŞTİRİCİ BİR GÜCÜ VAR
İnsani yardım ve sosyal gastronomi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Kolombiyalı şef Charlie Otero, atalarının tariflerini bugünkü tekniklerle birleştirerek, gastronomiyi tüm kültürleri bir araya getiren zengin kültürel, folklorik, birleştirici bir araç kullanmasıyla tanınıyor. Açlık, yoksulluk, yetersiz beslenme, eşitsizlik, gıda israfı ve işsizlik gibi hem küresel hem de toplumsal sorunları odağına alan sosyal gastronomi konusunda da etkin bir isim olan Otero, "Dünyadaki her uğraş aynı zamanda bir dayanışma aracı. Türkiye'de Kolombiya'nın kültürel zenginliği ve tarihsel zenginliğini sizlere sunacağım. Türkiye ile Kolombiya kültürü arasında benzerlikler var. Mesela ikisi de sevgi ve şefkate dayanıyor. WFP'nin Türkiye'de gerçekleştirdiği geçim kaynakları programın bir parçası olarak, bu evrensele dile katkıda bulunmaktan çok mutluyum" dedi.
Mutfağın iyileştirici bir gücü olduğuna inanan ve bu anlamda sosyal gastronomi ile ilgili adımlar atan Otero, "Geçtiğimiz yıl kanser hastalığına yakalandığımı öğrendikten sonra sadece kendi hayatımı değil, diğer insanların da hayatını değiştirmeye kendimi adadım. Kırılganlık ya da yoksunluk kelimelerini kullanmayı sevmiyorum. Kişilerin eğitim ve kaynağa ulaşmasıyla birlikte kırılganlığın ortadan kalkması ve güçlenmesi kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden kaynak sıkıntısı çeken kişilere eğitim verdiğim projelerim oluyor. Polonya'da bir hapishanede kadınlara mutfak eğitimi verdim. Aslında özgürlüğü o hapishanenin içerisinde aramaya başladım. Çünkü o kadınlar benimle eğitime geldiklerinde kendilerini özgür hissediyorlardı. Orada eğitim alanlarla kurduğum arkadaşlık hala devam ediyor ve o kadınlar tahliye olduktan sonra kendi restoranlarını açarak hayatlarına devam ediyor." diyor ve ekliyor: "Sosyal gastronomi dediğimiz terim aslında çok yeni bir terim. Ancak insanlığın tarihinden bu yana yardımlaşma her zaman vardı ama şu anda aşçılık kavramı öyle bir noktaya geldi ki artık bir şefe rockstar muamelesi yapılıyor. Ben buna katılmıyorum ve inanmıyorum. Bizim esas görevimiz insanların karnını doyurmak. Bu yüzden bana şef değil aşçı dediklerinde daha mutlu oluyorum ve onur duyuyorum."
YENİ KUŞAK AŞÇILAR EŞİTSİZLİĞİ GİDERECEK
Gıdaya ulaşım konusundaki eşitsizlik hakkında yorum yapan Otero bunun giderilmesi için öncelikle yapılması gerekenin empati olduğunu dile getirerek şöyle devam ediyor: "Bununla birlikte gıdanın eşit bir şekilde dağıtımı ve bölüşümü de önemli bir yere sahip. Bazı kişilerin elinde çok fazla gıda varken bazılarının elindeyse yok denecek kadar az gıda var. Bu yüzden eşitliliği savunmamız gerekiyor. Bilgim dâhilinde olan mutfak hakkında konuşacak olursam, yeni aşçıların oluşturduğu bir kuşak var ve bu kuşak toplumsal olarak kendileri dışındaki kişilere de yardım etmek için yeni araçlar geliştiriyor. Bu kuşak aynı zamanda üretim yapan küçük çiftçilerden ürünleri temin ederek gıdaya çok fazla erişenler ile erişemeyenler arasındaki bariyerleri yıkmaya çalışıyor. Bu kapsamda atılan adımlar küçük de olsa önemli adımlar olduğunu ve daha ileriye götürmek için pes etmememiz gerektiğini gösteriyor. Ben hem bir şef hem de gıda dağıtımındaki eşitsizliğe kafayı takan biri olarak öncelikle kendi mutfağımda gıda israfına dikkat ederken, yetiştirdiğim her aşçıya da bunu aşılıyorum. Tüm insanlık olarak ikinci bir gezegenimiz olmadığının farkına varmalıyız. Bu gezegene sahip çıkmak için hepimizin görevi gıda israfı konusunda dikkatli olmak."
SES PROGRAMI BÜTÜN DÜNYADA UYGULANMALI
Ses programı ile ilgili "Bence bütün dünyada olması, uygulanması gereken bir program olduğunu düşünüyorum, bütün dünyadaki ülkelerin açlığın olmaması ve insanların fırsat eşitliğine sahip olması için katkı sağlaması gerekir." şeklinde konuşan Otero sözlerine şöyle devam ediyor: "Her şeyden önce çok açık bir şekilde söylemek gerekir ki bu bir ülkenin nelere sahip olduğunu göstermek için önemli bir basamak oluşturuyor. Bu tarz projeler, yani şu anda hali hazırda var olan mutfakların daha da güçlenmesini sağlıyor. Aynı zamanda kaybetmiş olduğumuz ve yavaş yavaş kaybolmaya başlayan birçok reçetenin, birçok tarifin de tekrardan hayat bulmasını sağlıyor."
Program kapsamında gittiği illerde atölyeler yaparak öğrencilerle buluşacak olan Otero, "Ben kendimde aynı zamanda öğretmenlik yaptım dolayısıyla kendi öğrencilerime tavsiye ettiğim şeyi söylemek isterim o da şu ki aslında iyi bir aşçı olmadan önce her şeyden önce iyi bir insan olmayı öğrenmeleri gerekir. Bu benim ilk tavsiyem. İkincisi ise gerçekten çok çalışmaları gerektiğini unutmamaları gerektiği olacak." diyor.
MENEMEN AİLEYİ BİR ARAYA TOPLAYAN BİR YEMEK
Türk mutfağına bayıldığını ve yaratıcılık anlamında Latin Mutfağı ile aralarında benzerlikler olduğundan bahseden Otero'ya en sevdiği yemeği sorduğumda şu cevabı verdi: "Bu gerçekten benim için hassas bir konu. Çünkü geçen sene annemi kaybettim. Annem aslında bana yemek yapmayı öğreten kişilerin başından geliyordu ve dolayısıyla annemin hazırladığı, bana öğrettiği bütün yemekler benim favori yemeklerim. Türk mutfağıyla ilgili en sevdiğim yemek sorusu sorulduğunda ise cevabım her zaman menemen. Menemen cevabında ısrar etmemin sebebiyse, gerçekten çok basit ve kolay bir yemek ama aynı zamanda aile için hazırlanmış, herkesi etrafında toplayan bir yemek. Bu yüzden favori yemeğim menemen. Tıpkı bir anne yemeği gibi. Ayrıca İstanbul'da Mısır Çarşısı'nı gezdim ve yemeklerin içine konan baharatları görme fırsatım oldu ama onun dışında birçok restoranda da bulundum. Ana yemeklerden önce özellikle ortaya konan tabaklar mezeler çok çok hoşuma gitti. Onun dışında patlıcanla yapılan yoğurtlu patlıcan karışımı ve köfteyi çok beğendim. Bunun yanı sıra Kadıköy'deki çarşının içerisinde yüzyıldan beri devam eden bir aile geleneğini sürdüren restoran var. Uzun zamandır varlığını sürdüren geleneksel bir Türk lokantası. Ev yemekleri hazırlayan bir esnaf lokantası olsa da benim kriterlerime göre dünyanın en iyi mutfağı."
GIDA İNSANLARI BİLEŞTİRİYOR
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan WFP Türkiye Temsilcisi ve Direktörü Nils Grede SES Programı ile nitelikli iş gücü yetiştirmek için çalıştıklarını belirterek, "Gıda odaklı başladığımız projemize barista, temel ve gelişmiş seviyede bilişim, kat hizmetleri gibi farklı meslek dallarında da eğitimler vererek devam ediyoruz. Aşçı çırağı, pastacılık, pizza şefliği de gıda odaklı eğitimlerimiz. Şu anda Ankara, Kayseri, Konya, Sivas, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Mersin, Adana, Mardin gibi 15 şehirde programlarımız sürüyor. 10 değişik meslek eğitimimiz var. Bu program sonunda da 5 bin katılımcıya ulaşmayı hedefliyoruz. Hem Türkiye'den hem de dünyadan farklı şefler ile program katılımcılarımıza atölyelerde bir araya getiriyoruz çünkü gıdanın insanları birleştiren adeta büyülü bir güç olduğuna inanıyoruz." dedi. MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Temsilcisi Şehnaz Çivici ise "Sosyoekonomik Güçlendirme ve Sürdürülebilirlik Programı kapsamında 15 ilimizde, MEB'e bağlı okullarda kursiyerlerimizin katılımı ile meslek edinme üzerine 3 aylık eğitimler düzenliyoruz. Kursiyerlerimiz teorik eğitimlerin ardından iş başı eğitimlerini gerçekleştiriyor. Sonrasında ise sektörde istihdam edinmeleri için el birliğiyle destek veriyoruz." şeklinde konuştu.