Saz insana tevazuyu öğretiyor

UYGAR TAYLAN

uygartaylan@gmail.com

Bir saz, yedi ülke ve 10.000 kilometre yol... Petra Nachtmanova’nın sazın doğduğu topraklara doğru çıktığı yolculuğu film oldu. 38. İstanbul Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapan ‘SAZ’ın yıldızı Petra Nachtmanova’yla ilham veren yolculuğunu konuştuk.

Bir enstrümanın sesi size en fazla ne kadar uzağa çağırabilir? Polonya asıllı sanatçı Petra Nachtmanova, Berlin’den yola çıkıp yedi ülke 10.000 kilometre aşarak sazın doğduğu topraklara Horasan’a gidiyor. Petra, 2000 yıldır kuşakları bir araya getiren Saz’ın yüzyıllardır nasıl hâlâ birçok kültürün kalbinde yer aldığının cevabını arıyor. Balkanlar’daki gizli köyler üzerinden yola çıkıp, Bosna, Arnavutluk, Bulgaristan, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve İran’a giderek saza gönül vermiş insanlar arasında müziğin gücünü gösteren bir bağ kuruyor. Yönetmen Stephan Talneau tarafından yolculuğu filme çekilen Petra Nachtmanova’nın hikayesi şimdi İstanbul Film Festivali’nde dünya prömiyeri yaptı. Festival için İstanbul’a gelen sanatçıyla İstiklal Caddesi’nde görüştük.

Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kimdir Petra Nachtmanova?

Annem Polonyalı, Babam Çek. Ben Viyana’da doğdum. 18 yaşında Viyana’dan İngiltere’ye gittim. Orada tarih okudum. 6 yıl keman çaldım ama hiç yeteneğim yoktu. Üstüne Abraham İbrahim adında Mısırlı bir hocadan obua eğitimi aldım. İngiltere’de şana odaklandım. Korolarda rönesans ve barok müziği söylüyordum. Sonra Berlin’e geldim ve Doğu Avrupa halk müziğiyle ilgilenmeye başladım.

Sazla ilk nasıl tanıştınız?

Berlin sokaklarında kursa giden çocuklarda görüyordum. Yunan bir arkadaşım benim için müzik koleksiyonunu kopyaladı. O albümlerde halk müziği de vardı. O şarkılardan da kulağım aşinaydı. Berlin’de sağdan soldan geliyor zaten sazın sesi.

Film çekme fikri nasıl doğdu peki?

Aslında bir Amerikalı araştırmacı arkadaşım Peter McMurray, müzik antropoloğudur. Berlin’de onunla âşıklar hakkında bir araştırma projesi yapmayı düşünüyorduk. Fransız yönetmen Stephan Talneau “Bu konuyu neden belgesel çekmeyelim?” dedi. Bağlama ve âşıklar hakkında bir sürü belgesel var ama böylesine bir yolculuk filmi yoktu. Biz de çekmeye karar verdik.

SAZLA BİRBİRİNE BAĞLADIK

Sazın peşinden gittiğiniz coğrafyaların ortak özelliği neydi sizin için?

Hepsi çok misafirperverdi. Hepsi çok sıcak karşıladılar bizi. Bu çok önemli! Genelde Müslüman topraklar. Halk müziğinin yaşadığı hâlâ canlı olduğu topraklardı buralar. Benim için orta nokta hep saz oldu. O ülkeleri de sazla birbirine bağladık.

Hem yabancı hem saz çalan biri olarak ne gibi tepkilerle karşılaştınız?

Genel olarak insanlar çok mutluydu. Çünkü onların kültürüyle ilgilenen biri geldiği için o insanlar saygı duyulmuş hissediyorlar. Bu güzel bir şey! Çünkü onların özüne dokunan bir şeyle ilgileniyorsunuz.

Saz insana neler öğretiyor?

Sanırım herkese ihtiyacı olanı öğretiyor. Bana sabrı öğretiyor. Çünkü ben sabırsız bir insanım. Hırslı bir insansan sana tevazuyu öğretiyor. Onun dışında tabii tarih öğretiyor. Bana dil de öğretti. (Gülüyor) Coğrafya bilgini geliştiriyor. Tek başına değil,birlikte hareket etmemiz gerektiğini de öğretiyor.

Dil de öğretti diyorsunuz. Sanırım eşinizle de tanıştırmış sizi?

Eşim Gürcü. Samsunlu Gürcü... Ama ben saz çalmasaydım tanışabilir miydim bilmiyorum. Biz Berlin’de tanıştık. O da müzisyen. Uzun sap bağlama, klarinet ve saksofon çalıyor.

Eşiniz nasıl buldu filmi?

Ona sormanız lazım bilmiyorum. Karadenizli belli etmez. (Gülüyor) Onun adına konuşamam.

MÜZİKLE TARİH YAZILIYOR

Saz nasıl hâlâ yüzyıllardır birçok kültürün kalbinde yer alıyor?

Sazın hikayeleri anlatabilme gücü onu bunca yıl ayakta kıldı. Onu bir tren gibi, bu trene binen insanlarıysa sözler gibi düşünebilirsiniz.  Tren o sözleri tarih boyunca taşıyor. İnsanlar bu ezgileri dinliyor. Destanlar da böyle çıkıyor. Bir şekilde müzikle tarih yazılıyor.

Ülkelere göre sazın karakterinde değişiklikler var mı?

Bosna’da çok güzel aşk şarkıları var. Sevdalinka diye bir müzik tarzı var. Arnavutluk halk müziği konusunda çok iyi. Destanlar, oyun havaları var. Halk oyunları konusunda çok iyiler. Anadolu’nun her köşesinde başka şeyler var. Üç telli cura başka bir şey anlatıyor. Çok güzel oyun havaları var... Çok güzel şelpe tekniği var... Sazın yöresel zenginlikleri anlatmakla bitmez.

Saz yolculuğunuz boyunca karşılaştığınız insanlar arasında ayrı bir gönül bağı kuruduğunuz biri var mı?

Ayıramıyorum... Özellikle bu yolculuk için ayıramıyorum. Herkesi tüm olarak görüyorum. Tabii ki kadınlarla daha rahat iletişim kuruyorsunuz. Şaka da yapabiliyorsun sarıla da biliyorsun.

ÂŞIK OLABİLMEK İÇİN SÖZ YAZMAK LAZIM

Filmde Aşık Veysel’in kabristanına gidiyorsunuz. Orada tek başınıza oturduğunuzda neler hissettiniz?

Orası çok güzeldi. Bir sakinlik, rüzgar sesi ve huzur duydum. Aşık Veysel’in toprakla ayrı bir ilişkisi vardı zaten. Bütün şiirlerde doğa ve toprak geçiyor özellikle. Onu orada toprağında görmek çok etkileyici bir şey. Bütün köyün bu ruhu taşıdığını görüyorsunuz.

Film bir yerinde biri sizin için ‘Âşık Petra’ diyor. Kendinizi âşık olarak görüyor musunuz? 

Âşık olabilmek için öncelikle söz yazmak lazım. Söyleyecek bir sözün olması lazım. Ben kesinlikle kendimi hazır hissetmiyorum. Şimdilik sadece öğreniyorum.