Savaşlar 'Tükenmişlik Sendromu'nu artırıyor

''Zor bir çağda yaşıyoruz. Sınırlarımızı zorlayan çok fazla olay yaşadık; pandemi, ekonomik belirsizlik, deprem ve savaşlar... Özellikle yakın coğrafyamızda yaşanan savaşlar insanları daha fazla umutsuzluğa sürüklüyor ve bu durum tükenmişliğe neden oluyor.'' diyen Uzman Dr. Seda Ülgen ile psikolojik sağlığımızı korumanın yollarını konuştuk.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Tükenmişlik Sendromu adı verilen psikolojik hastalığı son yıllarda ne çok duyar olduk... İnsanlarda bir bitkinlik, fiziksel ve duygusal çöküş hâli gittikçe artıyor. Bu rahatsızlığı yaşayan bireyler genellikle çevrelerine sağlayabilecekleri ya da verebilecekleri bir şeyleri kalmadığını hisseder ve hayata umutsuzluk içinde karamsar bakar. Bu durum fiziksel bazı hastalıkların da çıkmasına neden olur. Bunda birçok etken var elbette... İş, aile ve çevresel etkenler kişileri bu duruma getirebiliyor. Özellikle de yaşanan savaşlar insanları umutsuzluğa götüren en önemli nedenlerden biri. Peki bu durumda nasıl davranmak gerekiyor? Uzman Dr. Seda Ülgen ile Tükenmişlik Sendromu'nun nedenleri ve bu durumda neler yapılması gerektiğini konuştuk.

SINIRLARIMIZI ZORLAYAN ÇOK FAZLA OLAY YAŞADIK

"Stres hormonlarımız, mutluluk hormonlarımızdan daha fazla salgılanıyorsa sonunda hayat enerjimiz azalıyor ve yaşam kalitemizi olması gereken seviyede tutamıyoruz. Özgün seçimler yapamayan, durumu kabullenen sadece günü kurtarmak için yaşayan bireyler haline geliyoruz. Böyle durumda olan bireylere Tükenmiş Sendromu tanımlaması yapıyoruz." diyen Ülgen bu rahatsızlığın nedenlerini şöyle sıraladı: "Zor bir çağda yaşıyoruz. Dijitalleşmeyle değişen yaşam dinamiklerinin büyük etkisi var. Hormonlarımızdan psikolojimize, hatta genlerimize kadar dış dünyadan üzerimize sürekli müdahale var. Bedenlerimiz ve zihinlerimiz olması gereken işleyişten farklı şekilde işlevlerini sürdürmeye çalışıyor. Bu da bize yorgunluk, mutsuzluk, hastalık olarak dönüyor. Maalesef toksik ve kümülatif stresi bir arada yaşayan, katmerli strese maruz kalan bireyleriz! Ve sınırlarımızı zorlayan çok fazla olay yaşadık; pandemi, ekonomik belirsizlik, deprem ve savaşlar..."

HAYATTA KALMA SAVAŞI VEREN BİR MODDAYIZ

Savaş konusuna Seda Hoca ile ayrı bir parantez açarak konuşmaya devam ediyoruz. Çünkü ekim ayından beri devam eden İsrail'in Gazze'deki soykırımı ve devamında gelen İran'ın İsrail ile olan gerilimi Üçüncü Dünya Savaşı ihtimalini ayyuka çıkarmış durumda. "Coğrafyamızda yaşanan savaşlar insanları daha fazla umutsuzluğa sürüklüyor ve bu durum tükenmişliğe neden oluyor." diyen Ülgen konuşmasına şöyle devam etti: "İnsan zihnini en zorlayan konular arasında bilinmezlik ve belirsizlik gelir. Sıcak bölgede olmasak bile her an değişebilecek koşullar, savaş kaynaklı ön görülemeyen ekonomik belirsizlik gibi durumlar bizim geleceğe güvenle bakmamızı, hayat planları yapmamızı engeller. Beynimizin sürekli hayatta kalma savaşı veren survival modda kalmasına neden olur. Dikkat edin artık sokaklarda daha öfkeli, tahammülü az, güdüsel hareket eden insanlar görüyoruz. Bu bizim hayatta kalma dürtüleri ile hareket etmeye başladığımızı, yüksek stres altında olduğumuzu gösteriyor. Yüksek stres altında iken doğru ve sağlıklı kararları almamız ve uygulamamız zorlaşır. Yüksek kaygı ve üzüntüye maruz kalıyoruz. Bilgilenme amaçlı haberleri takip ettiğinizde sürekli negatif, tehdit ve şiddet uyaranlarına maruz kalıyoruz. Tüm bunlar yönetmesi kolay durumlar değil."

DIŞ DÜNYA DÜZENİNDEN UZAKLAŞMAK İYİ GELİR

Dünya böyle bir kaos içinde iken sakin kalmak ve psikolojimizi korumak mümkün mü? diye soruyorum Ülgen'e. Şöyle cevaplıyor: "Kolay bir ortamda değiliz. Birbirimize bağlıyız, etkileniyoruz. Yine de yaşamlarımızın kontrolünü elimize alıp bazı düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Modern çağın oluşturduğu hasarları onarmak bile stresin büyük bölümünü yönetecektir. Kontrolümüzün olmadığı, seçimlerimizin etki etmediği hayat yüksek stres içerir. Birey olarak ne savaşa ne iklimlere etkimiz var.

Modern çağın getirdiği dengesizlikleri onarmak için kendimize zaman tanımalıyız. Mesela bunun için günde iki saat dijital detoks iyi bir seçim olabilir. Uyum kapasitemizi genişletmek, genlerimizi esnetmek için haftada en az bir kere yeni bir şey yapabiliriz. Yeni bir insan ile tanışabiliriz, yeni bir yer görebiliriz, tatmadığımız bir yemek yiyebiliriz. Yine günde iki saat olacak şekilde, dış dünyanın düzeninin dışında size iyi hissettiren bir davranışı rutin haline getirmeniz iyi olacaktır. Doğada yürüyüş, kitap okumak, meditasyon yapmak, dua etmek gibi... Bu tercih kişiden kişiye değişebilir. Ancak dış dünyaya karşı kapılarınızı kapatarak kendi başına yapılan, size olumlu hissettiren bir davranış tekrarı olmalı. Ritüeller önemli. Çünkü tekrarladıkça güven ve olumlu duyguları bize hatırlatan, üzerinde kontrolümüzün olduğu davranışlardır."