ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Bu yıl 41. İstanbul Film Film Festivali'nde dünya prömiyerini yapan, çeşitli özel gösterimlerinin dışında ise geçtiğimiz günlerde 29. Adana Altın Koza Film Festivali, Ulusal Belgesel Film Yarışması kapsamında Adanalı sinemaseverle buluşan Crossroads belgeseli, sanatçılar Gülay Semercioğlu, Seçkin Pirim, Candaş Şişman ve Sinan Logie'nin sanatlarına, üretim pratiklerine ve yaşamlarına odaklanarak karşımıza çıkıyor. Bütün bunları doğrudan söz konusu sanatçıların anlatımlarıyla deneyimlediğimiz belgeselin yönetmen koltuğunda ise Mahmut Fazıl Coşkun oturuyor. Bulut Reyhanoğlu ile Vanessa Medini Arslan'ın kreatif ve ana yapımcılığını üstlendiği belgesel adeta içerik ve teknik form buluşmasıyla çağdaş sanat ile sinema sanatını bir araya getiriyor. Belgesel üretim alışkanları içerisinde önemli ve özgün bir yerde duran aynı zamanda Türkiye'nin ilk çağdaş sanat belgeseli olma özelliğini taşıyan Crossrodas'ı yapımcılarından Bulut Reyhanoğlu ile konuştuk. "Sinema ile çağdaş sanatı birleştirmek beni en başından beri çok heyecanlandırdı. Yeni bir dilde belgesel yapmak daha da heyecan vericiydi. Çok da rastlamadığımız, dinamik, güncel ve farklı bir anlatım diline sahip bir iş tasarladık. Çıkan sonuçtan çok mutluyum." diyen Reyhanoğlu, bu belgeselin bir seriye dönüşmesini umut ediyor: "Başka yaratıcı alanlarda da ulusal yeteneklerimizin ve çalışmalarımızın dünyaya tanıtımı için bu yapımları çok değerli buluyorum. Umarım tüm bu alanlar için benzer yapımları hayata geçirebiliriz..."
AMACIM HEP 'SİNEMA İÇİN NELER YAPABİLİRİM' OLDU
Şöyle başlayalım, Türkiye sinema sektörüne birçok anlamda katkı sağlıyorsunuz ve bu katkı sürecinin sadece yönetmenlik yapmak ya da 'çokça konuşmak' olmadığının en önemli örneklerinden birisiniz. Bu anlamda sinemaya dair motivasyonunuzdan bahsedebilir misiniz?
Aslında sinemaya geçişimi bir tesadüf olarak görsem de bugün baktığım zaman hayatım boyunca kazandığım tüm öğretilerim beni bu işe hazırlamış. Büyük bir risk alarak aslında 53 yaşında kariyer değişikliği yapan bir kişi olarak iş hayatından bağımsız sinemaya geçerken yapımcılık konusunda hiçbir tecrübem yoktu. Ama sinemaya girdikçe ve öğrendikçe amacım sinema için neler yapabilirim oldu hep. Tekdüze yapımlar, alışılagelmiş hikâyeler, aynı isimler, yanlış kullanılan bütçeler ve göz ardı edilen yetenekler, hikâyeler ve projeler... Benim kendime görev edindiğim ise hep göz ardı edilenler oldu. Genç yeteneklerin yeni anlatım dillerinin geleceği olduğuna inanıyorum. Onları desteklemek için elimden geleni yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim. Bunu dile getirmekten ziyade her zaman eyleme dökmeyi daha öncelikli buldum. Örnek olabildiysem ne mutlu, elimden geldiğince işimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum.
SANATÇILARIN İLHAMLARINDAN VE RUTİNLERİNDEN YOLA ÇIKTIK
Türkiye'nin ilk çağdaş sanat belgeseli olma özelliği taşıyan bu belgeseli yapma fikri nasıl doğdu? Sanatçılar nasıl ve neye göre belirlendi?
Yapım ortağım Vanessa Medini Arslan, 2017 – 2019 tarihleri arasında Istanbul Art News'te sanatçı atölyeleriyle ilgili yazmış olduğu yazıları bir kitap altında toplamayı ve yazılı bir kaynağa ek olarak görsel bir kaynak oluşturmanın da faydalı olacağını düşünmüş. Bu belgeseli de kiminle, nasıl çekerim diye düşünürken ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla tanıştık. Vanessa belgesel projesini benimle paylaştı. Uzun zamandır zaten belgesel yapmak istiyordum ve bunun için projeler geliştiriyordum. Bu belgesellerin de dinamik, ilgisi olmayanların bile seyrederken keyif alacağı ve farklı bir dili olmasını istiyordum. Bu konuda ortak fikrimiz sanatçılarımızın sadece sanatlarını anlatmak değil, aynı zamanda kişisel hayatlarından, ilhamlarından, rutinlerinden ve onların dilinden bir yolculuğa çıkmaktı. Biz hem kendi topraklarına ve özüne sadık kalan, hem de yeri geldiğinde Batı'dan ilham almaktan çekinmeyen fakat aldığı bu ilhamı da kendilerine has olan sanat üslupları ve teknikleriyle harmanladığını düşündüğümüz farklı disiplinlerden dört sanatçımızı Vanessa'nın önerileri ile belgesele dâhil ettik. Tabii ki bunu yapan sadece dört değil, birçok değerli sanatçımız var fakat bu belgesel için yarattığımız kurgu ile birebir örtüşen, hikâyeleri ve pratikleri arasında da bağlantı kurduğumuz bu dört sanatçı oldu. Prodüksiyonda ise en önemli nokta, aynı dili konuşacağımız bir ekip olmasıydı. Başta Mahmut Fazıl Coşkun olmak üzere tüm ekip arkadaşlarım bu yeni dili anladı, projeye inandı ve istediğimiz dünyayı yaratmak için hepsi kendi alanlarındaki katkılarını en güzel şekilde yansıttılar.
YENİ NESİL BİR BELGESEL SUNDUK
Belgeselde Türkiye'nin önemli çağdaş sanatçıların hayatlarına belki de geçmişlerine ya da bu sürece evirilmelerine daha yakından tanık oluyoruz. Belgeselin olası uluslararası gösterimlerinde izleyicileri Türkiye sanat ortamı ve temsilcilerine dair bilgi ya da fikir vereceği düşüncesine katılıyor musunuz?
Katılıyorum. Bir sanatçının evrilişine, farkındalık kazanmasına, iç dünyasının bilincine varıp bunu dışa vurma isteğine şahit olmak ve bunu spesifik olarak Türkiye üzerinden yapmak sadece uluslararası değil aynı zamanda ulusal bağlamda da önemli. Bir sanatçının film şeridi formunda hayatını izlemek sanatçının nasıl bir çevreden etkilendiği, eserlerini ortaya koyma süreci ve biçimi hakkında birçok fikir veriyor. Filmler bir konuyu size birçok yolla anlatabilir. Sonucunda çıkan yapım da dış dünyaya ve o konudan habersiz olan kitleye tanıtım niteliğindedir. Bu bağlamda güçlü bir araçtır sinema. Bizim seçimimiz de Türkiye'nin çağdaş sanatını anlatılabilecek en iyi formuyla, yeni nesil bir belgesel olarak sunmak oldu. Umarım bunu hakkıyla yerine getirmişizdir.
BİRÇOK YARATICI İNSANA İLHAM VERECEĞİNE İNANIYORUM
Türkiye sinema hafızasına 'ilk' niteliği taşıyan bir içerikle katkıda bulunuyor olmanız hakkında ne düşünüyorsunuz? Büyük hem çok güzel bir şey hem de aslında büyük bir sorumluluk gibi.
Elbette gurur duyuyorum ve bunun birçok yaratıcı insana da ilham vereceğine inanıyorum. İlk olması tabii ki önemli, ancak bundan sonra yapılacak yapımlara bir örnek niteliği taşıyor olması bu yapımı daha da özel kılıyor. Belgesellerin çok değerli ve daha çok izlenmesi gereken yapımlar olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple de belgeselin yeni nesil bir dile evrilmiş halini sunuyor olmaktan dolayı mutluyum.
ALTIN KOZA KİMLERİN OLDU?
Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali bu yıl 12-18 Eylül tarihlerinde 29. kez gerçekleşti. 17 Eylül'de, Çukurova Üniversitesi Kongre Merkezi'nde düzenlenen ödül töreninde En İyi Film, En İyi Kurgu, En İyi Senaryo, En İyi Sanat Yönetmeni ve En İyi Yönetmen Ödülleri Ziya Demirel'in yönettiği Ela ile Hilmi ve Ali filmine gitti. En İyi Görüntü Yönetmeni ve SİYAD Cüneyt Cebenoyan En İyi Film Ödülü ise Ali Kemal Güven'in yönettiği Çilingir Sofrası filminin oldu. Kadir Beycioğlu anısına verilen Jüri Özel Ödülü ise Ümran Safter'in Kabahat filmine gitti. En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nün sahibi Ela ile Hilmi ve Ali ve Bana Karanlığını Anlat ile Ece Yüksel ve Aslıhan Gürbüz olurken, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü ise Çilingir Sorfası ile Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen'in oldu. En İyi Müzik Ödülü Bana Karanlığını Anlat filmiyle Taner Yücel'e verilirken En İyi Belgesel Film Ödülü Neslihan Kültür'ün Köşe Başı Beklerim filmine, Adana İzleyici Ödülü Çiğdem Sezgin'in Suna'sına, Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü ise Cem Demirer'in Mendirek filmine gitti.