“Sanatımda gündelik hayatın tekinsizliğini keşfediyorum…”

Türkiye'deki ilk sergisini İstanbul'da açan sanatçı Brandon Hendrick: ''Sanatımda, tanıdık olanın yabancılaşmaya başlamasıyla, psikolojik ve fiziksel sınırlar ortadan kalktığında gündelik hayatın tekinsizliğini keşfetmekle ilgileniyorum. Hem kendi hayatımdan hem de popüler kültürden yararlanarak ev ve mekân kavramlarını anlamada hafızanın rolünü sorguluyorum. Son çalışmalarım ev içi mekâna odaklanırken, iç ve dış mekânlar arasındaki etkileşime geçiş yapıyor.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Brandon Hendrick'in "Transience" adlı kişisel sergisi, Mina Asena Öztürk küratörlüğünde 19 Ağustos'ta Collect Gallery'de açıldı. Sanatçının son dönem çalışmalarının odak noktası olan; İskoçya, Bulgaristan ve Yunanistan'dan geçen bir trenin içinden çekilmiş fotoğraflardan yola çıkan sergi, gerçeklik ve hayal gücü arasında gezinen resimleri bir araya getiriyor. Sergideki eserler cep telefonu kamerası ile çekilmiş fotoğraflara dayanıyor ve anıların ne kadar çabuk ve belirsiz bir şekilde unutulabileceğinin gösteriyor. Gerçek konumların temsilleri olan bu resimler aynı zamanda belirli bir yerin tanımlayıcı özelliklerini içermiyor. Sanatçıya göre hem her yerde hem de hiçbir yerdedirler, böylece yerel veya coğrafi konumlarının ötesinde özellikler gösterirler.

EV BİR BAŞLANGIÇ NOKTASIDIR

Hendrick'in sıklıkla kullandığı pencereler, tutarlı bir deneyim fikri üretirken aynı zamanda bu fikri parçalıyor. Pencereler dışarıdaki manzaraya karşı hem bir kapı hem de bir engeldir. Sanatçının eserlerinde, spiritüel ve fiziksel alemler arasındaki engeller ortadan kalktığında ve tanıdık olan tuhaflaştığında gördüğümüz şey sıradanlığın tekinsizliğidir. Ev ve konum kavramlarını sorgularken, belleğin önemini araştıran sanatçı hem kişisel yaşamından hem de popüler kültürden yararlanıyor. Psikolojik ve mahrem alanlar arasındaki ilişkiyi anlamak için ev, bir başlangıç noktasıdır. Figürlerden yoksun bu kafa karıştırıcı ve muğlak iç mekânlar, evin bir iç sükûnet yeri olduğu fikrini sorgulamaktadır. Bu iç mekânların çoğu gerçek mekânların tasviri iken, bazı yönleri üretim aşamasında kurgulanmıştır. Gerçeklik ve hayal gücü arasındaki çizgiyi aşan bu resimler, pencereler, televizyon ekranları ve onlara rüya gibi bir kalıcılık veren diğer görüntülere sahiptir. Biz de bu özel sergiyi konuşmak üzere Hendrick ile bir araya geldik.

Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?

Glasgow merkezli ve New York doğumlu bir sanatçıyım. 2021'de Glasgow Sanat Okulu'ndaki yüksek lisansımdan önce Chicago Sanat Enstitüsü ve Virginia Commonwealth Üniversitesi'nde okudum. Çoğunlukla ABD ve İngiltere'de sergiler açtım. Aynı zamanda 2022 yılı Hope Scott Trust Vakfı bursunun da sahibiyim. 2024 yılının mart ayında Viyana Avusturya'da bir kişisel sergi yapmayı planlıyorum.

Sanat sizin için ne ifade ediyor?

Sanat pek çok şey olabilir ama genel olarak konuşursak, kendi kimliğinizi, dünyaya ve hatta evrene dair vizyonunuzu ifade etmenin bir yoludur. Sanatın, günlük yaşamın banalliği üzerine düşünmenize yardımcı olabilecek dönüştürücü bir gücü vardır. Dünyadaki varlığımız için önemli olan daha derin anlamları, kaygıları veya soruları araştırmak için bir araç olarak kullanılabilir.

KAYGILARIMIN BİR UZANTISI

Bize kendi sanatınızdan bahseder misiniz?

Sanatımda, tanıdık olanın yabancılaşmaya başlamasıyla, psikolojik ve fiziksel sınırlar ortadan kalktığında gündelik hayatın tekinsizliğini keşfetmekle ilgileniyorum. Hem kendi hayatımdan hem de popüler kültürden yararlanarak ev ve mekân kavramlarını anlamada hafızanın rolünü sorguluyorum. Son çalışmalarım ev içi mekâna odaklanırken, iç ve dış mekânlar arasındaki etkileşime geçiş yapıyor.

İSTANBUL'U KEŞFETMEK SON DERECE İLGİNÇTİ

İstanbul'da bir sergi açtınız. Bu sizin için ne anlama geliyor? Mutlu musunuz?

Elbette! Çok mutluyum ve sergi yapım sürecinde bana yardımcı olmak için yaptıkları çalışmalardan dolayı Collect Gallery'nin tüm ekibine teşekkür etmek istiyorum. Şehirde kaldığım süre boyunca İstanbul'u ve çeşitli sanat ortamlarını keşfetmek benim için son derece ilginçti. Bu benim Türkiye'deki ilk sergim, dolayısıyla Batılı temsil sınırlarının aşılması ve farklı bir bağlam ve kültürde sergilenmesi benim için özel bir anlam taşıyor.

Serginizden bahseder misiniz?

Collect Gallery'deki sergi, 2 Ağustos'ta Bulgaristan'ın Sofya kentindeki Charta Gallery'de açılan serginin devamı niteliğinde. Serginin adı "Transience", İskoçya, Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden geçen bir trenin içinden çekilen fotoğraflara dayanıyor. Resimler cep telefonu kamerasıyla çekilen fotoğraflara dayandığı için anıların ne kadar çabuk ve belirsiz bir şekilde unutulabileceğine dair kaygılarımın bir uzantısı. Bu resimler gerçek konumların temsilleridir ancak çok fazla yer işareti veya tek bir yerin belirli tanımlayıcılarını içermezler çünkü hem her yerde hem de hiçbir yerdedirler, bu da onları konumları açısından oldukça soyut hale getirir. Çoğunda hem bir giriş kapısı hem de dış manzaraya karşı bir bariyer görevi gören, tutarlı bir deneyim fikri yaratan ve parçalayan bir pencere bulunur. Tüm okuyucularınıza sanatın sayısız form ve temsilinde mutlu ve çeşitlilik içeren bir yolculuk diliyorum.

Sanatın hangi alanlarında çalışmayı daha çok seviyorsunuz?

Resim yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim. Ruhumla, yaşadığım samimi ortamlar arasındaki ilişkiyi incelemek için ev ortamını bir sıçrama noktası olarak kullanmakla ilgileniyorum.