ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Yapraklar ve doğadan topladığı farklı malzemeleri sanatına konu edinen Esin Aykanat Avcı, doğa, sanat ve insan ilişkisinin önemini çok erken kavramış bir sanatçı. Üstelik bu kavrayışını sanatıyla üretime dönüştüren Avcı, özellikle yapraklar konusundaki çalışmalarıyla çok özel işlere imza atıyor. Biz de kendisiyle bir araya geldik ve doğadan topladığı malzemeleri sanatına yansıttığı üretim pratiği hakkında konuştuk. Sohbetimize geçmeden önce onu daha yakından tanıyalım: "Önce edebiyat ve ardından güzel sanatlar eğitimi almış bir sanatçıyım. Sanat pratiğimde bu iki sanat dalından faydalanarak yaptığım okumalar ve malzeme deneyimim üzerinden doğayla etkileşimim ve ilişkim hakkında konuşan çalışmalar üretiyorum. Her zaman yeni fikirlere ve yeni coğrafyalar deneyimlemeye değer verdim. Bu yaklaşımın beni malzeme kullanımı ve bakış açısı yönünden zenginleştirdiğine inanıyorum. Farklı pratiklerin araştırma ve üretim süreçlerini desteklemek ve disiplinler arası etkileşime zemin yaratmak amacıyla kurulan Gate 27'nin Yeniköy'deki mekânında Nisan-Mayıs döneminde konuk oldum. Burada tasarladığım projemin çıkış noktasını da insan bedeni için yeni organ geliştirmeye yönelik bilimsel çalışmalardan aldım. İnsan-doğa ve yaşam-ölüm ilişkisine de yeni bir form kazandırmayı amaçlayarak ilk adımı attım. İnsanlar için organ üretilmesi amacıyla geliştirilen bilimsel proje kapsamında yayınlanmış bir makaleden yola çıkarak hazırladığım bu projede, bitki yapraklarının insan için yeni bir beden olarak konumlandırılması konusuna odaklanıyorum. Çevreden topladığım yaprakları, bir biyokimya uzmanı ile birlikte laboratuvar ortamında geliştirdiğimiz özel bir solüsyon içinde bekleterek hücresizleştiriyor ve yeni organ geliştirme çalışmalarında kullanılabilecek bir 'ev' haline getiriyoruz. Yaprak damarları, insan bedenindeki damarlarla yakın bir benzerlik taşıdığı için makalede bahsedilen prosedürleri uygulamak bana heyecan verdi. İnsanoğlu, kendi geleceği için teknolojinin sınırlarını zorlayıp, dünyanın enerjisini ve maddi kaynaklarını harcıyor ancak çözümü bir ıspanak yaprağında, doğanın ta kendisinde bulabiliyor."
SANAT BENİM İÇİN DENEYİM YARATMA ALANI
Sanat sizin için ne demek, üretim pratiğinizi ve sanatın sizdeki karşılığının ne olduğunu nasıl tanımlarsınız?
Sanat, benim için bir ifade ve deneyim yaratma alanı. Bu ifadeyi ve deneyimi en iyi şekilde nasıl aktarabilirim sorusunun peşinden gidiyorum hep. O yüzden aslında baştan beri amacım, bir parçası olduğumuz doğa hakkında konuşurken, etrafımdaki gelişmeleri de gözeterek, kendi sınırlarımı ve bilgi dağarcığımı zorlayarak ona her defasında daha samimi bir şekilde yakından bakabildiğim, uyum sağlayabildiğim yeni bir deneyim alanı yaratmak ve bunu en iyi ifade yöntemiyle veya görsel araçla paylaşabilmek. Bu bakış açısıyla çalışmalarımı atölyenin dışına taşıdım ve doğal malzemeyi birebir deneyimleyerek işler üretmeye başladım. Bu biyo-sanat projesini gerçekleştirmek için de zaten atölyeden dış mekâna atmış olduğum adımı bir biyoloji laboratuvarına taşımış oldum. Şu anda bu üç ortamı birleştiren bir konumda işlerimi üretmekteyim.
Yapraklar üretim pratiğinizde önemli bir yer tutuyor...
Aslında şu anda da bitki yapraklarıyla beraber budanan farklı bitki parçalarını ve suyu da işlerime dahil ediyorum. Sanat üretimimin başından beri doğal malzemeyle ve malzemenin özüne, potansiyeline ve sınırlarına odaklanarak çalışmak, malzemeyle ilgili kendi atölyemde daha önce eğitimim esnasında bana öğretilenlerin dışına çıkarak deneyler yapmak ve onu sıfırdan yeniden keşfetmek benim için çok ilham verici. Bu sebeple bu yaklaşımın benim sanat dilimin artık temelini oluşturduğunu ve bu yaklaşımın ileriki üretimlerimde de hep var olacağını düşünüyorum. Yani etrafımdan toplayabildiğim ve keşfe açık her türlü malzeme benim için potansiyel bir sanat üretim malzemesi.
DOĞAL BİTKİ ÖRTÜSÜ HER ZAMAN İLGİMİ ÇEKMİŞTİR
Mesleki veya sanatsal anlamlarının dışında yaprakların sizde özel bir karşılığı da olmalı...
Sadece yapraklar değil de aslında bulunduğum her yerde coğrafya ve doğal bitki örtüsü, etraftan toplayıp çalışabileceğim doğal malzemeler hep ilgimi çekmiştir. Örneğin erken dönem çalışmalarımda nehir kenarından kil toplayabileceğim bir konumda bu doğal kille ve nehrin kendisiyle, ormanın zeminiyle, hava şartlarının yaptığım işlere müdahalesini kullanarak işler üretmiştim. Bitkiler de hep ilgimi çekmiştir, özellikle şehirde doğal olarak bir beton parçasından, kendiliğinden çıkan bitkileri durup inceleme ihtiyacı duymuşumdur hep. Fakat yapraklarla spesifik olarak ilgilenmem, onları tam anlamıyla mercek altına almam, bu bilimsel proje ile tanışmamla başladı. O zamana kadar yaprakların damar yapısının insan damar yapısına bu kadar yakın olduğu bilgisine sahip değildim. Bunu öğrenmiş olmak tam anlamıyla beni etrafımla, bitkilerle ilgili başka bir hisse, başka bir algı boyutuna soktu. İnsanla doğanın tekrar fiziksel olarak bir olma ihtimali hakkında düşündüğüm ve sembolik süreçler ürettiğim bir noktada aslında bunun zaten hala var olan bir durum olduğunu tekrar fark etmemi sağladı. Bunun üzerine yapraklarla ilgili daha derinlemesine okumalar ve incelemeler yapmaya başladım.
AKADEMİK EĞİTİM ÇOK GEREKLİ
Bir şekilde sanat üretimine dahil olmak isteyen ama kendine bir türlü malzeme edinememiş ya da üslup belirleyememiş genç/yeni sanatçılara ne söylemek istersiniz?
Ben sanatta akademik eğitimin çok gerekli olduğuna inanıyorum. Ama bir sanatçının bu eğitimin üzerine bir şeyler koymadan ilerlemesi de mümkün değil. Kişinin çevresiyle ilgili kendi bakış açısına, kendi ilişkisine odaklanması gerek. Tabii ki herkes kendine yeni ve farklı bir malzeme ya da disiplin bulmak zorunda değil. Bu, çalıştığınız konuyla, nasıl ifade etmek istediğinizle alakalı. Fakat hangi malzemeyle çalışılırsa çalışılsın, bence malzeme öncelikle kişinin kendi algısıyla tekrar keşfedilmeli ve sınırları zorlanmalı. Atölyeye bir laboratuvar gibi yaklaşmaya başladığınızda, farklı malzemeleri veya disiplinleri bir araya getirip deneyler yaptığınızda, kendi yöntemleriniz ve üslubunuz oluşmaya başlıyor. Yani malzemeyi bildiğim yöntemler dışında nasıl, ne için, neyle beraber, hangi ortamlarda ve ne şekilde kullanabilirim soruları birçok yeni kapı açıyor. Buna ek olarak, eğitimci ve sanatçı Funda Susamoğlu'ndan öğrendiğim çok faydalı bir yöntem daha var; o da üzerinde çalıştığınız konuyla veya malzemeyle ilgili farklı senaryolar oluşturmak. O zaman tek düze bir düşünce yolundan sapmış, farklı bakış açılarına da kendinizi açmış oluyorsunuz. Bu kesinlikle çok geliştirici bir yaratıcılık egzersizi ve yöntemi.
BİYOLOJİK ARŞİV TUTUYORUM
Yapraklar ile çalışmaya elbette devam edeceğim. Çünkü uçsuz bucaksız bir malzeme denizi içerisine düşmüş gibi hissediyorum kendimi. Örneğin şu an hücresizleştirme yöntemini uyguladığımda tamamen transparan olan yapraklara odaklanıyorum ve deneyler yapmaya devam ediyorum. Bu sürece farklı tepkiler veren yapraklar da var. Onlarla ilgili de projelerim var. Ayrıca henüz gerçekleştirmemiş olduğum birçok tasarımım var. Bir de bu yapraklar çürüme özelliklerini kaybettikleri için onlar üzerinden bir biyolojik arşiv tutuyorum. Yani yaprakların alındığı bitkilerin bulunduğu konumları ve bitkilerin isimlerini kaydediyorum. İleride o bitkilerin iklim değişikliği veya insan müdahalesiyle o konumda bulunmama ihtimaline karşı bir arşiv oluşturmuş oluyorum. Elimden geldiğince bulunduğum her yerde veya ileride ortadan kalkmasının veya kaldırılmasının muhtemel olduğunu düşündüğüm yeşil alanlar için bu yöntemi uygulamaya çalışıyorum. Belki hepsi bir sanat işine dönüşmeyecek ama koordinatlarıyla bir arşiv olarak var olmaya devam edecekler.