“Sanat, notaya değer verdiğinde başlar”

Caz piyanisti, müzisyen Kerem Görsev: ''Benim müziğim, içinde yaşadığım ülkenin ve dünyanın ekolojik dengesini, tabiat olaylarını, insan ilişkilerini, hayvanlarla olan arkadaşlıklarımı ve tüm yaşanmışlıklarımı barındırıyor. Her parçada gizli bir kahramanın hikayesi var. Zaten herkes aynı müziği çalmak zorunda değil. Benim hayata bakışım başka, onun başka. Benim çaldığım tarz farklı, onun farklı. İşini saygı içinde yaptığında, notaya da değer vererek bastığında sanat oluyor... Hissettiğin şeyi yapacaksın, moda diye bir şeyin peşinden koşmayacaksın. İnandığın şeyin arkasında durup, inandığın notaya bastığın taktirde başarının gelme ihtimali daha fazla.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Ülkemizde, tüm zamanların en iyi caz müzisyenlerinden biri Kerem Görsev. Başarılarla dolu müzikal yolculuğu, dünya yıldızları ile yaptığı çalışmalar, çıkardığı albümler, notaları ve müzik üslubu bunu kanıtlar nitelikte. Durmak bilmeden üretmeye, müzik yapmaya ve çalmaya devam ediyor. Ona göre bunun bir sonu yok ve hiçbir zaman 'nihai nokta'ya ulaşamayacak. Nedenini sorduğumda, "Çünkü zaten hayat böyle" diyor Görsev... Yoğun konser programı da bir yandan devam ederken sahnesinde dinleyicilerini büyülemeye devam ediyor eşsiz notaları ve müziğiyle... Biz de bu yoğun programının ortasında 28 Kasım'da ENKA Sanat'ta vereceği büyük konser öncesi kendisiyle bir araya geldik. Hem hayata hem da müziğe dair konuştuk. İçten ve samimi yanıtları müziğinin başarısına da paraleldi elbette; o halde buyurun keyifli sohbetimize...

SORUMLULUKLARIMI MÜZİKLE YERİNE GETİRİYORUM

Kerem Bey nasılsınız, şu ara gündeminizde neler var?

Kendi müziklerimle kavga ediyorum, yeni şeyler üretmeye çalışıyorum. Filistin'deki olaylar, gündemin başında geliyor. Dünya çok sıkıntılı bir süreç yaşıyor. Ama ben o sıkıntıların dışında kalmak istiyorum, çünkü bu sıkıntılardan bıktım artık. Biraz rahatlamamız lazım ama tam tersine daha çok kaotik şeyler oluyor. Sorunsuz bir dünyada yaşamak ve müziklerimi rahat rahat yapmak istiyorum. Ben mesajımı her zaman piyano çalarak veriyorum. Müzik çalarak sorumluluklarımı yerine getiriyorum. Müzikle kendimi insanlara anlatmaya çalışıyorum. Dünyada, "Beni sokmayan yılan bin yaşasın" diyen yüzde 95'lik bir kitle var. Kafamızı deve kuşu gibi toprağın altına gömmeden; sosyo-ekonomiden Afrika'daki açlığa, Brezilya'daki orman katliamlarından dünyanın her türlü ekolojik soruna karşı farkında yaşamamız lazım. Örneğin barajlarımızda sular azalıyor. Tüm bunları düşündükçe insan geriliyor. Ben bu kadar çok gerilmek istemiyorum, müzikle kendimi rahatlatmaya çalışıyorum.

MÜZİK BİR HAYAL KURDURMA MEKANİZMASIDIR

Müzik sizin için ne demek?

Müzik benim için hayal kurdurma mekanizmasıdır. Müzik dinleyerek hayal kurarız, yapmak istediğimiz şeylerin anahtarını müzikle bulmaya çalışırız. Ben müzik dinleyerek hayal kuruyorum. Yapmak istediğim şeyleri ve hayallerimi müzik dinleyerek tetikletiyorum. İnsanların da çaldığım müziklerle hayal kurup, yapmak istedikleri şeyleri tetikletmesini istiyorum. Hayatımda hiçbir zaman boş hayal kurmadım. Bütün kurduğum hayallerin hepsini gerçekleştirdim. Palavra hayaller peşinde olan bir insan değilim. Müzik bana yapmak istediğim şeylerin anahtarını veriyor, açıyorum ve yapmaya çalışıyorum.

Peki kendi müzik tarzınızı nasıl tanımlıyor ve adlandırıyorsunuz?

Benim müziğim, içinde yaşadığım ülkenin ve dünyanın ekolojik dengesini, tabiat olaylarını, insan ilişkilerini, hayvanlarla olan arkadaşlıklarımı ve tüm yaşanmışlıklarımı barındırıyor. Her parçada gizli bir kahramanın hikayesi var. Tüm bunları Amerikan caz formları, ritim ve armoni sisteminin üzerine kendi hissettiğim müzikleri koyarak ortaya çıkarıyorum. Cazın Türk'ü, İrlanda'sı, Brezilya'sı falan yoktur. Caz yöresel, kokular ve yaşadığınız ortamların, hislerin duygularıyla birleşen bir müzik tarzıdır, nerede yaşıyorsan odur. Mesela Kuzey cazı... O yörede yaşanan karanlık, kaotik iklimin ve coğrafyanın insanlar üzerindeki etkisiyle ortaya çıkan caz müzikle, Brezilya'nın caz sambası arasında çok fark vardır. Brezilya'da plajlar, güneş, uçsuz bucaksız deniz, onların kan dolaşımı ve ruh halleri çok farklıdır... Türk cazı diye bir şey yok ama Türk motifleri olan caz müzik vardır. Bunların babası da Okay Temiz'dir. Türk enstrümanlarıyla caz yapan müzisyenler var, bunların hepsinin ayrı bir kan dolaşımı ve ayrı bir beyin yapısı söz konusu. Herkes zaten aynı müziği çalmak zorunda değil. Benim hayat bakışım başka, onun hayat bakışı başka. Benim çaldığım tarz başka, onun çaldığı tarz başka. İşini saygı içinde yaptığında, notaya da değer vererek bastığında sanat oluyor... Hissettiğin şeyi yapacaksın, moda diye bir şeyin peşinden koşmayacaksın. İnandığın şeyin arkasında durup, inandığın notaya bastığın taktirde başarının gelme ihtimali daha fazla.

ÜLKEMİZDE BİR YÜKSELİŞ SÖZ KONUSU

Sizce cazın ülkemizdeki durumu nedir?

Amerika'da binde 16, Türkiye'de bu oran çok daha düşük ama bizim gibi caz seven müzisyenler, inanarak çalan genç insanlar var. Hepsi inatla sevdiği müziğin arkasından koşuyorlar, kendi bestelerini yapıyorlar. Dolayısıyla ülkemizde de bir yükseliş söz konusu. Bir kaplumbağa hızındayız ama geriye doğru gitmiyoruz. Bizi ileri götürecek şeylerin başında caz eğitim yerlerinin olması geliyor. Caz konservatuvarların olması ve yurtdışındaki caz sanatçılarının ülkemize atölyelere gelmesi lazım.

CAZ ELİTLERİN MÜZİĞİ DEĞİLDİR

Genelde insanlar caz müziğini elitist ya da benzeri bir yere mi konumlandırıyor. Buna katılır mısınız?

Caz her yerde, her saatte dinlenebilir. Günün belli saatlerinde dinlenebilecek caz türleri de vardır. Caz elitlerin müziği değildir, caz tarlalardan çıkmış, kulüplerde var rolmüş, yaşayan bir müzik tarzıdır. Ama Türkiye'de daha çok elit ortamlarda çalındığı için elitlerin müziği gibi gösteriliyor. Sırf parası olan insanın dinlediği bir müzik tarzı değildir caz. Ben 8 sene televizyon programı ve radyo programları yaptım. Bakın şimdi radyolarda veya televizyonlarda bir tane caz programı yok. Bu bir moda işi değil. Caz, modası geçmeyecek; tavrı, davranışı, biçimi değişmeyecek bir müzik türü. İlla popüler olması veya bir getirisinin olması şart olmamalı. Evet belki az dinleyen olur ama o az dinleyen insan da entelektüel; gelişmeye aç insandır. Neden caz programları yapılmıyor televizyonlarda ve radyolarda? Bunları düşünmek lazım.

MÜZİKAL YOLCULUĞUMDAN ÇOK MUTLUYUM

Geçmişinize ve müzikal yolculuğunuza baktığınızda neler düşünüyorsunuz?

Müzikal yolculuğumla çok mutluyum. Ne düşündüysem ne hayal ettiysem ne hedeflediysem onlara yavaş yavaş ulaşıyorum. Birçok dünya starı ile prodüksiyonlar yaptım. Amerika'da da birçok albüm... Londra Filarmoni ile yaptığım Therapy albümünün de bende çok ayrı bir yeri var. Şimdilerde de yeni bir albüm yazıyorum. Her zaman emeğimin karşılığını aldım ve geceleri yattığım zaman mutlu eden şeyler oldu bunlar. Benden sonra bunların kızıma ve Türkiye Cumhuriyeti arşivinde Türkiye'yi tanıtan albümler olarak kalacağına inanıyorum. Benim hayatımda keşke yoktur. Bazen bana zarar veren şeyler de oldu, işte onlardan ders alıp tekrarlamamaya çalışıyorum. Öte yandan 20'li yaşlarda amip gibi yaşadığımı hissediyorum, tek hücreyle. Çok boş yaşamışım. Şimdiki 20'li yaşlarındaki insanlar bizden çok daha farklılar ve iyiler. Hayat tecrübesi çok önemli bir şey. 62 yaşındayım, şimdi bana desen ki "30 yaşında olmak ister misin?", hayır istemem. Bir daha istemiyorum o şeyleri yaşamak. Dersler ala ala hayatını devam ettiriyorsun, bazen çok bedeller ödüyorsun. 20 yaşında bir insan olarak; 1980 başlarındaki Türkiye'sinde, amip gibiydik... Ben 20'li yaşlarda vasıfsız bir insandım. Sonradan geliştirmeye başladım kendimi... Anne-baba kuzusu değildim, savaşçıydım hep. Savaşarak durdum hayatta. Küçük yaşta çıktım evden. Gece kulüplerinde çalıştım ayakta kalmak için. Caz müziğinin hiçbir zaman peşini bırakmadım. 1986 yılında caz çalmaya çalışmaya Kerem Görsev Trio ile başladım, ufak ufak... 88'de caz bar kuruldu, orada devam ettik. Müziğimi ilerletmeye çalıştım hep, hala da devam ediyorum. Ulaşmak istediğim nokta her zaman benden daha hızlı. Ben de onun peşinde gidiyorum...

YAPAY ZEKÂ MÜZİKTE BİR TEHDİT DEĞİL

Müzik yapmasaydınız ne yapardınız? Bir de müzikte yapay zekaya bakışınız nedir?

Hiç öyle bir şansım olmadı. 1967 yılında konservatuvara girdiğimde, rahmetli babam, Ermeni bir aileden taksitle bir duvar piyanosu almıştı. İlk oyuncağım oydu. Onunla başladı yolculuğum ve hala da devam ediyor. Ama sanırım müzik olmasaydı hayatımda arkeolog, uzay bilimci veya tarihçi olmak isterdim. Öte yandan yapay zekâ belki beynin yaptığını daha iyi yapıyor ama ruhu yok. Bu nedenle yapay zekayı bir tehdit olarak görmüyorum. İstediği kadar programlasın, ettenim ben, ruhum var. Bazen kötü çalarım bazen iyi. Yapay zekanın o şansı yok. En iyisini, en mükemmelini çalmak zorunda. Ama bazen kötülerin içinden de doğru dürüst bir şeyler çıkabilir...

HER ZAMAN KENDİ BİLDİĞİMİ YAPARIM

Türk müzik piyasasında sorunlu olarak gördüğünüz noktalar var mı?

Ben hiç kimseyle ilgilenmem. Sadece çevremdeki arkadaşlarımın yaptığı prodüksiyonlarla ilgilenirim, onlara bakarım. Tenkit etmem, yapılan bir şey tenkit edilmez. Çünkü o çok büyük zorluklar ve emekler karşılığı yapılmıştır. Kendi çalışmalarımda da prodüktörlüğümü zaten kendim yapıyorum. Bundan önceki 21 albümümde de bu böyleydi. Kendim harcadım, kendim yaptım, kendi imkanlarım dahilinde... Kızılderili atıyım ben, kimse bana eyer vuramaz. Beni yönlendiremezsin, ben her zaman kendi bildiğimi yaparım, yanlış veya doğru.

Sizce hayatınızın dönüm noktası nereydi?

Kızımın doğduğu seneyi çok seviyorum, 2000 yılıydı. O şimdi 23 yaşında, Londra'da University of Chicago'da okudu, dereceyle bitirdi, mezuniyetine gittim. Mezun olduktan 4 gün sonra Londra'dan büyük bir iş teklifi geldi ve şimdi orada yaşayıp çalışıyor. Bundan güzel bir şey var mı benim için? Kendimden var ettiğim bir insanın başarılarını hayranlıkla takip ediyorum. Öncesinde kendi isteğiyle yarı zamanlı olarak Mimar Sinan Devlet Konservatuarı'nda okudu ama sonra, "Ben piyano çalmak istemiyorum baba" dedi. Benim hayatımda manipüle etmek yok. İnsanlar ne isterse özgürce yapabilir. Kendi sorumluluğudur, ben uzaktan izlerim. Onun mutluluğu, o buna karar verdi.

CAZ VİRÜSÜ O ZAMAN İÇİME GİRDİ VE ÇIKMADI

Genç sanatçılara neler söylemek istersiniz?

Bir insan ne yapmak istiyorsa, onun arkasında inançla durmalı. Her bastığı notanın hesabını verecek karaktere sahip olmalı. Paranın kendini satın alacağı müzikleri çalmamalı, bir duruşu olmalı. İnandığı müziğin arkasında durmalı. Belki sürünecek, zorlanacak ama ondan sonra da günün birinde arzu ettiği şeylere yaklaşacak. Ama hiçbir zaman tam olarak değil... Örneğin ben kendi albümlerimi dinlemem mesela. Dinlediğimde söylenip duruyorum. Son albümüm dahil. Sorunlar görüyorum, "Yenisinde bunu yapmayacağım" diyorum ama bu sefer de başka bir şey yapıyorum. Bunlar ruhani sorunlar... Tekniği zaten her türlü yapıyorsun, önemli olan lezzet. Tüm bunlara rağmen kendimi sahnede çok iyi hissediyorum, bestelerimi çalıyorum, insanlara mesajlar veriyorum, hikayelerimi müzikle anlatıyorum... Allah'a şükür iyi ki babam beni konservatuvara vermiş, iyi ki abim Ahmet Görsev ve arkadaşları caz albümler dinletmişler bana. Bu virüs o zaman içime girdi ve bir daha da çıkmadı.

28 KASIM'DA ENKA SANAT'TA

28 Kasım'da da ENKA Sanat'ta bir konser vereceksiniz...

Enka Sanat çok sevdiğim bir mekân. Bösendorfer markalı bir piyanoları var. Enka'ya o piyano alındığı zamanın hemen ertesi haftası ben çalmıştım, sanırım 20 sene oldu. Bu konserde de quartet formatında çalacağız. Enka Sanat klasik ve caz müziğine yıllık programlarında yer vererek bu olayların gelişmesine köklü bir kurum olarak büyük destek veriyor, ben de buna çok saygı duyuyorum.