Sahi Gezi'de neler olmuştu?

Demokratik talep ise âlâsı 15 Temmuz'da bu halk tarafından verildi. Tek bir taş yerinden oynamadı, kamuya ait tek bir bina, araç tahrip edilmedi, insanların üzerinden tanklar geçti de o tanklar tepetaklak edilmedi! FETÖ'cülerin saldırılarına değil taş atmak çıplak elle karşı koydu milyonlarca sivil. Şimdi tutup ülkeyi yangın yerine çeviren bir ayaklanmanın ve Gezi kafasının ülkeyi karanlıktan aydınlığa çıkaracağını savunmak cidden çok gülünç.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

"Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür". Hele bizim gibi toplumlarda çok kolay unutulur bazı şeyler. Bir yandan iyidir de unutmak, geride bırakmak. Yeniden başlamak için gereklidir bazen öfkemizi, kızgınlığımızı, kırgınlıklarımızı yarına taşımamak. Ama her zaman değil! Her durumda değil! Öyle kırılma noktaları ve can yakıcı olaylar vardır ki iyi niyet peleriniyle üstünü örtseniz de onlar kendini hatırlatır size.

Sözü çok da dolandırmaya gerek yok. Bayramdan hemen öncesi eğer o bildiri yayınlanmasaydı üzerinden 9 yıl geçmiş, 'Sür git devam edecek değil ya bu mesele, toplumsal barış, uzlaşı vs. vs.' diyenler gibi neredeyse saflıkla sünger çekebilecektik geçmişe.

Ama neyse ki biz unutsak onlar unutmuyor. "'Biz', 'onlar' ayrımını hiç doğru bulmuyorum, toplum olarak zaten çok kutuplaştık. Bir arada yaşamanın yolunu bulmak zorundayız. Durum zannettiğin gibi değil" şeklinde açıklamalarla kendimizi ikna yoluna gitmek anlamsız.

Evet farklılıklarımızla bir arada olmak, birbirimizin değerlerine saygı göstererek ortak yaşam kurmak zorundayız. Asırlarca yaptığımız bir şey bu. Medeniyet göstergesi olarak gurur duyduğumuz bir maya birlikte yaşamak. Ne ki kendine yabancılaşanlar terör örgütlerine gösterdiği sempati ve empatiyi içinden çıktığı topluma göstermez oldular. Bu öylesine büyük bir tahammülsüzlüktü ki memleketi yangın yerine çevirme pahasına 'öteki'ni yok etmeyi göze aldılar. Sözde insanî ve vicdanî talepleri olanların terör örgütleri ile kolkola bu haklarını almak için şehri ateşe vermesi ne kadar hakça bir mücadele buna da iz'an sahipleri zaten gereken cevabı verdi.

Dedik ya unutmuyorlar. Biz de unutmadık aslına bakarsanız. Gezi Olayları sırasında duvarlara "Zulüm 1453'te başladı" yazanların niyeti bu kadar ortadayken unutanlar, başını havalara kaldırıp ıslık çalanlar için bir kez daha hatırlatalım öyleyse...

3. KÖPRÜ VE HAVALİMANINI İSTEMEDİLER

Gezi Olayları'nın üzerinden 9 yıl geçti. Gezi Parkı'nda Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında ağaçların başka yere taşınacağı gerekçesiyle bir grup tarafından 27 Mayıs 2013'te başlatılan eylem, ülke geneline yayılarak o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve hükümeti hedef aldı. Daha eylemin ilk günlerinde Gezi Olayları'nın yüzü olan Mehmet Ali Alabora 'Mesele ağaç değil hâlâ anlamadın mı?' şeklinde bir twit atarak kurgulananların 'şehir bilinci'nden kaynaklanan demokratik bir vatandaşlık tepkisi olmadığını ilan etmişti.

Taksim Meydanı ve ara sokaklarında günler boyunca bilumum terör örgütünü barikatlar kurdu, ortalığı ateşe verdi. Demokrasi havarisi medya mensupları yakılan otobüslerin önünde gurur pozları verdi. Yıllardır hayalini kurdukları 'devrim'i gerçekleştirme heveslisi 'Cihangir Esnafı' yani oyuncu, yönetmen tayfası sosyal medya üzerinden kitlelerini meydana çekti. Reklam ajansları şık sloganlar ve fotoğraf kareleri kurguladı.

Gezi Parkı'nda çadır kuran çiçek çocukları sevimli pozlar verirken basın çadırında koordinasyonu yürüten oyuncular eylemin yaygınlaşması için kendilerine destek veren gazetecilerle insanüstü bir çaba gösterdiler. Magazin basını her gün Gezi Parkı eylemlerine destek veren ünlülerin boy boy fotoğraflarını ve eyleme çağrı cümlelerini yayınladı.

Eylem dağıtılmak istenirken Gezi Parkı'ndaki çadırların yakılması olayların daha da büyümesine yol açtı. Çadırların, polisler mi zabıta mı tarafından yakıldığı tartışması mahkemelik oldu. Dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olan FETÖ firarisi Ramazan Emekli, "göstericilere ait çadırları yakmaları için zabıtalara talimat verdiği" gerekçesiyle yargılandığı davada, "görevi kötüye kullanmak ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması" suçlarından 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Olaylar sürerken İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Taksim Topçu Kışlası Projesi'nin iptali davasını kabul ederek, yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak bu karara rağmen eylemler sona erdirilmedi. Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi yaklaşık 1500 kişilik eylemci grubu tarafından basılmak istendi. Sokaklarda, meydanda çatışmalar günlerce sürdü,

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili oluşturulan 11 kişilik heyetle görüştü. Ancak Taksim Dayanışması, Gezi Parkı için başlattığı eylemleri bitirmek için el yükselterek bir dizi siyasi isteğin yanı sıra 3. Köprü, 3. Havaalanı'nın yapımının da durdurulmasını talep ettiler.

GEZİ HEVESİ BİTMİYOR

İstanbul'da başlayan ve ülke geneline yayılan olaylarda 46 kamu binası, 231 polis aracı ve 44 ambulans kullanılmaz hale geldi. Ayrıca 326 iş yeri, 201 araç tahrip edildi, 80 belediye otobüsü ve 85 otobüs durağı yakıldı. İstanbul Taksim başta olmak üzere birçok kentteki esnaf da eylem nedeniyle kepenk kapattığı için zarar gördü.

CNN International ve BBC gibi dünyaca ünlü televizyon kanallarının ne hikmetse günlerce canlı yayın yaptığı Gezi Olayları "Türkiye'de iç savaş var" algısı yaratmaya çalıştı. FETÖ ile el ele kurgulanan beyaz yakalıların devrim hayali neyse ki umdukları gibi neticelenmedi.

Gezi Parkı olaylarına ilişkin yürütülen davada Osman Kavala ve diğer isimlerin ağır cezalarla hapse mahkûm olması bu yüzden tepki ile karşılandı. Gezi Olayları'nın pazarlanmasında üstün gayret gösteren sinema ve dizi sektöründen isimleri geçen hafta bir bildiri yayınlayarak

"Gezi sürecinde nerede duruyorsak, bugün yine oradayız" cümlesiyle dik duruşlarını bir kez daha kayda geçirdiler.

Yönetmen, oyuncu ve senaristlerden oluşan 117 ismin imzaladığı bildiride

"Bundan 9 yıl önce, 2013 yılında vicdanlı insanların kentine sahip çıkmak üzere başlattığı ve ülke geneline yayılıp milyonların paylaştığı Gezi sürecinde nerede duruyorsak, bugün yine oradayız. Biz bu ülkenin sinemacıları olarak içinden çıktığımız toplumun sözü, sesi, yüzüyüz. Bu karar karşısındaki öfkemizi umuda ve cesarete çevirip ülkemizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için elimizden geleni ardımıza koymamayı bir borç; özgürce yaşanacak bir Türkiye'yi hep beraber inşa etmeyi bir görev kabul ediyoruz." şeklinde ifadeler yer verildi.

Yargının verdiği karara itirazınız varsa yeniden ve yeniden hakkınızı ararsınız. Ama 'Gezi Olayları'nı aklamaya çalışmak ve "Gezi sürecinde nerede duruyorsak, bugün yine oradayız." diyerek biat yenilemek çok başka bir şey.

Demokratik talep ise âlâsı 15 Temmuz'da bu halk tarafından verildi. Tek bir taş yerinden oynamadı, kamuya ait tek bir bina, araç tahrip edilmedi, insanların üzerinden tanklar geçti de o tanklar tepetaklak edilmedi! Orduya sızan FETÖ'cülerin saldırılarına değil taş atmak çıplak elle karşı koydu milyonlarca sivil. Şimdi tutup ülkeyi yangın yerine çeviren kurgulanmış bir ayaklanmanın ve Gezi kafasının ülkeyi karanlıktan aydınlığa çıkaracağını savunmak cidden çok gülünç. Keşke Gezi'ye destek verip sonrasında o gruptan ayrılan Yavuz Bingöl, Bülent İnal, Engin Altan Düzyatan, Gürkan Uygun gibi isimler de nerede durduklarını hatırlatan bir bildiri yayınlasa. Aynı yerde olanları gördük, biz onlardan beriyiz diyenleri de bilsek. Zira hem bildiri imzalayıp hem de TRT'den, Kültür Bakanlığı'ndan destek almaya devam edenler her devrin kazananı olmaya devam edecek.