Sadece bizi değil, çocukları da arkada bıraktı

Şair ve yazar Mevlana İdris Zengin, ardında bir dolu hüzün bırakarak asıl yurduna yürüdü. Ailesi, arkadaş ve dostları çok üzüldü ancak çocuk dünyasına çiçekler serpen şair bu kez küçük yürekleri de ölüm acısıyla tanıştırdı. Yakın dostlarından Ümmühan Atak'ın deyişiyle ''Bu gidiş, bu kez sadece bizi değil, çocukları da arkada bıraktı.''

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Geçen çarşamba günü, İkindi Namazı'ndan çok önce Eyüp Camii'nin önündeki geniş alanda toplanmaya başladı herkes. Evet herkes oradaydı. Yol arkadaşı, mesai arkadaşı, efkârını, neşesini paylaştığı, birlikte sustuğu, bir nefeslik de olsa hayatında yer ettiği herkes asıl aleme yolcu etmeye gelmişti Mevlana İdris'i. Tek başına şiirleri, kısacık cümleleri, dervişane yaşantısı ile nev-i şahsına münhasır biri olarak ne çok şey söylemiş aslında bu kalabalığa bakarken daha iyi anladım. Bunca hüznün başka bir izahı yoktu çünkü.

Şairdi Mevlana İdris Zengin. İkindi Yazıları, Diriliş, Dergah, Albatros, Geniş Zamanlar ve Gerçek Hayat gibi birçok dergi ve gazetede, şiir, hikaye ve denemeleri yayımlanan Zengin, çocuk edebiyatı alanında da çok sayıda kitap kaleme aldı. Çocuk Yayınları Danışma ve Yayın Kurulu üyeliği de yapan yazar, yazdığı çocuk kitaplarıyla 1987'de Gökyüzü Yayınları Çocuk Edebiyatı Ödülü, 1998'de Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülü aldı. "Tuhaf Adamlar" serisindeki kitapları Almanya'daki bir yayınevi tarafından 9 dünya diline çevrildi. "Asla ve Daima Nuri Pakdil" "Gül Sesleri" isimli belgeseller hazırladı.

KALBİMİZDE KOCAMAN BİR BOŞLUK

ERTUĞRUL FINDIK / YAPIMCI

Hep öyle olur. Aniden bir telefon gelir. Titrek bir ses haber verir. Sonra titreyen senin sesin olur. Öyle oldu.

'93 yılında 15 yaşımda tanımıştım. Konya'ydı. Alâeddin Tepesi'nde esintili bir yaz günüydü. Bir zarf uzattı bana. "Ne bu?" dedim. "Pasta!" dedi. "Burada açma zarfı, evde aç." Eve gidip zarfı açtım. Kitaplarıydı. Okudum masallarını. Çocuktum. Büyüdüm.

Kısa cümlelerle konuştu. Beni fark ettiğini hissettirdi bana. Böylece fark ettirdi kendini. Abim oldu. Uzun yıllar boyu abim oldu. Üstüme hakkını yükledi. Üstadım oldu. Yeri geldi sırdaşım oldu. Kısa telefon konuşmalarımız oldu. Uzun oturmalarımız, susmalarımız oldu.

Bir sürü şey.

Hastalandı. Ameliyata girmeden önce duydum sesini en son.

Boğuk bir kaç kelime. Helallik cümleleri.

Salı günü aniden bir telefon geldi. Zaten hep öyle olur. Aniden bir telefon gelir. Sonrası boşluk. Kalbimizde kocaman bir boşluk daha. Dua ile milyon anıyla yâd ile hasretle doldurmaya çırpınacağımız kocaman bir boşluk. Dolmayacak.

Çölün derdini sırtımıza bıraktı gitti. Rahmet olsun.

"NE KADAR DA AZALIYORUZ ALLAHIM"

MERVE AKBAŞ / GAZETECİ-EDİTÖR

Mevlana İdris'le yaklaşık 15-16 yıl önce Gerçek Hayat dergisinde tanıştım. Onu anlatmaya başlarken "nezaket" kelimesini kullanmak gerekiyor. Kültür, sanat, yayın dünyasında onun kadar kibar bir insanla bugüne kadar karşılaşmadım. Kendine has dili davranışlarına olduğu gibi şiirlerine, öykülerine de yansıyordu. Derginin Okmeydanı'ndaki ofisine zaman zaman geliyor, uzun süren sohbetlere dahil oluyordu. Ofisin Karagümrük'e taşınmasıyla Eski Kafa'nın açıldığı tarih birbirine çok yakındı. Bu nedenle -herhalde- ekibimiz Eski Kafa'nın ilk misafirlerindendi. Henüz masalar tam değil, menü oturmamışken bir telefonla (öyle sanıyorum Ramazan günüydü) bizi davet etmişti. O yıl her soluk almak istediğimizde Eski Kafa'da buluştuk. Tabii Atpazarı bugünkü gibi değildi. Oto tamircileri ve farklı esnaf gruplarına ev sahipliği yapıyordu. Geniş kaldırımda oturup nice mutluluğu, acıyı paylaştık. Dostumuz Muhammed Bozkurt evlendiğinde Ümmühan Atak, Gülcan Tezcan ve beni nikaha götüren yine Mevlana İdris olmuştu. Fatih'ten Sancaktepe'ye yaptığımız o yolculuk herhalde unutamayacağım en eğlenceli anılarımdan bazılarını barındırıyor.

Bazen sohbet esnasında ona sesimi duyuramadığımı hatırlıyorum. Gökyüzüne bakıp dalıp gider, belki bir düş görürdü. Belli bir zaman sonra dergideki poster sayfasının editörlüğünü ben yapmaya başladım. Genelde son gün, büyük bir heyecanla arar, göndereceği görseli nasıl yerleştireceğimizi anlatırdı. Heyecanı bile zarifti. Grafikere yaptırdığım posteri onay için ilettiğimde üzerine biraz sohbet ederdik. En yoğun, en karanlık günlerde bile yapacak bir nüktesi olurdu. Bizim sayfalarca yazı yazarak söyleyemediğimizi kendisi o posterlerde yapar, çoğu zaman gönlümüze su serperdi. Amerikan'ın Irak'ta yaptıklarına, Filistin'e, çocuklara, kaybettiklerimize ve kazanacaklarımıza dair notlar olurdu bu sayfada. Söylediklerinde dünyadan, gençlerden hep umutluydu. Ama efkarlıydı da. Fuları, yemeği, çantası ve içindeki şiirleri... Onun kaybı hepimiz için derin bir boşluk oluşturdu. Yani aynı o posterlerinden birinde söylediği gibi, "ne kadar da azalıyoruz Allahım..."

KISA VE ÖZ KELİMELERİYLE KENDİMİZİ BULURDUK

ÜMMÜHAN ATAK / GAZETECİ

90'lı yıllar henüz bitmemiş. Çömez bir muhabirdim. Yerimi arıyordum. Yani nerede çalışacağımı değil, kimlerle, nasıl, neler yapabileceğimi arıyordum. O vakitler iyi bir gazete ve dergi okuruydum. Mavikuş diye bir çocuk dergisinin çıktığından haberim oldu. Şiirlerinden tanıdığım "Mevlana İdris'in dergisi" dediler. Yeri Fatih'teydi. Düşünüyorum da; aslında çok utangaç ve ürkektim ama nasıl oluyor da kendimde birilerini ziyaret etme cesareti buluyordum, hâlâ çözemem. Mavikuş Dergisi'ni aradım. Sonrası malum; kendilerini ziyaret edenlere gösterdikleri ilgi ve nezaketten ben de alacağım kadarını aldım. O dergide yazıp çizenler benim için hep 'takip edilesi' isimler oldu. O dergi gibisi de bir daha hiç yayımlanmadı. Hiçbir çocuk dergisi, çocuklara gerçekten değer verdiklerini, çocukların oturup sohbet edilesi bireyler olduklarını, onların sanatla, şiirle, edebiyatla 'gerçekten' bağ kurabileceklerini ve hatta üretebileceklerini bu kadar güzel hissettirmedi.

Sonrasında yolumuz Gerçek Hayat Dergisi'nde kesişti. Hazırladığı kapaklar evimizin duvarlarındaydı. Arkadaşlarımızın evine gittiğimizde de karşılaştığımız manzara pek değişmezdi. Kısa ve öz kelimeleriyle kendimizi bulurduk. Onun hayatı, bizim kavrayamayacağımız bir şeyle doluydu sanki. Sessiz desen değil, neşeli desen değil, hüzünlü desen değil. Hepsinden hep vardı ama bunların hiçbiri öne çıkmıyor gibi. İki gündür zihnimde ney sesi. Dergiyi matbaaya gönderdikten sonra vakitli vakitsiz gittiğimiz Eski Kafa... Değirmen taşları... Kısa ve öz yaşadı diyebilir miyiz? Bilmiyorum. Kitapları var, raftaki yerlerine doğru bakamıyorum. Oğluma ,"Tehlikeli Bir Kipat'ın yazarı vefat etti, üzgünüz oğlum." dedim, öyle bir "Mevlana İdris mi? Ahhh!" deyişi vardı, ben demiş kadar oldum. Bu gidiş, bu kez sadece bizi değil, çocukları da arkada bıraktı.