Reyting kaygısı ile yazılan değil samimi hikâyeler lâzım

Ahu Türkpençe, ''Sadelik ve samimiyetle anlatılan gerçek sahneler de etkileyici olabilir ve sevilebilir. Sahnede ne olursa reyting artar sorusu ile yazılan hikâyeler yerine, sahneyi nasıl kurarsam seyirciyi kalbinden yakalar ve gerçekçi olabilirim sorusuyla yazılan projeler gerek bize. Ben de bu samimiyetteki işlerin peşinde olduğum için az ama öz iş yapıyorum.'' diyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Tiyatro sahnesinde, beyaz perdede ve TV ekranlarında kaliteli işlerde görmeye alışık olduğumuz Ahu Türkpençe bu hafta Akşam Cumartesi için sorularımızı yanıtladı. Bir İstanbul Masalı ile hafızalara kazanan Türkpençe, sektörün en dolu dolu isimlerinden biri... Son olarak TRT uluslararası dijital platformu Tabii'de yayınlanan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî dizisi ile farklı bir rolde izleyici karşısına çıkan Türkpençe, " Oyunculuk içeride fark etmediğim birçok farklı yönümle yüzleşmemi ve yaralarımı tedavi etmemi sağlıyor. Oyunculuğu çok ama çok seviyorum." diyor.

Türkpençe, "Dizi sayesinde bambaşka bir bağım oldu Mevlana ile ve bu beni çok mutlu ediyor. Özellikle Konya'da bulunduğum zamanlarda sürekli Mevlana ve Şems'in Türbesi'ni bol bol ziyarete gittik, çok büyülü bir atmosferi var türbelerin ve hazır olan için bambaşka kapılar açıyor gerçekten." diyor.

ÖNEMLİ OLAN YAYIN DEĞİL ROL

Dijital platformlar çok hızlı girdi hayatımıza. Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu?

Dijital platformların, özellikle hikâye ve çekim tekniği açısından bizi ileriye taşıyan bir yenilik olmasını diliyorum. Bu platformlar sayesinde eskisinden çok daha fazla proje çekiliyor ve seyirciye ulaşıyor, bu da rekabeti arttırıyor. Rekabetin artması da daha kaliteli yapımları oluşturur diye düşünüyorum. En azından temennim bu yönde.

Oyuncu olarak TV ekranı yerine dijitali mi tercih edersiniz?

Ben her ikisinin de olmasından yanayım ki oluşan rekabet sayesinde her iki kulvarda da daha kaliteli projeler oluşsun. Tercih etmem gerektiğinde ise, nerede yayınlanacağından ziyade projenin hikâyesine ve oynayacağım karaktere göre karar veriyorum.

BİR İSTANBUL MASALI'NA ÇOK ŞEY BORÇLUYUM

Birçok yapımda yer almanıza rağmen Ahu Türkpençe ismi geçtiğinde akla ilk gelen Bir İstanbul Masalı dizisi oluyor... Dizinin bu kadar yıl sonra bile hâlâ güzel sözlerle anılmasını neye bağlıyorsunuz?

Evet haklısınız ve bu beni çok mutlu ediyor. Bir İstanbul Masalı her zaman benim için çok özel bir yerde. O projede öğrendiklerim, edindiğim arkadaşlar ve bana kattığı diğer tüm güzellikler için hep sevgiyle ve mutlulukla anarım bu yapımı. Hikâyesini anlatışındaki nahiflik ve gerçekçi sahneleri ile şimdilerde gördüğümüz entrika dolu ve her sahnede bir hezeyan olsun, bol bol acı, elem, keder ve gözyaşı olsun yaklaşımından çok uzak, özel bir projeydi.

Sadelik ve samimiyetle anlatılan gerçek sahneler de etkileyici olabilir ve sevilebilir. Bunun canlı kanıtıdır Bir İstanbul Masalı... Elbette ki bunun yapılabileceğini görüp yaşadıktan sonra, ben de hep samimi ve gerçekçi hikâyelerin peşinden koştum. Arada aklım karışsa da dönüp dolaşıp geldiğim yer yine orası oldu. Bu bilinçle kabul edip oynadığım hiçbir proje beni üzmedi, o yüzden de Bir İstanbul Masalı'na çok şey borçluyum.

Dizi sektörü artık siz de takdir edersiniz ki değişti. Çok fazla yapım çıkıyor. Önceden az ama nitelikli işler izlerdik. Şimdi çoğu iş birbirinin tekrarı. Siz TV'deki yapımlarına nasıl bakıyorsunuz?

Demin konuştuğumuz şey aslında bu. Sahnede ne olursa reyting artar sorusu ile yazılan hikâyeler yerine, sahneyi nasıl kurarsam seyirciyi kalbinden yakalar ve gerçekçi olabilirim sorusuyla yazılan projeler gerek bize. Ben de bu samimiyetteki işlerin peşinde olduğum için az ama öz iş yapıyorum. Umarım bir sonraki projemi seyrederken, dediğini yapmış gerçekçi ve etkileyici işi bulmuş dersiniz.

OYUNCULUK GONDOLA BİNMEK GİBİ

İyi ki bu işin içindeyim diyor musunuz?

Oyuncu olmak çok keyifli. Evden işe oyun oynamaya gittiğimi düşününce bu beni hep gülümsetiyor ama bir yandan da karakteri derinlemesine çalıştığınızda kimsenin yaşamadığı kadar yoğun bir duygu karmaşası yaşatıyor. Yani çok yukarıda ve çok aşağıda, resmen lunaparkta gondola binmişsiniz gibi... Fakat oyunculuğun tedavi edici yanı da müthiş. İçeride fark etmediğim birçok farklı yönümle yüzleşmemi ve yaralarımı tedavi etmemi sağlıyor. Oyunculuğu çok ama çok seviyorum. Herkes bu kadar şanslı değil ne yazık ki. Çoğunlukla ne yapmak istiyorum diye düşünmeden bir meslek seçip, yıllarını orada sadece para kazanmak üzerine geçiren insanlar var. Böyle düşününce ben mesleğini aşk ile yapan o şanslı azınlıktanım.

OYUNLARIN OLDUĞU GÜN MUTLU UYANIYORUM

Tiyatroyu da konuşalım biraz. Tiyatro sahnesinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Tiyatro kendimi en güvende hissettiğim yerlerden biri. Oyunum olduğunda mutlulukla uyanıp "yaşasın bugün oyun var yine" dedirten özel bir yer. Benim için tiyatronun büyüsü seyircisinden geliyor. Kendimi güvende hissetmem de yine onların sayesinde. Oyuncu ile seyirci arasında oluşan o görünmez büyülü bağı hissetmek müthiş bir duygu. Hani anlatılmaz yaşanır dedikleri şey tam da bu. Yaşamadan bilemezsiniz, ne anlatsam da boş, onu hissetmeniz gerek. Tüm seyirciyle bir olmak, aynı şeyi aynı anda hissetmek, kimi zaman aynı anda nefesinizi tutmak, bunlar bambaşka ve iyi ki oyuncu olmuşum dedirten özel anlar. Tiyatronun bu büyüsünün sonsuz olması ve seyircisinin onu hiç yalnız bırakmaması en büyük dileğim.

Sanırım en son Patates oyunu ile seyirci karşısındaydınız. Tiyatroyu özlediniz mi?

Evet tabii ki çok özledim. İnşallah yakında yeni bir oyunla seyirci ile buluşurum.

Oyun da yazıyorsunuz aynı zamanda. Şu an yazdığınız başka oyunlar var mı?

Yazıyorum ve yazmayı çok seviyorum. Şu an da tiyatro için üzerine çalıştığım bir hikâyem var. Her yazar böyle midir yoksa ben oyuncu olduğum için mi böyle bilmiyorum ama ben yazarken önce oynuyorum sahneyi, sonra yazıya döküyorum, o yüzden de çok eğlenceli geçiyor yazım aşaması bende. Bir yandan da bol bol oyun okuyorum. Eğer kalbimden geçen gibi bir oyun bulamazsam, o zaman yazdığımı oynarım diye yedekli gidiyorum bu süreçte.

Tiyatroda aldığınız ödüller var. Ödüller bir oyuncu için önemli midir?

Ödüllerle alakalı farklı olabiliyor yorumları olabiliyor insanların. Bu genelde o ödüle yüklediğiniz anlama göre değişiyor. Ben ödülleri önemli buluyorum. Benim için verilen ödülle jüri aslında bana şunu söylemiş oluyor; "Aferin Ahu, seçtiğin yolda iyi ilerliyorsun, vazgeçme sakın ve yola devam et." Şimdi bu çok kıymetli bir söylem benim için ve beni daha güçlü ve daha cesur kılıyor, ilerlemem için teşvik ediyor. Yani verdiği manevi güç paha biçilmez, bu yüzden de önemsiyorum ödülleri.

Ahu Türkpençe'nin kendini en mutlu hissettiği yer neresi?

Hepsinin yeri çok başka ama tiyatro bambaşka...

MEVLANA İLE AYRI BİR BAĞIM OLDU

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî dizisinde gördük en son sizi. Önemli bir dönem işi ve biyografi filmi 2008 yılında da Dinle Neyden filminde izlemiştik. O film de bir tarafı ile Mevlana'ya dokunuyor. Dizi için teklif geldiğinde ne hissettiniz?

Evet haklısınız o da minik de olsa bir dokunuş yapıyor Mevlana'nın sözlerine ve anlatmaya çalıştıklarına. Ama şimdi siz hatırlatınca fark ettim ki zaman ve deneyimler cidden sizi ve bakış açınızı çok değiştiriyor. O zamanlar çok da üzerinde durmamıştım tüm bu değerli bilgilerin. Şimdi ise zamanla, hem yaş aldıkça hem de yaşadıklarımdan bilgiler oturmaya başladı bende.

Söz konusu Mevlana olunca insan ister istemez bir anlam arayışına giriyor. Mevlana işi bana teklif edildiğinde ilk hissettiğim, sanki bu iş üzerinden öğreneceğim ve deneyimleyip keşfedeceğim bambaşka bir Ahu olduğuydu. Sanki benim oyuncu olarak projeye katkımın yanında, projedeki hikâyenin de direkt bana ve hayatı anlamlandırmama katkısı olacak gibi hissettim. Kulağa çok mistik gelebilir ama bendeki hissi buydu ve tabii ki hem merak hem de heyecanla kabul ettim.

Henüz izlemeyenler için nasıl bir iş çıktı ortaya? Sizi hangi rolde izleyecek seyirci?

Ben Mevlana'nın eşi Kirra Hatun'u canlandırdım. Karakter bana oldukça yabancıydı ve gerçekten anlaması zordu benim için. Kirra Hatun'u tek bir kelimeyle anlatmam gerekirse 'beklemek' derim. Mevlana'nın anlam arayışı sırasında aklının karışması ve gerçek nedir sorusunun peşinde yaşadığı gelgitler boyunca, kurduğu düzeninden hem çevresinden hem de ailesinden uzaklaşması ve buna bir açıklama getiremediği zamanları anlatıyor hikâyemiz.

Hiçbir açıklama olmadan, Mevlana'nın aileden ve kendisinden kopmasını ve sessiz kalmasını sabırla ve anlayışla bekleyen bir kadın Kirra. Ama bu bekleyiş ne kadar sürer, niye Mevlana böyle bir dönemde hiçbir bilgisi yok, yine de beklemeyi seçiyor. Kirra Hatun'un Mevlana'ya duyduğu sevgi büyük bir güven oluşturuyor ve nedenini bilmeden bekleyecek gücü oluyor. Dediğim gibi bana çok yabancı ama bir o kadar da oynaması keyifli bir karakterdi Kirra Hatun. Umarım seyirci de en az benim kadar sever bu karakteri.

Peki dizi için öncesinde hazırlık süreci ya da okuma süreçleri oldu mu?

Elbette oldu. O dönemle ilgili farklı kaynaklardan farklı hikâyeler okuduk bol bol ve sonuçta ortaya güzel bir sentez çıktı sanırım. Dizi sayesinde bambaşka bir bağım oldu Mevlana ile ve bu beni çok mutlu ediyor. Özellikle Konya'da bulunduğum zamanlarda sürekli Mevlana ve Şems'in Türbesi'ni bol bol ziyarete gittik, çok büyülü bir atmosferi var türbelerin ve hazır olan için bambaşka kapılar açıyor gerçekten.

Genelde bu tarz biyografi ve tarihi yapımlarda eleştiriler gelir. Siz böyle bir eleştiri aldınız mı?

Evet elbette oluyor böyle eleştiriler. Bizler hikâyeye ve karakterin duygusuna o kadar kaptırıyoruz ki bazen arada fire verebiliyoruz. Sahnenin duygusu o kadar değerli ve ön plandaki ki bizim için arada gözden kaçanlar oluyor maalesef. Umarım böyle fire verdiğimiz sahneler olursa seyirci de bizim gibi önceliği sahnenin anlatmaya çalıştığı şeye ve duygusuna verir.