Resim, müzik ve edebiyat sofrada buluştu

MEHMET EMİN DEMİREZEN

emin.demirezen@aksam.com.tr

Bilgi Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü öğrencileri ünlü tablolardan ve müziklerden ilham aldılar, yemeği sanatla buluşturup fotoğrafladılar. Food-styling dersi kapsamında Santralİstanbul kampüsü, Enerji Müzesi’nde hazırlanan “Tablodan Tabağa: Gastronomi 3 Duyu Sergisi” açılışına katıldık gözlemlerimizi yazdık… 

Yemek yemeye olan ilgim artmaya başladığından beri, gideceğim yerdeki restoranları önceden araştırmaya; yediğim yemeğin içeriğini ya da nasıl pişirildiğini merak etmeye başladığımı fark ettim. Yediklerimin tatlarını güzelliği kadar, onların nasıl sunulduğundan da etkilendiğimi anladığımdan beri de yemek yapmak bir sanat mı sorusuna cevap arar oldum. Elbette bu konuda birbirinden farklı olan birçok fikir var. Kimileri, ne şekilde sunulursa sunulsun temiz ve tadı güzel bir yemeğin yeterli olduğu görüşünde. Benim de yavaş yavaş dâhil olmaya başladığım başka bir grup ise, tadı güzel ancak sunumu başarısız bir yemeğin hayal kırıklığı yarattığına inanıyor. Aklımı bir süredir kurcalayan bu düşüncelerle uğraşırken, yolum İstanbul Bilgi Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü öğrencilerinin, bölüm başkanı Yrd. Doç. Dr. Dilistan Shipman başkanlığında hazırladıkları sergiye düştü. Açıkçası bir üniversitenin gastronomi bölümünden “sergi” daveti aldığımda, bir yanlışlık olduğunu düşündüm. Çünkü gastronomi bölümünden beklentiniz, normal koşullar altında yemekli davet, ya da bir yemek kitabının lansmanı ile sınırlıdır. Ancak bu kez, gastronomi öğrencileri, müzikli dinletinin, kendi hazırladıkları atıştırmalıkların ve bir kitap tanıtımının da içinde yer aldığı bir fotoğraf sergisine davet ediyorlardı beni. 

MICHELANGELO’DAN KLIMT’E…

Sergi yolundayken yaşadığım şaşkınlık, sergi alanına girdiğimde daha da arttı. Nitekim Bilgi Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümü 4’üncü sınıf öğrencileri etkilendikleri 25 tane sanat eserini seçmiş, o eserlerin kendilerine anımsattıkları birer tane şarkı seçmiş ve bu eserleri tabağa aktarmışlar. Michelangelo’dan Klimt’e, Munch’tan Van Gogh’a birçok sanatçının eserlerini tabakta görmek beni hem heyecanlandırdı hem de millenials adını verdiğimiz neslin sanatın tüm dallarıyla harmanlanabileceği konusunda umutlandırdı. Sergi lansmanında eserleri gezmeye başlamadan evvel, bölüm öğrencilerinin tamamı, satralistanbul’daki Enerji Müzesi’ne etkileyici bir giriş yapıp sahneye çıktılar. Gitar, yan flüt, klavye ve birçok mutfak aletini enstrüman olarak kullanarak mini bir dinleti sundular. Sergiyi gezerken konuşma fırsatı bulduğum bazı öğrenciler, yaratıcılık konusunda sınırları zorlamak gerektiğini hatırlattı bana. Örneğin, Michelangelo’nun ünlü eseri “Adem’in Yaratılışı”nı tabaklandıran 4’üncü sınıf öğrencisi Simay Yayger, ilhamını ararken “Paint it Black” şarkısını dinlemiş. Aklında ilk beliren ise, tabağında ana malzemenin deniz ürünleri olmasıymış. Bugüne kadar bana hüznü hatırlatan bu şarkının, başka birine karidesi hatırlatabilmiş olması; şarkının gerçekten herkese ulaşabilmesinden mi yoksa Simay’ın yaratıcı dünyasının sınırsızlığından mı bilmiyorum. The Dark Knight Rises’ı dilerken, Mike Esparza’nın “Picasso’nun Kahramanları- Joker” eserinde, Joker’in kırgın tarafını, yenilebilir menekşe çiçeği, nar ve dereotu ile tabağa yansıtan Ece Kaki umut vadeden bir sanatçı değil midir, bilmiyorum. Ancak bu zihin açıcı sergiyi gezmenin umut doğuracağını biliyorum.