Refik Anadol: Sanat, yapay zekâyı en etik kullanma biçimi

Dijital sanat üreticisi Refik Anadol: ''Sanatımda en büyük niyetim ve derinliğe inme sebebim yeniden bakma yöntemlerini göstermek... Aksi takdirde teknolojinin insanlığa faydalı olabilme ihtimali düşük. İşte tam da bu noktada sanat, yapay zekâyı en etik kullanma biçimi.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Yapay zekâ ve dijital sanatın önde gelen temsilcilerinden biri Refik Anadol. Her çalışması dikkat çekici, ilham verici ve merak uyandırıcı. Bazı sanat üretim pratiklerinin tam aksine yaptığı şey estetik kaygıların veya vizyonun dışında müthiş bir teknik bilgi de gerektiriyor. Yapay zekâ, kodlama, algoritma... Bu alandaki teknolojilerin her detayına hâkim olmak önemli onun sanatında. Kendisi geçtiğimiz günlerde "Rumi Dreams" adlı yeni projesinin lansmanı için İstanbul'da idi. Beyoğlu Kültür Yolu Festivali kapsamında Atatürk Kültür Merkezi'nde sergilenen, Konya Büyükşehir Belediyesi yürütücülüğünde hayata geçirilen ve Mevlana'nın hayatı ve evreninden ilhamla yola çıkan proje, yapay zekânın hayat verdiği Rumi arşivlerini ışık ve hareket temelli bir görsel deneyime dönüştürüyor. Biz de sanatçıyla hem bu projeyi hem de sanat üretim pratiğini konuşmak üzere bir araya geldik. Bu sonbaharda yeni projesiyle İstanbul'a tekrar geleceğinin de müjdesini verdiği sohbetimizle baş başa bırakıyorum sizi...

BİLGİSAYARIN FİŞİ ÇEKİLSE DE O ARTIK BİR HATIRA

Nasılsınız, bir sanatçı ve üretici olarak şu ara nasıl hissediyorsunuz?

Çok heyecanlıyım ve enerjisi çok yüksek bir döneme adım attık ekip olarak. Asla yalnız değilim, harika bir ekibim var. Eşimle beraber büyük bir yolculuğun içindeyiz. İşlerimin tanınmış olması bana enerji veriyor. Ayrıca zor bir dönemden geçtiğimi de ifade etmek isterim. Şu an tanınmış veya bilinmiş olmak bu alanda harika bir heyecan ve duygu ama bir dönemde gerçekten spektrumun diğer kutbunda da var olmuş olmak enteresan bir his. Ama şu an Türkiye'de İstanbul'da genç arkadaşlarla ve bu alanda yürümek isteyen ve hayalleri olan insanlarla bir araya gelmek, her yaştan ve her kültürden insana kendimi bir şekilde ifade edebilmek benim için çok değerli ve derinden onur verici.

Yaptığınız işi dijital mi yoksa medya sanatı olarak tanımlamak mı daha doğru?

Dijital sanat çok doğru bir tanımlama. Medya sanatları bazen sınırlı kalabiliyor. Sonuçta bu bir sanat ve dijital mecrada var olan bir sanat. Aynı zamanda bilişsel. Yani bilgisayarsız olmayan bir sanat. Ama öte yandan hani diyorlar ya "Fişini çektiğiniz zaman bu eser var mı?" diye, evet olabilir çünkü o bu birinin hatırasında ve aklında bir deneyim artık.

EN BÜYÜK ÇABAM İŞLERİMDEKİ ŞEFFAFLIK

Geçmişten günümüze, üretim sürecinizde karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Sanat yüzyıllardır var olan üretme düşünce biçimi. Fakat her alanda olduğu gibi "Bilgisayarlar sanat yapabilir mi? Yapay zekâ algoritmik sanat olur mu?" gibi soruların ve benzer okların ortasında kaldım. Fakat özellikle bu son 2-3 yıl, bunun bir deneyime dönüşmesinden kaynaklı, insanlara verdiği ilham ve soruların derinliğiyle de beraber işin sadece parlak piksellerden ibaret olmadığını ifade edebildim. Benim en büyük çabam yaptığım işlerde şeffaflığı ortaya koyabilmek. Hangi eserde hangi işi hangi veriyi ve hangi algoritmayı niye nasıl kullandığımızı paylaşırım. Bu durum ne kadar kopyalarımı yaratmış olsa da bir yandan o özgünlüğü, ifadenin dürüst ve açıklığını hep korumaya çalıştım. Ve bunun da verdiği faydayla sanırım dünyanın 9 şehrinde şu an aynı anda işlerim sergileniyor. Mozart, Zaha Hadid, Gaudi, Rumi... Kültürlerin simgeleri ve dâhileriyle çalışmak muazzam bir onur. Egomuzdan uzak başka zihinleri anlamak için bir yolculuk.

O ZAMAN BANA GÜLENLER OLMUŞTU

Yıllar önce yaptığınız ya da yapmaya başladığınız dijital sanat çalışmaları aslında günümüzde hem Türkiye'de hem de dünyada yeni yeni adlandırılmaya ve idrak edilmeye başladı diye düşünüyorum, katılıyor musunuz?

Çok doğru. Bunu kabul edelim, mesela ben 2008 yılında ilk defa verinin resim olabilme ihtimalini kullandığımda çevremde bana gülenler ve "olmaz" diyenler oldu. 2011 yılında İstiklal Caddesi'nde Yapı Kredi'nin dış cephesinde ses kayıtlarından bir veri heykeli yapmıştım. 2016 yılında da Salt Galata'da Osmanlı Bankası arşivlerini yapay zekâ ile dünyada ilk defa görselleştirmiştik. Sonsuzluk Odası, 2 milyondan fazla insanın deneyimlediği bir iş oldu. Baktığınız zaman aslında işlerimin hep İstanbul'dan doğan fikirler olduğunu görebiliyoruz. Ama buradaki en büyük niyetim ve hakikaten derinliğe inme sebebim yeniden bakma yöntemleri... Aksi takdirde teknolojinin insanlığa faydalı olabilme ihtimalinin düşük olduğunu düşünüyorum. Ve sanatın, yapay zekâyı en etik kullanma biçimlerinden biri olduğunu düşünüyorum.

DERDİM TEKNOLOJİYİ OLUMLU KULLANMAK

Teknolojinin insanlığa faydası hakkında neden öyle söylediniz?

Çünkü insanlığın temelinde, DNA'sında ve geninde teknolojiden uzak bir gelecek yok. Çevremizi kaplayan yazılımlar, donanımlar, sistemler ve veri tabanları, nereye nasıl gittiğimizi ne içtiğimizi ne yediğimizi ne okuduğumuzu ve ne izlediğimizi tahmin ediyorlar. Tahmin mekanizmaları içerisinde yaşayan bir yerdeyiz. Bunun mahremiyet ve özgür iradeyle problem yaşatabileceğini tahmin etmemiz gerekiyor. Bunu yok saymadan aynı sistemlerle başka neler yapabiliriz sorusu, en büyük derdim oldu. Ama tabii zor bir soru. Bunu hayata geçirebilmek yıllar sürüyor. Aynı teknolojilerle daha negatif bir dünya yaratabilirken, daha pozitif de yapabiliriz. Aynı teknolojiyi kullanarak daha yaratıcı nasıl davranabiliriz? Ya da derini nasıl yüzeye getirebiliriz? Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu yapmak kolay değil. Ama yapılabildiği ve kamuoyuna ulaştığı zaman bir işe yaradığını hissedebiliyoruz.

ÜLKEME KARŞI DAİMA MİNNET VE BORÇLULUK DUYGUSU İÇİNDEYİM

Peki, işlerinizin doğduğunuz şehirde sergileniyor olması ne hissettiriyor size?

Her konuşmamda ve sunumumda ikinci slaytım daima bir İstanbul fotoğrafıdır. Geçmişi ve geleceği, solu sağı, siyahı beyazı, moderni çağdaşı birleştiren bir şehirde doğduğumu her zaman gururla ve onurla paylaşıyorum. İstanbul'a ve Türkiye'ye her zaman en iyi işlerimi getirmek istiyorum. Ben burada doğdum ve burası bana bir hayat verdi. Ben öğretmenlerle büyüdüm. Dolayısıyla öğrenmeyi çok küçük yaşta öğrendim. Ve öğretmenliğin en ulvi mesleklerden biri olduğunu düşünüyorum. Ailemde çok fazla öğretmen var. Ailemin belki yüzde 70'i hocalardan oluşuyor. Hatta eski soyadımız "Hocagiller" idi. Dolayısıyla geri vermek ve paylaşabilmenin bir mutluluk olduğunu dolayısıyla mutluluğun da yine paylaşabilmek olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir borç hissediyorum. Faydalı olmak ve bunu yaparken de hakkını verebilmek istiyorum. Minnet her zaman her alanda hissettiğim bir duygu. Bu nedenle bu karşılıklı bir mutluluk. Eğer tek başıma bunu öğreniyorsam ve yaşıyorsam bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.

Dünyaca ünlü sanat kurumlarında da işleriniz sergileniyor. Bunun sizdeki karşılığı nedir?

Çok muazzam bir heyecan. Çünkü ilk günden beri hayalim aynıydı. Sanatın her yaşa, her kültüre, herkese hitap edebilme, insanlığın dilini bulabilme ihtimali, Rumi de bu dillerden biri ve yolculuğumuz devam ediyor. Ve o dili bulabilmek için başımıza gelen her şeyin kıymetli olduğunu düşünüyorum. İşlerimi MoMA veya British Museum gibi büyük kurumların tanımış olması çok anlamlı, çok kıymetli. Ama bu sadece bir nokta. Daha yolculuğumuzun uzun olduğuna eminim.

"RUMİ DREAMS" DÜNYACA ÜNLÜ SANAT KURUMLARININ GÜNDEMİNDE

Dijital dünya ve teknoloji evrensel bir şey. Malzemeleri de öyle. Ancak siz içeriğe lokali ve kültürü yerleştirmeyi seviyorsunuz, yanılıyor muyum?

Bence "Rumi Dreams" buna çok iyi bir örnek. Daha yeni başladım. Çok daha fazla hayalim var. Kültürümüze ve belleğimize daha yeni yeni daha detaylı bakma şansı elde ettiğimi düşünüyorum. Çünkü bir dönem öğrenmekle geçti. Ne yaptığımı, niye yaptığımı, hangi tekniği kullandığımızı anlamakla geçti. Şimdi anladığımızı sindirme dönemi. Hangi verilerle dünyanın neresinde hangi kapsamda buluşmamız gerekiyor, örneğin şu an "Rumi Dreams" sergimizi dünyanın en az 8 noktasına götürmeyi hayal ediyoruz. Ve daha biz sormadan bile sadece sosyal medyadan görüp dünyaca ünlü kurumların bu sergiyi göstermek istiyor olması bu niyetin aslında doğru zamanda ve doğru şekilde yapıldığının kanıtı. Bu tabii biraz da içeriğinin de yani Rumi'nin de evrensel değerlere sahip olmasıyla ilgili bir şey. Ayrıca bu noktada Konya Büyükşehir Belediyesi'nin de çok değerli bir katkısı var. Çünkü elimizdeki veriler son derece kapsamlı. Yani Rumi dediğimiz zaman Mesnevi'nin 19 dilde anlaşılması ve yapay zekâ ile okunması, bir buçuk milyondan fazla imgesel bellek ve tasavvuf müziğine dair 45 saatten daha fazla veriyi kullanabilmemiz çok önemli... Bu gerçekten kültürel bir hazine ve buna ulaşabilmemiz muazzam bir heyecan.

DİJİTAL SANATIN ALZHEİMER VE DEPRESYONA İYİ GELDİĞİNİ KANITLAMAYA ÇOK YAKINIZ

Bundan sonrası için kaygınız ve hedefiniz nedir?

Günde 18 saate yakın çalışıyorum yani neredeyse uykusuz. Ve bundan inanılmaz keyif alıyorum. Birkaç noktada eksiğim olduğunu düşünüyorum. Bilimin zihnimizle olan derdini daha da derinleştirmek istiyorum. Özellikle demans ve Alzheimer gibi hatıra, bellek konusundaki problemlerimizi bu dönem daha da derinleştirmek istiyorum. Sinir bilimin insanlığın zihnimizi anlama noktasında çok önemli bir alan olduğunu düşünüyorum. Ve insanlığa bu konuda faydalı olabilmek istiyorum. Ders verdiğim California Üniversitesi'nde bu eserlerin insan zihnindeki etkilerini ölçüyoruz. Özellikle yapay zekâ ve veri alanındaki eserlerin stres, anksiyete, demans, Alzheimer ve depresyon gibi konulara iyi geldiğini kanıtlamaya çok yakınız. Bunun üzerinde 3 klinikle birlikte çalışıyoruz. Pandemi başımıza geldiği gün en çok zararını hissedeceğimiz şeyin mental yani akıl sağlığımız olduğuna emindim. Dünyayı iyileştirmek istiyorsak önce aklımızı iyileştirmek zorundayız. Benim gittiğim yolda şu an bu eserlerin insanlığa faydalı olabilme ihtimali...

SORULAR CEVAPLARDAN DAHA DEĞERLİ

İlgili alandaki genç ve yeni sanatçılara neler söylemek istersiniz?

Onlarca öğrenciye burs sağlıyorum ve onların yanındayım. Aralarında bu alanda olan da var olmayan da. Ortak noktaları bir şey üretmek veya bir şeyin parçası olmak isteyen, enerjisi ve hayali olan öğrenciler olmaları... Öte yandan muazzam bir dönemdeyiz. Bilgiye çok kolay bir şekilde ulaşabiliyoruz. Pandemi döneminde üretilen içerikler, paylaşılan kodlar ve veriler sonsuz derecede açık ve ücretsiz. Dolayısıyla herkesin yavaş yavaş eşit bir seviyeye geldiği bir döneme girdik. 6 sene önce ilk yapay zekâ algoritmalarını öğrendiğim zaman hakikaten başımdan geçenler çok zordu. Bu algoritmalarının öğrenilmesi, öğrendikten sonra anlaşılması haftalar aylar sürüyordu. Şu an aynı sistemleri, sadece basit bir ara yüzle ve bir web sitesinde dahi kullanabilir hale geldi herkes. Bunun kolaylaşıyor olmasının verdiği ayrı bir sorumluluk ve zorluk da var tabii. Herkesin bildiği bir şey olmaya başlıyor. Ama ben hala soruların cevaplardan daha önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Bu beni çok heyecanlandırıyor.