Ramazan kelimeleri

İçimizi-dışımızı inşa etmek isterken Ramazan'a, onun kavramlarına iltica etmek ihtiyacındayız. Sanatçı Ahmet Özhan ile Ramazan ayında hayatımıza giren ya da Ramazan'da anlamı derinleşen kelimeler, düşünceler üzerine konuştuk.

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

Ramazan, bir hüzün döneminde geldi bu sene. Ömür yolculuğunda fert fert yaşadığımız sınavların güçlüğü içinde geçirdiğimiz Ramazanlar da olmuştur. Fakat bu kez tecrübemiz ortak. Öyle ortak ki, ağır bir afetin hem doğrudan uğrayanı olarak etkilendik, hem de yaraları sarmak için koşanlar olarak tesirinde kaldık. Gözümüzün, gönlümüzün çevrili olduğu yerde yaşananlara bakıyoruz. Maddi, manevi kayıplarımız var. Acısını dindirmek için çalışıyoruz ama bu hem zor hem de zaman alacak. İşte böyle bir devrede girdik Ramazan kapısından; rahmet, bereket ve yürek ferahlığı umuduyla.

İçimizi-dışımızı inşa etmek isterken Ramazan'a, onun kavramlarına iltica etmek ihtiyacındayız. Bütün iklimine ve o iklimdeki kelimelere bakıyoruz. Her ay, her gün, her an içimizde bulunup bizi doğru çizgide tutması gereken şeyler aslında bunlar. Ama dağılıyoruz. İnsan olmanın sırrı ve imtihanı içindeki kişiler olarak tutunacak dal ararken bir lütuf çıkıyor karşımıza. Yeniden kulluğa, insanlığa dönebilmek için bir imkân...

Bilmediğimizi öğrenmek, bilip unuttuklarımızı hatırlamak için bu imkânın içinde rastlıyoruz kelimelere. Ramazan kelimelerine... Bu hüzün yılında kelimelerin peşine düşmüş bulduk kendimizi. Ramazan'ı fark edenlerden bir dosta sorduk; nedir Ramazan, oruç, hüzün, zekât, Kadir, teravih, Kur'an, sahur, çocuk, sevinç, müjde?

Ramazan...

On bir ayın sultanı. Sultan olmasının sebebi Cenabı Hakk'ın kullarına, inananlara Kadir Gecesi'ni, Kur'an'ı Kerim'i hediye etmiş olması. Yani varlık sebeplerini, hakikatlerini bulmayı lütfetmiş olması. Bu öz manası. Ama yaşam biçimlenmesi itibariyle de mutlaka on bir ay içerisinde insanların en büyük zevk aldıkları keyif aldıkları bir ay.

Kadir Gecesi...

Zirve. Yani kadre ermek, maksadın hâsıl olması. Donanımımızın kemâl seviyede açığa çıktığı bir gece, bir zaman, bir an. Kadre ermek hepimize nasip olsun inşallah.

Kur'an-ı Kerim...

Cenab-ı Hakk'ın bilinmek ve sevilmek muradıyla yarattığı varlık âlemindeki bütün detayları, bütün hikmetleri, bütün kudretleri, bütün güzellikleri, bütün ilimleri, her şeyi ve her şeyi bize tanıtan metin. Ama canlı Kur'an-ı Kerim âlem. Ve âlem içerisinde insan; o Kur'an-ı Kerim'in Fatiha suresidir.

Peygamber sevgisi...

O olmasaydı, bu konuştuklarımızın hiçbirini bu seviyede konuşamazdık, bilemezdik. Bize vahiyle Kur'an'ı taşıyandır. Ve kendisi buyuruyor ki "Rabbim kendi ahlakıyla ahlaklandırdı." Biz de ahlakı ancak ve ancak Efendimizden (s.a.s) tahsil edebiliriz. Bu yüzden Efendimiz (s.a.s.) olmazsa hiçbir şeyin tadı tuzu ve kıymeti olmazdı. Cenab-ı Hakk'ın lütfetmiş olduğu en büyük kazancımız.

Oruç...

Arınma. Oruç sadece belli zamanlarda yemekten içmekten ve birtakım fiillerden uzak kalmak olarak değerlendirilmemeli. Vücut azasının, varlığımızın beşeri boyutun tozundan, pasından kirinden arınmasıdır. Gözün orucu var, kulağın orucu var, dilin orucu var, burnun orucu var, kalbin orucu var, zihnin orucu var, elin ayağın orucu var... Bunları beşer boyutunun nefsaniyetinden tamamı ile azat ederek, Hakta hak olduğunun farkına varmak.

Teravih...

Teravih, orucun kendi vakitleri arasına kazandırmış olduğu bir buluşma. Feyzin bereketin, yâr ile randevuda sağlamlaştırılması. Sevgili ile kalabalıklar içerisinde, tenha buluşmak. Çünkü teravih farz değil, ama sevgili ile birliktelik, bir hasret giderme. Bir hadis-i kudsîde "Kulum bana nevâfille (farz olmayan ibadet) o kadar yaklaşır ki, gören gözü, söyleyen ağzı, yürüyen ayağı, tutan eli ben olurum." Buyruluyor. İşte teravih onlar içersinde bir Kaşıkçı Elması'dır.

Zekât...

Zaten bizim olmayan, bizim cebimizde sahibine verilmek üzere emaneten bulunan bir miktardır, bir değerdir zekât. Yani onu vermek övünülecek bir şey değildir. Zaten senin değildi ki, niye övünüyorsun? Ayrıca benim şöyle bir görüşüm var. Zekât bir yıl boyunca insanların yararlanmasından saklanan paranın, değerin cezasıdır. Çünkü bir sene geçmediyse üstünden ve o miktar o değer piyasada dolaşıyorsa, insanların imkânına, hayatı kolaylaştırmalarına kullanım sahasındaysa, zekât icabet etmiyor. Üzerinden bir sene geçen âtıl değerin kırkta biri kadar cezası kesiliyor, biz de buna ibadet diyoruz.

Âdet ve İbâdet...

Efendim şöyle söyleyeyim; âdeti ve ritüeli olmayan bilgi insana çok fazla zevk vermez. Ramazan baştan aşağı bir olaydır, bir ritüeldir. İftarıyla, pidesiyle, sahuruyla, teravihiyle, misafirliğe gitmekle, misafir kabul etmekle bir cûş-u huruştur. İslam yaşantısının belki de hep olması gereken şeklini, senede bir ay kuvvetle tadıyoruz. Cenab-ı Hakk'ın af ve mağfiretinin de cûş u hurûşa gelmesi, yani bizleri onca günahımızın, onca beşeri bataklığa batmışlığımızın karalığına, tozuna, kirine, pasına bakmadan teveccüh etmesi de vardır. Ramazan'ın bizleri bu derece neş'eyâb etmesi, bütün bu algının en üst noktaya geldiği ve cumhuren yaşandığı bir ay olmak itibarıyla her merasimiyle muhteşemdir.

Sahur ve Çocuk...

Çok gizemli bir saat, gizemli bir vakit. Hiç alışık olunmayan saatte sofra kurulmuş ve büyükler ayakta. Benim zamanımda radyodan bir Kur'an-ı Kerim sesi bulmaya çalışırdı babacığım. Araplardan bir şeye denk gelecek diye... Şimdi Allah'a şükür sayamayacağım kadar kanallarda, özellikle sahur programları çok rayiçte. Efendim o saatlerde televizyonun açık olması, sofranın kurulması insanların ayakta olması ve hatta benim çocukluğumda davulcunun geçmesi, çocuk için çok önemli ve hayret verici bir değişiklikti hayatın rutininin ötesinde.

Tefekkür...

Ramazan 12 ayın atölye zamanı. Oruç ile bütün vücudumuzun beşeri haz ve bağımlılıklarından uzak tutulması ile beraber ruhi ve psikolojik olarak da daha dingin olmamızı sağlayan, aşırı proteinle birtakım dürtülerden uzak kalarak beynin daha çok enerjiyi harcama imkânı bularak, zihnin daha parlak olmasını sağlıyor. Kimse oruçtan dolayı kafam kazan gibi falan demesin; o aç kalıyor oruç tutmuyor. Oruçlu insan mutlaka çok daha zekidir. Cenabı Hakk'ın tavsiye ettiği hiçbir davranış biçimi insanı daha aşağı çekmez, daha yukarı taşır. Oruçlu iken tefekkür çok daha netice verir. Oruçlu iken namazda huşû çok daha güzel olur. Cenab-ı Hakk kuluna bir şeyi hele hele farz ettiyse, olmazsa olmaz derecede onun faydasınadır, yararınadır. O yüzden yerine hiçbir şeyin konulamayacağı bir güzelliktir.

Hüzün...

Hüzün beşeri boyutta değerlendirilecek olursa, olabilir. Bir kere Allah dostları için hüzün yoktur. Ayet "Onlar için korku, onlar için hayıflanmak, onlar için mahzun olmak yoktur." diyor. Allah'la dost olan, her şeyin Allah'ın hikmeti tarafından açığa çıkarıldığından emin olduğundan hüzünlenmez. Hüzün çok beşeri bir psikolojidir ama biz beşer olduğumuz için hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir gönlümüzün kıyısına vurur... Bu insana yakışır, bunu yok saymıyoruz. Ama orada kalmanın âlemi yok.

Müjde...

Ramazan'ın müjdesi tahliye olmaktır, esaretten kurtulmaktır, kadre ermektir. Cennet-i cemâl'e kavuşmaktır, varlığınızın sebebinin hikmetine varmanızdır. Ve "ötekisiz" bir görüşle vahdete ermenizdir. Kavganın bitmesidir. Sevginin, aşkın cûş u hurûşa gelmesidir. Ramazan öyle bir kaynaktır.

Musiki...

Musiki hayatımızın doğumdan ölüme kadar her parçasında olan Cenabı Hakk'ın bir lûtfudur. Doğarız; kulağımıza musikî ile kamet edilir, ezan okunur, adımız konulur. Kur'an okunur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) "Güzel sesle ziynetlendiriniz" buyuruyor. Orada musikî kastediliyor. Ve uzatmayayım, en son mezarınızın başında da Kur'an'ı Azimüşşân okunur. Onun için hayatın her noktasında musikî vardır; velev ki Allah için olsun, nefis için olmasın.