Psikolojinizi dua terapi ile koruyun

Biz duanın, tasavvufun ve ibadetlerin tasavvufî, psikolojik ve terapik etkilerini sağlıklı bir şekilde anlatıp yaşatamazsak ve bu anlamda insanların hayatına dokunamazsak -insan kalbi ve bilinci boşluk kabul etmediği için- insanlar, başka inanma biçimlerine yönelebilirler.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Salgının yaşattığı psikolojik tahribat insanları inanca daha çok yöneltti. Ancak kaygılarımızı gidermek için yöneldiğimiz özellikle sosyal medya üzerindeki ‘inanç’ ritüelleri bize şifa olmaktan çok uzak. “İtikadi temeli olmayan birtakım reçeteler, insanın içindeki boşluğu dolduramaz, olsa olsa bu boşluğa sebep olan duygusal ve fiziksel nedenleri baskılar.” diyen Doç.Dr. Esma Sayın Dua Terapisi, Tasavvuf Terapisi ve Namaz Terapisi adlı kitaplarında manevi ve psikolojik gelişimde izlenmesi gereken en sağlıklı yollara işaret ediyor. Doç. Sayın’a terapi gibi ibadetlerin neler olduğunu sorduk.

Pandeminin psikolojik etkileri ile baş etmekte inanç nasıl bir fayda sağlar?

Pandemi sürecinde insanlar, evde kaldıkları için bu durumun kendilerini psikolojik baskı altında tuttuğunu ifade ediyorlar. Evde kalan ve bu durumu psikolojik baskı sebebi olarak kabul eden kişileri Allah’la baş başa kalma bilinci olan zühd ve uzlet anlayışına yönlendirdiğimizde onların manevî gelişimi bu durumdan olumlu anlamda etkilenecektir. İnsanların bazısı da bu durumun kendi hürriyetlerini kısıtladığını ifade ediyorlar. Durumlarından şikâyetçi olan bireyleri, durumlarına şükretme ve kendisine verilen nimetlere dikkat çekerek ellerindeki nimetlerle memnun olma bilinci olan kanaat anlayışına yönlendirmek, ruh sağlığı ve huzuru açısından çok önemli. Bazı bireyler de bu hastalığın hayatlarını olumsuz etkilediğini ve Covid 19’un dünya insanlarının başına neden geldiğini anlamadıklarını ifade ediyorlar. Hastalığın hikmetini sorgulayan insanları, başımıza gelen her sıkıntının bir hayrının var olduğunu ve her zorluktan sonra biri dünyada diğeri ahirette iki kolaylığın olduğunu anlatan hikmet bilincine yönlendirmek gerekir. Aynı zamanda onları, tasavvuftaki Allah’a güven ve teslimiyet anlayışına yönlendirmek, sıkıntılarla hem ruhsal hem de psikolojik anlamda başa çıkmada son derece önemlidir.

Salgının olumsuz psikolojik etkilerinden ilk olarak sığınma ve korunma dualarıyla daha sonra şifa dualarıyla Allah’a sığınarak hem ruhsal hem de psikolojik olarak huzura kavuşabiliriz.

Son dönemlerde kaygı ve korkuların da artmasıyla sosyal medyada insanların inanma ihtiyacını karşılamaya dönük itikadi temeli olmayan bir takım reçeteler sunanlar var. Böyle bir ortamda inançtan sapmalar yaşamamak için nasıl bir yol izlenmeli?

İtikadi temeli olmayan birtakım reçeteler, insanın içindeki boşluğu dolduramaz, olsa olsa bu boşluğa sebep olan duygusal ve fiziksel nedenleri baskılar. Ben, dua, namaz ve tasavvuf gibi manevî kaynaklı terapi modellerinin insanın içindeki boşlukları doldurabileceği düşüncesindeyim. Mesela tasavvuf, kalbi Allah’a bağlama sanatıdır; insan-hayat ve dünyaya ilişkin kavrayışımızın derinleşmesinde bize çok önemli imkânlar sağlar. Tasavvufî anlayış, varoluşsal ve kalıcı değerlerin ne olduğunu anlamanın ve kendimizi keşfetmenin son derece önemli bir yoludur. Kendini keşfeden insan, tasavvuf sayesinde ‘Kendini’ ve ‘Rabbini’ tanır. Bu farkındalık tasavvufun ruhları tedavi ve terapi edici yönünü ortaya koyar.

Namaz ibadeti, psikolojik terapik ve karakteri geliştiren etkileri olan bir ibadettir. İnsan, varoluş sorununu kendi başına çözmek zorunda olan ve bu sorundan kaçamayan tek canlıdır. Mesela namazdaki kıyam duruşu, sadece ayakta ve huzurda durma hareketi değildir. Aksine kıyam duruşu, ‘kimlik bilinci’ kazanmanın bir yoludur.

İşte dua, namaz, ibadet ve tasavvufî anlayış, bizim Allah Teâlâ ile yalnız ve baş başa kalmamızı sağlar. Böylece onların terapik etkileri, huzuru ve mutluluğu O’nun isim ve sıfatlarıyla bütünleşerek yakalayacağımızı bize öğretir. Bu noktada dua, namaz ve tasavvufun terapik etkileri, dünya içerisindeki yalancı hırsların ve maddenin esaretinden bizi kurtarır.

Güçlü ruhsal ve psikolojik etkileriyle bir terapi biçimi olan dua da Allah’a tam bağlılık ve egodan özgürlüktür. Dua, bazen Allah’ın rahmet kapısını ısrarla çalma; bazen de tevazu ve nezaketle bekleme özgürlüğüdür. Böylece dua; sığınma, korunma, şifa, bağışlanma ve ruhsal sağlık isteğiyle Allah’la kurulan en sarsılmaz bağdır.

Tasavvuf, dua ve namaza ‘terapi’ kavramıyla yaklaşmanızın nedeni nedir?

Ben terapiden; insanın Allah’la ihlâslı, samimi bir ilişki kurarak O’na yakınlaşmasını, bu yolculukta aldığı mertebelerle kendini, varoluşunu tanımasını, tanıdıkça da iyileşmesini anlıyorum. Dolayısıyla kaynağı Allah olmayan bir mistisizmin kişilere hakiki anlamda terapi sağlayacağını düşünmüyorum. Aynı mantıkla kaynağı, yakarılanı Allah olmayan bir duanın da ‘cansız’ sözcüklerden oluşan bir anlamdan öteye geçemeyeceğine inanıyorum. Modern dünyada biz, mutluluğu ve huzuru Allah’a övgümüzü sunarak, O’nu güzel isim ve sıfatlarıyla anarak ve O’nu yücelterek namazın terapik etkileriyle fark edebiliriz.

Bu manada birey, kıyamda, Allah’ın huzuruna insan olarak çıkan, daha sonra da inanan ve O’na tam manasıyla teslim olarak boyun eğen özgün bir kişi, kendisine değer verilen, Yaratıcının huzurunda kabule cevap vermesi beklenen şahsiyet sahibi, özgün bir benlik olarak ayakta durabilen tek canlıdır. Allah’ın huzuruna değer verilen özgün bir benlikle insan olmasının bilincinde çıkan birey, neden yaratıldığına dair sorularına; hayatın anlam ve amacına dair sorularına cevap bulmaya başlar. Bu cevap buluşlar, hayatına anlam ve amaç kazandırır.

Dua, Allah ile kul arasındaki en ‘özel’ alandır. Herkesten sakladığımız en gizli istek ve acılarımızı Allah’la paylaşma özgürlüğüdür. Dua anı, Allah’ın isim ve sıfatlarıyla bütünleşip, O’na hapsolduğumuz anda kullukta özgürleşmeyi yakaladığımız andır. Duanın bütün bu özelikleri onun ruhsal ve psikolojik sağlık üzerindeki etkisini ortaya koyar. Biz duanın, tasavvufun ve ibadetlerin tasavvufî, psikolojik ve terapik etkilerini sağlıklı bir şekilde anlatıp yaşatamazsak ve bu anlamda insanların hayatına dokunamazsak -insan kalbi ve bilinci boşluk kabul etmediği için- insanlar, başka inanma biçimlerine yönelebilirler.