Prof. Dr. Saim Akçıl: Şeflik, bageti eline alıp sahneye çıkmakla olmuyor

Dünyanın dört bir yanında solist, baş kemancı ve orkestra yöneticisi olarak konserler vermiş usta müzisyen Prof. Dr. Saim Akçıl bu hafta Akşam Cumartesi'nin konuğu olarak sorularımızı yanıtladı: ''İcracılık başka, şeflik başka bir şey. Şefliğin de ayrı güçlükleri var fakat bazı kimseler bir enstrümanı hakkıyla çalacak beceriye sahip olmadığı için genelde şefliğe yöneliyor. Ben onlardan olmadım, baş kemancı ve solist olarak bir hayli görevde bulundum ancak sol elimde yaşadığım bir sağlık sorunundan dolayı keman çalamaz hale geldim ve bırakıp şefliğe yöneldim. Ancak şeflik de bageti eline alıp sahneye çıkmakla olmuyor. Bu nedenle İstanbul, Romanya ve Kiev'de şeflik eğitimi aldım.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Japonya'dan Eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerine, Avrupa'dan Amerika'ya kadar dünyanın dört bir yanında solist ve baş kemancı olarak konserler vermiş, orkestralar yönetmiş usta bir isim Prof. Dr. Saim Akçıl. Bu alanda sanatçı yetiştiren bir eğitimci aynı zamanda. Hafız babasının gazetede gördüğü konservatuvar okulu ilanıyla başlayan müzik yolculuğunda 65 yılı geride bıraktı. Önce baş kemancı ve solist olarak yetiştiriyor kendini, ardından da orkestra şefliğine yöneliyor. Geldiği noktada yetiştirdiği yüzlerce sanat öğrencisi, verdiği yüzlerce konserin derin hazzı ve bu alana sunduğu katkıların tarifsiz gururunu yaşıyor. Biz de kendisiyle hocası olduğu Haliç Üniversitesi'nde bir araya gelerek keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Müziğe ve hayatına dair konuştuk...

SAVAŞLAR İNSANLIĞA HİÇ YAKIŞMIYOR

Nasılsınız, şu ara hayata ve gündeme dair neler düşünüyorsunuz?

Yaşamaya devam ediyorum ama dünyanın şu an içinde bulunduğu durum elbette hoş değil. Savaşlar, çatışmalar; insanlığa hiç yakışmıyor. Biz de sanatçılar olarak bundan çok etkileniyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor. İnşallah düzelir. İnsanlar bu yüzyılda neden hâlâ birbirlerini öldürüyor anlamak gerçekten güç. Şimdi de İsrail-Filistin... 20 binden fazla kişi öldü ve bunların da büyük bir kısmı kadınlar ve çocuklar. Bunun son bulmasını istiyorum.

MÜZİK YAŞAMIN TA KENDİSİ

Müzik sizin için ne demek?

Müzik bana göre yaşamın ta kendisi. Müziksiz bir yaşam düşünemiyorum. Çünkü dikkat ederseniz her şeyde müzik vardır. Tiyatroda, operada, sinemada... Bunları müziksiz düşünebiliyor musunuz? Müzik insanın vazgeçemeyeceği, doğasında olan ve tabiatta bulunan bir olay. Bu nedenle müzisyen olduğuma şükrediyorum. Müzisyen olmasaydım o büyük bestecileri nasıl tanırdım? Usta müzisyenlerden sonra doğmuş olmayı önemli bir şans olarak görüyorum.

HER ÇOCUK BİR ENSTRÜMAN ÖĞRENMELİ

Müzik iyileştirir sözüne katılıyor musunuz? Siz hangi müzisyenleri ve müzik tarzlarını seviyorsunuz?

Evet katılıyorum çünkü müzik insanın ruhunu okşayan ve zenginleştiren bir şey. Bence her küçük çocuk müzikle ilgilenmeli, en az bir enstrüman öğrenmeli. Bu nedenle her aileye tavsiye ediyorum çocuklarına bir enstrüman çalmayı öğretmelerini. Siz bir müzik aleti çalmayı parayla satın alamazsınız. Enstrüman öğrenmek çaba ister. Ben Barok, klasik ve romantik müziği severim. Bunlarsız yapamam. Örneğin Çaykovski benim vazgeçemeyeceğim bir bestecidir. Beni çok etkiledi. Türk bestecilerimizden de Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin ve Cemal Reşit Rey benim için çok önemliler. Ulusal ve evrensel çok sesli müziği seviyorum ve değerli buluyorum. Elimden geldiği kadar da icra etmeye çalışıyorum. Orkestra şefliği yaptığım için de bu bestecilerin eserlerini de sık sık yönetiyorum.

HER ŞEYİ BIRAKIP YURDA DÖNMEYİ TERCİH ETTİM

Borusan ve Tekfen gibi orkestraları, birçok üniversitede de çeşitli müzik toplulukları kurdunuz. Bunları yaparken motivasyonunuz neydi?

Yüksek okulu Almanya'da bitirdim. Köln Devlet Yüksek Müzik Okulu'nda eğitimimi tamamladım. Almanya'da Bodensee Senfoni Orkestrası'nı başkemancılığını yaptım. Hollanda'da da 5 sene Frysk Orkestrası'nın başkemancılığını üstlendim, Milano'da birinci kemancılık yaptım. Bu dönemlerde oda orkestralarıyla da çok çalıştım ve bir hayli turneler yaptık. 1981 yılında Hollanda'da baş kemancı iken yurda dönmeye karar verdim. Kesin dönüş kararı aldım fakat o yıl bir de Hollanda'da 13 parçadan oluşan bir 'long play' plak çıkardım. Bu plak o yıl Hollanda'da en çok satılan plak oldu. Hatta orkestradan ayrılma dilekçemi verdiğim zaman orkestranın genel müdürü dilekçemi yırttı, "Şaka yapıyorsun" dedi. Çünkü Hollanda'da çok iyi durumdaydım. Fakat ben tekrar dilekçe verdim ve kesin olarak yurda döndüm. Döndükten sonra Türkiye'de oda ve özel orkestraların olmadığını fark ettim. Koskoca bir toplumun böyle bir boşluğu nasıl olabilir diye düşündüm ve orkestralar kurmaya başladım. Borusan bunlardan biridir. O zaman Borusan Oda Orkestrası olarak kurdum. 5 yıl yönettim ve 4 tane de tanınmış sanatçılarımızın solist olarak katıldığı CD çıkardım. Beş yılın sonunda da Tekfen Filarmoni Orkestrası'nı kurdum. Ama o zaman Karadeniz Oda Orkestrası olarak kuruldu. Bu orkestrada 23 ülkeden sanatçılar yer alıyordu. Ünü ve katılımcıları Karadeniz dışına da yayılınca Nihat Bey'e "Bunun adı Tekfen Filarmoni Orkestrası" olsun dedim. O da kabul etti. Bu orkestrayı 20 yıl yönettim. Japonya'dan Avrupa'ya kadar birçok konserler verdik. Kısa bir süre önce Nihat Bey'in ölüm yıldönümünden ötürü onun hatırasına verilen konsere davet edildim, seyirciler arasındaydım. Hatta sahneye de davet edip bir parçayı yönetmemi istediler ben de Nihavend Longa'yı yönettim. Üniversitelerde de orkestralar kurdum. Bunlardan en önemlisi Haliç Üniversitesi'nde kurduğum oda orkestrasıdır. Bu orkestra ile de birçok konser verdik, üniversitenin kutlama törenlerinde çaldık fakat araya pandemi girdi ve birçok şey aksadı. 19 Mayıs Gençlik Orkestrası'nı, Nişantaşı Üniversitesi Orkestrası'nı ve Mülkiyeliler Birliği Topluluğu'nu da yine ben kurdum. Türkiye'ye dönüşümün önemli olaylarından bir tanesi de bu özel orkestraları kurmuş olmam diye düşünüyorum. Buna öncülük etmekten kıvanç duyuyorum.

MAALESEF KEMANI BIRAKMAK ZORUNDA KALDIM

Orkestra yönetmek, müzik yapmak, sahnede olmak size kendinizi nasıl hissettiriyor?

İcracılık başka bir şey, şeflik başka bir şey. Şefliğin de ayrı güçlükleri var fakat bazı kimseler bir enstrümanı hakkıyla solist olacak nitelikte beceremediği için genelde şefliğe dönüyor. Ben bunlardan olmadım çünkü baş kemancı ve solist olarak bir hayli görevde bulundum, maalesef uzun seneler önce sol elimde yaşadığım bir sağlık sorunundan dolayı kemanı çalamaz hale geldim ve bırakmak zorunda kaldım. Elbette çok büyük üzüntü yaşadım. Bu üzüntümü hocalığa kendimi vererek ve şeflik yaparak unutmaya çalıştım. Ancak bageti alıp eline sahneye çıkmakla olmuyor şeflik. İstanbul, Romanya ve Kiev'de Çaykovski Müzik Akademisi'nde eğitimler aldım. Şeflik öyle "Öğrendim bitti tamam ben şef oldum" diyebileceğiniz bir alan değil. Öğrenmenin sonu yok, ayrıca bir senfoniyi yönetirken duyulan haz da çok bambaşka bir şey.

Elinizdeki sorunun ardından yıllarca çaldığınız kemanı bıraktınız. O an neler düşündünüz?

Kemanı çalamaz hale geldiğimde tabii çok üzüldüm, kahroldum. Kendimi şefliğe ve hocalığa adamasaydım bunun sonu kötü olabilirdi. İntihara kadar gidebilirdim. Düşünün 50 sene keman çalmışsınız, kemanı o kadar çok seviyorsunuz ama bir gün çalamaz hale geliyorsunuz. Şeflik ve hocalığa yönelerek bu durumu yenmeyi başardım.

BABAMA MİNNETTARIM

Çocukluğunuzda müziğe olan ilginiz nasıldı?

İlkokulu Biga'nın Dimetoka köyünde okudum. Orada doğdum. Babam köyün hafızıydı, ben hafız oğluyum. Küçükken sesim güzeldi, şarkı söylerdim. Radyo yeni çıkmıştı o zaman, biz de almıştık, şarkılar dinleyip ezberliyordum. Evde yaşlı bir anneanne vardı, Ayşe Nine. O rahatsız oluyordu. Ben de yollarda şarkı söylüyordum. Örneğin bakkala giderken. Ama mesafe kısaydı ve en sevdiğim şarkıları söyleyemeden eve dönüyordum. Ben de çocukluk aklıyla bakkaldan en önemli alacağımı şeyi bilerek unutuyordum, sonra tekrar bakkala gönderiliyordum ve yolda geri kalan şeyleri söylüyordum. Babam bir gün gazetede konservatuvar ilanını görmüş. Bana gösterip "Bak sana göre şarkıcı okulu varmış" dedi. Ben de tutturdum şarkıcı olacağım diye. Okul İstanbul'daydı. Babamın beni bu okula göndereceğini duyanlar babama "Yahu sen hafızsın, oğlunu nasıl şarkıcı okuluna gönderirsin?" demişler. Hiç unutmuyorum babam da onlara "Ben Cumhuriyet hafızıyım, siz anlamazsınız, işime karışmayın" diye cevap vermiş. Babamın bu tutumu sayesinde konservatuvar sınavına götürdüler beni. İstanbul Belediye Konservatuvarı yatılı kısmını kazandım. Babam beni okula bıraktı ve gitti. Mutluluktan uçuyordum, Ahmet Üstün gibi biri olacağım diye düşünüyordum. Bir gün gelip ellerimizi kontrol ettiler. Bana "Sen kemana" dediler. Ekrem Zeki Ün, keman öğretmeniydi okulda. Beni onun yanına verdiler. "Hani şarkı?" diye sordum. "Ne şarkısı" diye sordu Ekrem Hoca, "Burada şarkı falan yok. Burası klasik müzik okulu" dedi. Başımdan kaynar sular döküldü o an. Babama mektup yazdım, gelin beni alın, burası yanlış okul diye. Ne gelen oldu ne de giden... Mecburen keman öğrenmeye başladım. İki sene sonra bir iş insanı okula bir keman hediye etti, "Bunu sizin takdir edeceğiniz bir öğrenciye hediye olarak verin" diye. Okul da beni layık gördü, tören yapılmıştı. Ertesi gün Vatan, TAN ve Cumhuriyet gazetelerinde resmimi basmışlardı. Çok şaşırmıştım, meğer başarılıymışım kemanda ve piyanoda. Konservatuvardan 9 sene sonra mezun oldum. Babama çok minnettarım mekânı cennet olsun, onun sayesinde buralara geldim.

ÜLKE SORUNLARIYLA İLGİLENMEK HERKESİN GÖREVİ

65 yılı geride bıraktınız müzikal yolculuğunuzda. Şöyle bir dönüp baktığınızda ne geçiyor aklınızdan?

Yetiştirdiğim öğrenciler ve onlarla verdiğim konserler geliyor aklıma. Yetiştirdiğim öğrenciler bugün dünyanın dört kıtasında. Onlarla iftihar ediyorum. Verdiğim konserler dışında yazı yazmayı da çok seviyorum. Bazı yazılarım da gazetelerde yayınlandı. Düşünmeyi, felsefeyi ve edebiyatı çok seviyorum. Kitap ve gazete okumayı da. Ülkenin problemleri ve sorunlarından uzak kalmamayı tercih ediyorum. Çünkü herkesin görevidir ülke sorunlarıyla ilgilenmek.

Bir usta olarak genç sanatçılara neler söylemek istersiniz?

Mutlaka bir enstrüman çalmalılar. Onlara ulusal ve evrensel çok sesli müziği dinlemelerini, anlamaya ve öğrenmeye çalışmalarını tavsiye ederim. Bakın müziğin çeşitleri olabilir. Bütün türlere saygım var. Kendi sahasında başarılı olmuş herkesi takdir ederim. Müziğin diğer dallarına negatif bir açıdan bakmam. Bu nedenle ne çalarlarsa çalsınlar, hangi tür müzik yaparlarsa yapsınlar; onda ileriye gitmeye ve başarılı olmaya odaklanmalılar. Çünkü o zaman kendilerini tatmin, dinleyicilerini de memnun ederler.