Prof. Dr. Özcan Hıdır: Bu tür krizleri fırsata çevirebilmeliyiz

''11 Eylül olayı olmak üzere Batı'daki pek çok İslam karşıtı olay sonrasında, paradoks gibi dursa da, İslam'a, Kur'an'a ilginin de arttığını biliyoruz. Öyleyse bu tür krizleri imkâna-fırsata çevirecek kalıcı tedbirler üzerinde zihin yormamız şarttır.''

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

Danimarka asıllı ırkçı-İslam karşıtı aşırı sağcı saldırgan (Paludan) Stockholm'deki Türkiye Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim yaktı. Olayın seyrini, yani "ne olduğunu" haber bültenleri söylüyor. Biz "neden" ve "niçin"i için konunun uzmanına, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Özcan Hıdır'a sorduk. Hıdır'a göre olay yeni ise de, kökeni itibarıyla durum eski. Siyasi ve kültürel olarak masajları iyi okumak, krizin içinden imkân çıkarabilir; "Zira Batı'nın dünyaya ve insanlığa sözü tükenmiş; Müslümanlar ise söyleyecekleri sözü aramaktadır."

Saldırgan ne yaptı, nasıl açıkladı, nasıl savunuyor?

Irkçı-İslam karşıtı İsveç eylemcisinin ne yaptığı, nasıl savunduğundan ziyade bu eylemin sebep ve sonuçları ile bu eylemi çok kolay engelleyebilecekken bunu yapmayan İsveç hükümeti veya derin devletinin ne yaptığı, yapmaya çalıştığı veyahut da Paludan'a bunu yaptırtanların ne hedeflediği çok daha önemli kanaatimce. Batı'daki benzer eylemlerde olduğu gibi, bu eylemde de "kukla"ya (piyona) değil de "kuklacı"ya bakmak gerek.

Saldırı "münferit hadise" mi? Bir çeşit geleneğin uzantısı mı? Kökeninde ne var?

Hiçbir surette münferit değil. Arkasında ücret ödeyerek onu teşvik eden İslam karşıtı-ırkçı Chang Frick adlı bir gazeteci var görünürde. Ayrıca bu tür eylemler polis-istihbarat veyahut da başka kanallardan destek görmezse kolayca yapılamaz.

Kaldıki tarihten bu yana süregelen ve Islam and the West kitabının yazarı Norman Daniel'in de ifadesiyle nesilden nesle aktarılan İslam-Müslüman, Kur'an ve Hz. Peygamber karşıtı negatif mirasın modern versiyonu. İslamofobi 2.0 olarak yayımlanan son kitabımda "yeni nesil İslamofobi" diye nitelediğim bir aşamadır. Bu bağlamda İslamofobinin de artık psikolojinin konusu olan "fobi" olmaktan çıkıp karşıtlığa-düşmanlığa, düşmanlığın da ırkçılık-kültürel ırkçılık ve İslam-Müslüman nefretine dönüştüğü bir dönemdir.

İfade özgürlüğü ile nefret söylemi arasındaki çizgi hakikaten bu kadar belirsiz mi?

Avrupa-Batı'da Müslümanlar söz konusu olunca "evet, belirsiz". Ancak Holokost-Yahudiler, Hıristiyanlar veyahut da Hümanistler (deist, ateist, agnostik, nihilist, apateist) denen dinden uzak gruplara yönelik ise belirsiz değil. Hıristiyanlara yönelik görünürde koruyucu yasalar yoksa da güçlü kurumları olması sebebiyle buna cesaret pek edilemez.

İsveç hükûmeti Kuran yakma provakasyonunu tasvip etmese de İsveç'teki sözde ifade özgürlüğü nedeniyle böyle bir eyleme izin verildiğini açıkladı. Hâlbuki birçok örneğin ispatladığı gibi sınırsız ifade özgürlüğü bir safsatadan ibaret. Mesela Holokost ve anti-semitizm, haklı bir şekilde ifade özgürlüğü içinde değerlendirilmiyor. Hatırlıyorum, 8-9 yıl önce Auswitch Kampı'nda şakalaşmak amacıyla Nazi selamı veren iki münasebetsiz Türk delikanlıyı hapse atmakta hiç tereddüt etmeyen Batı aklı, söz konusu bir dinin kutsal kitabını yakmak olduğunda havaya bakıp ıslık çalmaktadır. Kur'an'ın kamusal alanda yakılması ve çiğnenmesi gibi bir inancın tüm mensuplarını rencide eden ve İslamofobiyi körükleyen bir nefret suçunun da ifade özgürlüğü içerisinde değerlendirilemeyeceği çok açık.

Geçmişte kitap yakmakla başlayan saldırıların, insan yakmaya kadar gidip nasıl sonuçlar doğurduğunu tarih söylüyor. Bu bağlantıyı hatırlamak aşırı bir yorum olur mu? Konu ile ilgili gerçekçilik zemininde hangi endişeler duyulmalı?

Kitap yakma barbarların bir eylemi. Endülüs'ün Hıristiyanlarca geri alınmasının sonrasında Kur'an nüshaları başta olmak üzere İslamî kaynakların yakıldığı biliniyor. Ortaçağ'da Avrupa'da başka pek çok örneği de var. Yakın tarihte Naziler de zararlı gördüğü kitapları Almanya'da meydanlarda yakmışlardı. Tabi ardından da Yahudiler ve Çingeneler başta olmak üzere insanlar yakılmıştı. Yahudi asıllı ünlü şair Heinrich Heine 1822'de "Kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır" demiştir. Nazi döneminde bu gerçeğe dönüştü; Mölln ve Solingen kundaklamalarıyla Neo-naziler bu vahşeti devam ettirdi. Kur'an yakıp yırtan ve çiğneyenlerin de bir adım sonra yapacakları budur. Bu sebeple ırkçılık-kültürel ırkçılık ve soykırım Avrupa muhayyilesinde travmalara sahip olup bu tür Kur'an yakma olaylarına yönelik reaksiyoner, retorik tepkilerden ziyade sürekli onlara bu ırkçı tarihi hatırlatmak gerekir.

Saldırı bir paket ise, teslimat adresi Türkiye. Saldırının, bu açıdan mesajı nedir?

İsveç'teki eylemin arkasında planlayıcılar olmakla beraber, ilk bakışta konjonktürel olarak iki hedef belirgin gözüküyor. Türk Büyükelçiliği önünde yapılması, özellikle seçim atmosferinde Türkiye ve sn. Cumhurbaşkanımıza yönelik mesajının olduğunu gösteriyor. Bu tür "Türkfobik-Türkiyefobik-Erdoğanfobik" söylem-eylemler özellikle Türkiye'deki seçim sürecinde arttırılıyor Batı'da. Alman Stern Dergisi'nin son kapağında da "Kundakçı Erdoğan" manşeti var. Ayrıca bilindiği üzere Türkiye İsveç'in NATO'ya girişini belli şartlara bağlamış, Madrid mutabakatı imzalanmıştı. Burada iki ihtimal hatıra geliyor: Birincisi, İsveç'in NATO'ya girmeyi eskisi kadar istemeyip bunu da ABD'ye doğrudan söylemeyip bu tür provokasyonlarla Türkiye'nin blokajını derinleştirmesi. İkincisi ise Rusya faktörü. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girmesini Rusya'nın istemediği ve üstelik Avrupa'daki aşırı sağ-solu da uzun yıllardır desteklediği biliniyor. Dolayısıyla bu eylemin arkasından İsveç'teki aşırı sağcıların bu eylemi yapması yönünde bir Rus istihbarat operasyonu çıkarsa şaşmamak lazım. Zaten İsveçli gazeteci Chang Frick'in Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Paludan'a Kur'an yakması için teklif götürüp bütün masraflarını karşılama garantisi verdiği medyaya yansıdı.

Eylemin Türk Büyükelçiliği önünde yapılması Türkiye'ye mesaj olsa da, Kur'an yakılması ise İslam alemine ve bütün Müslümanlara yöneliktir. Özellikle Batı'da yaşayan Müslümanları "dengeli-hikmetli ve medeniyet kurucu" tutumlardan uzaklaştırıp radikalliğe evirip toplumdan dışlamak veya İslami değerlerinden arınmış liberal tutumlara yöneltmektir. Avrupa İslam'ı projesinin de son tahlildeki amacı budur.

İnsanlık değerlerine saygı ve şiddet karşıtlığı bakımından dünya basını ve devletleri; İslam dinine ve Müslümanlara saldırı yönüyle İslam ülkelerinden gelen karşılık için ne söylersiniz?

Batı basını meseleyi genelde "fikir özgürlüğü" ve İsveç'in NATO'ya girişinin çıkmaza girebileceği üzerinden okudu, tartıştı. Fiilen olup olmadığı tartışılan "İslam dünyası"nda ise hemen her benzeri olayda olduğu üzere bazı rutin "kınama-lanetleme" açıklamaları geldi. Ancak bunların etkili-sonuç alıcı olmadığı refleksif-retorik düzeyde kaldığı da ortada. Bu meyanda en etkin tutum yine İslam dünyası içinde en "merkezi-mihveri ve pro-aktif/etkin" ülke olan Türkiye ve sn. Cumhurbaşkanımızdan geldi. Ne var ki Türkiye'nin de yalnız kaldığı-bırakıldığı bir gerçek.