Prof. Dr. Dursun Ali Tökel: Ramazan mekâna gelmeden insana gelmez

''Çocukken Ramazan ayı bize Recep ayı ile iki ay öncesinden gelirdi. Evde hazırlıklar başlardı. Bugün Ramazan şehre gelmediği için bize de gelmiyor ya da bir görünüp kayboluyor. Kapitalizmin birinci kuralı nedir? Önce şeyleri mekâna getireceksin, insanların gözüne sokacaksın ki insanın gönlüne de gelsin. Mesela 20 Aralık ile 10 Ocak arasından şehirde bir gezin. Neler göreceksiniz? Çam ağaçları, ışıl ışıl vitrinler, Noel baba. Müslüman bir ülkedeyiz Noel bize geliyor, ama Ramazan gelmiyor. Şehre, mekâna gelmiyorsa insana da gelmez. Zamanın ruhuna göre Ramazan'ı şehre önceden getirmek ve kendimizi hazırlamak gerek.''

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

On bir ayın sultanı Ramazan ayını uğurlamaya günler kaldı. Ramazan ayı her insanda farklı duygular uyandırır. "Biz Ramazan'ı özlemle beklerdik" diyen yazar ve akademisyen Prof. Dr. Dursun Ali Tökel ile bu mübarek günler üzerine hasbihal ettik.

Ramazan ayı size ne ifade ediyor?

Yılda 12 ay vardır. Hz. Yusuf (a.s) da 12 kardeş değil mi? Hz. Yusuf nasıl o kardeşler arasında özel ve istisna ise Ramazan ayı da işte bu kadar özel. Ben o yüzden Ramazan ayına 12 ayın Yusuf'udur diyorum. 11 ayın lokomotifidir bu ay. İbadet ayıdır elbette. Ama onun dışında bu mübarek günlere sosyal açıdan, yeme içme kültürü açısından ya da sağlık açısından da bakılabilir. En temelde insan sağlığına aykırı bir şey ibadet olamaz. Dolayısıyla oruç diye bir şey var ise bu insan doğası ve sağlığı için faydalı bir eylemdir. Ve bence İslamiyetteki en önemli ibadettir. Orucun karşılığını bizzat Allah verir. Normalde yaptığımız sevap ve günahları melekler yazar, orucu yazmazlar. Onu Allah bilir. Bu açıdan da Allah'ın bir ikramı bir ödülüdür bu ay. Ödül diyorum ama bu kişiye göre değişir elbette. "Eyvah aç susuz kalacağız" şeklinde ceza merkezli bakarsan sana ödül olmaz, ceza olur. Bakış açısı ile ilgili.

Ramazan'ı müfettişe de benzetirim. Gelip sana konuk olur ve Allah'a rapor verir. O evde ya da insanda ne olup bittiğini haber verir. O yüzden Allah'tan gelen bu mübarek ayı memnun etmek gerekir. Biz onu değerli kılarsak o da bizi değerli kılar. Bir yandan da bir devrim gibi gelir bana, Ramazan. Diğer 11 ay bizi esir eden rutinlere karşı geliriz. Yeme-içme, uyuma gibi rutinler değişir. Aslında köleliğe başkaldırırız. "Biz bundan ibaret değiliz, biz daha yüceyiz" dedirtiyor bana. Alışkanlıklarımıza karşı efendi konumuna getirtiyor çünkü bizi. İnsan arzu ve beklentilerinin kölesidir. Ama Ramazan "Sen yüce bir varlıksın." diyor.

GÖLGESİ BİZE İKİ AY ÖNCEDEN DÜŞERDİ

Çocukluğunuzda Ramazanlar nasıl geçerdi?

Ben kalabalık bir ailede büyüdüm. On iki kardeştik. İki kardeşim evlenmişti. Evde annem ve babam dahil 12 kişiydik. Şimdi bugün Ramazan ne zaman geliyor diye sorsak, Ramazan'da geliyor derler. Eski zamanlarda Ramazan bizim eve Recep ayı ile gelirdi. Annem, "Ramazan'ın gölgesi üzerimize düştü." derdi. Recep ve Şaban, Ramazan ayının habercisi idi. Evde bir telaş başlardı. Annem ve ablalarım temizlik yapardı. Bizim yöreye özgü yufka açılır, hoşaflıklar hazırlanırdı. Evin küçüğü olsak da bu değişikliklerin farkındaydık. Ramazan evimize konuk olacaktı ve onu iyi ağırlamak gerekirdi. Misafirler de gelirdi. Tabi gelen aslında akraba değil, Tanrı misafiri idi. Bizim kültürümüzde böyle bir şey vardır. Misafir evin bereketi idi. Ramazan olunca bu çok daha önemliydi. Evde zaten kalabalıktık bir de misafirler gelirdi ama annemden tek bir şikayet duymazdık. Kolay değildi bu kadar kabalık bir ev halkına sahur, iftar hazırlamak. Ki biz köydeydik. Soba yok, belli bir döneme kadar elektrik yoktu.

Annem Ramazan ayı bitince üzülür, "Acaba mutlu mu gitti?" diye düşünürdü. Sonra da 11 ay boyunca Ramazan gelsin diye beklerdi. Çocukluğumdan hatırladığım Ramazan buydu. Özlemle beklenen ve üzüntü ile uğurlanan yüce bir misafir idi. Bu ayda babam daha sevecen, cömert, annem daha şefkatli ve müşfik olurdu. Bizlere özenli davranırlardı. On bir ay boyunca evde pişmeyen yemekler, pastalar bu ayda yapılırdı. Annem ne istersek onu yapardı. Bizi oruca teşvik ederdi. Annelerin rolü bu konuda çok önemli diye düşünüyorum. Hatta ben annem ve eşimden yola çıkarak yeni bir kitap çıkaracağım. Adı, Ramazan Birazda Annedir olacak. Burada çocuğun örnek aldığı kişiler çok önemli. Evde çocuk, anne babayı dinlemez, onu izler. Mesela evde anne, baba Ramazan geldiğinde, "Aç, susuz kalacağız, ne yapacağız" derse çocuk kötü bir şey geldiğini düşünür. Ama evde bir sevinç, güzel bir telaş yaşanıyorsa o zaman güzel bir şey olduğunu fark eder. Bizim evde Ramazan'ı memnun etmek için uğraşırlardı.

TAM ANLAMIYLA SADECE BU AYDA İNSAN OLUYORUZ

İlk tuttuğunuz orucu hatırlıyor musunuz?

Biz de küçükken tekne orucu tutardık. Sahura kalmak istersek annem uyandırırdı. Ne istersek yedirirdi. Öğleye kadar oruç tutar, sonra su içip tekrar devam ederdik. Oruç tutacaksınız şeklinde buyurgan bir eda yoktu. Annemizin sevecenliği bize Ramazan'ı iyi gösteriyordu. Bugün de ailemden ne gördüysem onu aktarıyorum. Biz saygı ile büyütüldük. Aynı şeyi kendi evlatlarıma da yapıyorum.

Oruç ruh dünyamızda neye karşılık geliyor?

İnsanın ruhu, kalbi bir de nefsi vardır. Bunlar sürekli bir şey ister. Ve bu üçü arasında sürekli bir çatışma vardır. İnsanın tercihleri de genelde nefisleri ile ilgili olur. Kalp ahiret, ruh Allah'ı nefis ise yemek, içmek, giymek ister. İnsan bu üçü arasında sıkışıp kalıyor. Bu noktada Allah insana Ramazan'ı lütfetmiş. Bu ayda insan hem nefsin isteklerini, hem de ruhun ve kalbin isteklerini yerine getirir. Bu yüzden insan sadece Ramazan ayında normal bir insandır. Diğer on bir ay ruhumuzun ve kalbimizin isteklerini görmeyiz. Dolayısıyla yapılan ibadetler ile ruhumuza kalbimize de yatırım yaparız. Ramazan ayında evde sekinet ve huzur olur. Sekineti sağlamak için ruha yatırım yapmak gerekir.

BİR GÖRÜNÜP KAYBOLUR ARTIK

"Nerede o eski Ramazanlar?" diyenlerden misiniz?

Nerede o eski Ramazanlar? demiyorum elbette. Ama Ramazan bize geliyor da biz ona ne kadar gidiyoruz? önemli olan bu. Cenap Şahabettin, 1918 yılında Ramazan ile ilgili yazdığı yazısına "Nerde o eski Ramazanlar?" diye başlıyor. O da muhtemelen 1800'lü yılların Ramazan'ı için bunu diyor. Böyle bir şey yok. Peki neden insan bu cümleyi kuruyor? Eğer insan bulunduğu anda mutsuz ise ya geçmişe gider nostalji yapar ya da geleceğe gider hayal kurar. Ama biz şu anda yaşıyoruz. Geçmiş yılların birçok zorluğu vardı. Evlerde soba yoktu, kışın o soğukta gece kalkar sahur yapardık, bugünkü gibi çeşit çeşit yemekler yoktu. Bugün her şey var ama maneviyatımız eksik. "Nerede o eski Ramazanlar" dersek kötülük yapmış oluruz, çocuklarımız da bundan etkilenir. Benim ailem bana kendisini özletecek Ramazanlar yaşattı yıllarca. Benim de görevim bunu kendi evlatlarıma yaşatmak.

Bugünün Ramazan'ını nasıl değerlendirirsiniz?

Bir mekâna bir şey gelmez ise o şey insana da gelmez. Kapitalizmin birinci kuralı nedir? Önce o şeyleri mekâna getireceksin, insanların gözüne sokacaksın ki insanın gönlüne de gelsin. Mesela 20 Aralık ile 10 Ocak arasında şehirde bir gezin. Neler göreceksiniz? Çam ağaçları, ışıl ışıl vitrinler, Noel baba. Müslüman bir ülkedeyiz Noel bize geliyor, ama şehre Ramazan gelmiyor. Şehre, mekâna gelmiyorsa insana da gelmez. Eskiden şehre gelirdi. Özellikle de Osmanlı Devleti döneminde. Bugün Ramazan şehre gelmediği için bize de gelmiyor ya da bir görünüp kayboluyor. Samsun'da yaşarken bir Ramazan ayı merkezde çadırlar, çocuklar için oyun alanları kuruldu. Ben de bizimkileri alıp gittim. Çocuklar çok eğlendi ve bir dahaki Ramazan'ın gelmesini iple çektiler. Sonraki yıl sel felaketi yaşandığı için bu alanlar kurulmamış. Ben de serzenişte bulundum. Siz hiç kasırga oldu diye Amerika'da iptal edilen Noel duydunuz mu? Hayır! Ramazan da bizim bayramımız değil mi? Zamanın ruhuna göre ibadetleri mekâna getirmek ve Ramazan'ın şehre geldiğini önceden göstermek gerek.

YUFKA BÖREĞİ SOFRAMIZIN VAZGEÇİLMEZİ

Ramazan denilince aklınıza ilk gelen yemek, tatlı ne olur?

Ramazan sofraları denilince aklıma ilk gelen yemek börek oluyor. Bu börek için evde annemler yufka açar, onu tavada peynirle börek yapardı. Bu sadece Ramazan'da yapılırdı. Tatlı olarak da kadayıf yerdik hep.

İNSANLARIN KAYNAŞTIĞI İSTİSNA ZAMANLAR: BAYRAM

Önümüz bayram... Neler söylemek istersiniz?

Bayramlar bütün dinlerde milletin birbiri ile kaynaştığı istisna zamanlardır. Çok değerlidir. Bayramın dini tarafını bir tarafa bırakın sosyal açıdan da çok kıymetli. Bütün milletin aynı anda aynı şeyi yapması akıl alır gibi değil. Bizim dinimizde akraba ilişkileri çok önemlidir. Bu bir emirdir. Aynı oruç gibi. Bayramda bu duygular daha da artıyor. Kaybettiğimiz ne varsa bayram günü hepsi evin içine gelir. Ziyaretler çok önemli. İkram, karşılama, uğurlama, yedirme, içirme, dostluk, birlik ve beraberlik bunlar çok kıymetli. İnsan insanın farkına varıyor. Bayramlarda üç dört gün boyunca insanların kaynaşması ve aynı anda aynı şeyi yapması hiçbir sistemin yapabileceği bir şey değil. Büyük bir nimet. Ama asıl marifet her günü bayram bilmek.