SİBEL ATEŞ YENGİN
sibel.ates@aksam.com.tr
YILLARA MEYDAN OKUYOR
İNCİ TANESİ DANTELLER
Kasabanın daracık sokaklarında geziniyorum. Dükkânlardan dışarılara taşıyor rengârenk kilimler, halılar, heybeler. Tahtadan yapılma tezgâhlarda inci tanesi danteller. Bir zamanlar bağ, bahçe işleriyle uğraşan yöre halkı şimdilerde tezgâhlarda el emeği ürünlerini satıyor. Birine ilişiyorum. Kocaman gözlüklerinin ardından üzerinden bakan meraklı gözler. “Ankara’dan mı?” Hayır. İstanbul’dan. Sıcacık bir sohbet başlıyor dantelci teyzeyle. Kimi gün hiçbir şey satamamaktan şikâyetçi ama gene de yaptığı işten memnun. “Önceleri kapımızın önüne çıkardık. Ne zaman ki buraya gelenler çoğaldı, bizler de meydanlara çıktık. Siz buralara özenirsiniz. Biz de İstanbul’a” diyor. “Sizin hiç olmazsa uyandığınızda ayağınız kara değmiyor. Ne de olsa apartman dairesi yaşadığınız yer” diye ekliyor. Bir şey demiyorum. Canım sıkılıyor.
Sağım solum göreme
Önüm, arkam, sağım, solum Göreme. İşte doğanın mucizesi. Erciyes’in lavları, yağmurla rüzgârın işbirliği, kumdan kayalar… Ve sonunda perilerin ormanı… Kayaların içinden fışkıran sarı, boz renkli evler. Göreme beldesi, peribacalarıyla evlerin en çok iç içe girdiği yerlerden. Kayalara oyulmuş evlerin özelliği yazları serin, kışlarıysa ılık olması. Yaz ve kış mevsiminde sıcaklık 11 derece. Beldenin vazgeçilmezi ise Göreme Açıkhava Müzesi. Yöre halkı tarafından 1950 yılına kadar kullanılan alan 1967 yılında müze olarak ziyarete açılmış. Manastır hayatı yaşana kayalara oyulu çok sayıda kilise bulunuyor burada.
MUCİZEVİ BİR EL DEĞMİŞ
Göreme’den sonra Avanos yönüne hareket ediyorum. Kapadokya’da görülecek çok şey var. Yalnız bırakılmış peribacalarının en güzellerinin bulunduğu yer Paşabağları. Renkten renge, şekilde şekle girmiş peribacaları deryası içinde yüzüyorum. Sanki mucizevi bir el değmiş, bir dokunuşta taş, toprak ne varsa değişip dönüşüvermiş. Yeryüzünün en çarpıcı, en güzel, en tuhaf parçası oluşmuş. Yıllar önce münzevi hayat süren Aziz Simon boşuna mesken edinmemiş buraları kendine. Paşabağları’ndan sonra Zelve’deyim. Yunanistan’la yapılan nüfus mübadelesine kadar Hıristiyanlarla Müslümanların yıllarca bir arada yaşadığı yerdi Zelve. Şimdilerde ise boş kalan evlerin yeni sahipleri serçeler ve güvercinler. En mutlusu onlar. Burada da kayalardan evler, sivri uçlu, kocaman gövdeli peribacaları uzayıp gidiyor. Masal devam ediyor yani.
Ben hâlâ perileri göremedim.
AVANOS’UN TESTİLERİ
Bir sonraki durağım Avanos. Roma dilindeki adı Vanessa. Çanak çömlek yapımı hiç de yeni değil. Hititler’den bugüne uzanıyor. Sır, Kızılırmak’ın taşıdığı kırmızı renkli toprakta. Yöre halkının elinde testiye, heykele, amforaya dönüşüveren torakta. Avanos’un ara sokaklarına girerseniz çok sayıda atölye görürsünüz. İsterseniz bu atölyelerde kurs alabilirsiniz. Avanos’un atölyeleri öğrenmeye istekli herkese açık. Ben de denemek istiyorum. Ama olmuyor. İşi ustasına bırakmak en iyisi deyip yoluma devam ediyorum. Perileri unutmadım. Belki de geceleri ortaya çıkıyorlardır. Kim bilir?