'Pandemi'de Ramazan, kişisel kulluğu kuvvetlendirdi'

''Pandemi sayesinde Ramazan'ın sosyal aktivite yönünün ortadan kalkıp kişisel kulluk boyutunun kuvvetlenmesi için daha güçlü bir fırsat sunduğunu gördüm. İftarlar ve sosyal yardımların görünen yüzü azaldığında herkes kendi vicdanında bunun yerine ihtiyaç sahibine doğrudan ulaşan ve kimsenin bir iftar menüsü yemek için kuyruğa girmediği hayır hasenata yönelip yönelmediğini ölçme fırsatı yakaladı.'' Diyen vaize Fatma Bayram ile pandemi Ramazanlarını konuştuk.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Pandemide ikinci kez karşılayacağız Ramazan'ı. Geçen yıl cemaatle yapılan ibadetler ve iftar sofralarındaki birliktelikten mahrum kalmak çok sarsmıştı müminleri. Yalnız Ramazanlar bize nasıl bir inanç pratiği sağladı?

Kaçınılmaz bir şekilde yaşamak zorunda kaldığımız her olayın az veya çok bir iyilik içerdiğini düşünürüm. Pandemi sayesinde Ramazan'ın sosyal aktivite yönünün ortadan kalkıp kişisel kulluk boyutunun kuvvetlenmesi için daha güçlü bir fırsat sunduğunu gördüm. İftarlar ve sosyal yardımların görünen yüzü azaldığında herkes kendi vicdanında bunun yerine ihtiyaç sahibine doğrudan ulaşan ve kimsenin bir iftar menüsü yemek için kuyruğa girmediği hayır hasenata yönelip yönelmediğini ölçme fırsatı yakaladı. Elbette teravihlerin, mukabelelerin, cami etrafında yürüyen sosyal dayanışmanın yeri doldurulamaz. Fakat belki de bu dönemi, içimize dönmek, tek başımıza kaldığımızda içsel motivasyonumuzun bu ibadet ve hayırları sürdürmede yeterli olup olmadığını gözlemlemek ve zayıf yanlarımızı güçlendirmek için bir inziva dönemi gibi değerlendirebiliriz.

Geçen bir yıl din perspektifinden baktığımızda neler öğretti bize?

Buna kısmen yukarıda cevap vermiş oldum. İlaveten, dünyayı bu hale getiren hatalarımız üzerinde düşünmek ve en azından kendimiz için küçük de olsa bir tevbe/iyileşme şansı çıkarabilmiş olmayı diliyorum. hataları üzerinde düşünmek insanların pek hoşuna gitmiyor. Başlarına gelen olayları kendi tutumlarının sonucu olarak görmektense ilahi bir imtihan olarak görmeyi tercih ediyorlar. Bu yaklaşım bize kendimizi nispeten iyi hissettirse de gidişatımızı sorgulama, yanlışlarımızı görme ve kendimizi düzeltme imkanını elimizden alıyor. Şahsen pandemi şartlarının başında ilk aklıma gelen bizim altından buzağımız neydi ki Samiri gibi "bana dokunma" demek zorunda kaldık, diye düşünmüştüm.

Mukabeleler artık ekranlardan takip ediliyor. Belli bir kuşak için bu yöntemlere adapte olmak çok kolay değil. Geleneğin sürdürülmesi açısından teknoloji kullanımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teknoloji kullanımı konusunda ben de yaşım itibariyle epey geriyim. Sanırım bize dijital göçebe diyorlar. Çok yerinde bir tanımlama. Acaba hangi yanlış tuşa basacağım da nasıl bir hata yapacağım korkusu ile kullanıyoruz dijital araçları. Bu çekingenliği bir tarafa bırakırsak özellikle din hizmetlerinin yaygınlaştırılması açısından hızlı bir dijitalleşme ve onunla birlikte gelen bir yaygınlaşma kazandığımızı düşünüyorum. Bundan iki yıl öncesine kadar sosyal medya hesaplarında aktif olmak bir nevi küçümseme ve yargılama sebebiyken şimdi tüm özel ve tüzel tüm kurumlar oralarda varlık göstermeye çabalıyorlar. Bunu da ibretle izliyorum.

Bilhassa ibadetle ilgili konularda geleneğin sürdürülmesini önemserim. "Ramazan'da Eski Şeyler Yapalım" isimli bir yazım da var bu konuda. Yine de önemli olanın öz/içerik olduğunu bilmekle birlikte kullandığımız araçların özü de etkilediğinin bilincinde olmak lazım. Evimizde otururken istediğimiz dersi dinleme, istediğimiz yerdeki mukabeleye katılma imkânı veren dijital dünyanın aynı zamanda bizi birbirimizden, gerçek ilişkilerden ve yanımızda otura din kardeşimizin sıkıntısına vakıf olup çare aramaktan da mahrum bıraktığını görüyoruz.

Ramazan'ı en bereketli şekilde değerlendirmek için özellikle gençlere neler tavsiye edersiniz?

Vakti çok iyi planlamak ve Kur'an'la meşgaleyi artırmak gerek. Benim üstüme bir hâl gelir, Ramazan'da roman okuyamam, film/dizi izleyemem, ayıp oluyormuş gibi hissederim. Bu hâli herkes için dilerim, güzel oluyor. Kendilerine dinden bir alan belirleyip (inanç esasları, esma-i hüsna, namaz, ahlak, nefs tezkiyesi vs) o alanda okumalar yaparak, Kur'an mealini o alanda gözden geçirebilirler. Kendilerinde fark ettikleri bir eksik ya da hataya yoğunlaşarak, ay boyunca onun üzerinde çalışabilirler. Birincisi ilmi, ikincisi ahlaki gelişimimiz için büyük bir katkı sağlar. Ama bu iki alan ameli gelişim olmadan güdük kalır. Bilhassa gençlerde hareket temel bir ihtiyaçtır. Bu açıdan amellerini kuvvetlendirmek için, ameli yönlerinin bakımını yapmak için Ramazan eşsiz bir fırsattır. Mesela, namaz kılmayan başlasın, alaca kılan tam kılsın, farzlarıyla yetinen sünnetleri eklesin, sünnetleriyle kılan teheccüde başlasın v.s

Oruç konusu genellikle yeme, içme bahsi üzerinden konuşuluyor. Ahlak ve toplumsal ilişkilere dönük olarak oruçtan murad edilen nedir?

Malumunuz orucun farz kılındığı ayeti kerime "umulur ki takvaya erişirsiniz" diyerek bitiyor. Rabbimiz burada bize orucun nihai hedefini gösteriyor ki bunu pek az konuda yapar. Oruçtan hedef takvadır. Takva işlerin akıbetini dikkate alarak davranma bilinci demektir. A'dan Z'ye bütün varlığımızla ilgili bir kavramdır. İnsanın ileri görüşlü olması, buna binaen sorumluluk sahibi olması ve hepsinden önemlisi, bugün pek çok konudaki zayıflığımızın temel etkeni olan irade sahibi olması ve bunları hep Allah inancına bağlayarak birbirini destekleyen bir bütün halinde yapabilmesi hep takva ile ilgilidir. İşte oruçta asıl hedef budur. Toplumsal boyut, kişinin kendi iç dünyasını tamir edip geliştirmesinin sonucunda ulaşacağı bir tezahürdür. Davranışlarının Allah katındaki neticesine odaklanmayan biri affedici, vermeden alan, cömert, sabırlı, dürüst vs olmak için gereken gücü nereden alabilir ki? Bütün ilişkilerimizin temelinde Rabbimiz ile ilişkimiz vardır. Oruç, bu ilişkiyi en temel içgüdülerimize O'nun hatırına sahip olmayı öğretmesi bakımından bize içimizdeki iyilik potansiyelini hatırlatan önemli bir eğitim vasıtasıdır.

Çeşitli dijital mecralardan İhya Okumaları, Tefsir dersleri ve sohbetler yapıyorsunuz. Kimlere ulaşıyorsunuz? Muhataplarınızdan ne tür geri dönüşler alıyorsunuz? Gündeminize almanızı istedikleri, en çok talep edilen konular neler?

Pandemi öncesinde genç arkadaşlarımızdan bazılarının ısrarı üzerine konuşmalarımızı kaydedip podcast yapmaya başlamıştık. Malumunuz dini içerikli dijital yayın yapmak büyük bir hassasiyet gerektiriyor. Bir cümleyi bağlamından kopararak söylemediğiniz şeyleri söyletenler olabiliyor. Bu yüzden hep çekimser durduğum bu konuya gençlerin ısrarı üzerine ürkek bir giriş yapmıştık ki pandemi şartları geldi. Bu süreçte yukarıda değindiğim gibi her kurum bu mecrada yayın yapmaya başladı. Ben bazı temel eserleri takip ederek, mesleğimizde takrir denilen metodla konuşmayı tercih ediyorum. Böylece hem klasiklerimizi tanıtmış, hem de onları kendi güncel hayatlarımıza nasıl uyarlayacağımızı göstermiş oluyorum kendimce. Bir de insanların takip etmesi için iyi bir motivasyon oluyor. Sonuçta bir eseri belli konularda gözden geçirmiş oluyorlar. Böylece sürekli değişen ve dinleyicilerin taleplerine göre yönlenen bir konu arayışımız da olmuyor. Elbette satır aralarında toplumda tartışılan güncel meselelere işaret ediyoruz ama o kadar. Kısacası bizim metodumuz günceli ve talepleri takip eden bir metot değil.

Yeni neslin inanç konusundaki arayışları çok eleştiri konusu ediliyor. Siz ise sohbetlerinizde Kur'anî iletişim dilini sâlık veriyorsunuz. Bu anlamda sizce yapılan en temel hatalar neler? Sözgelimi gençlerin inanç konusundaki sorgulamalarına nasıl yaklaşmak gerekir?

Bu çok geniş bir konu. Kısaca geçiştirilmemeli. İlla bir şey söylemek gerekirse, başta anne babalar olmak üzere bilhassa ilahiyat alanında lise çocuklarına öğretmenlik yapan kardeşlerimizin gençlerin tartıştıkları konularda kendilerini geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorum. anneler bize ulaşıp çocuğumuza hangi kitabı okutalım ki imanını yeniden kazansın diyor. Ben de onlara siz okuyun, sindirin ve çocuğunuzla kuracağınız güzel ilişki içerisine serpiştirin bu bilgileri diyorum. Yine de hidayet kişinin kendi seçimi ile olacak bir şey. Kimse kimseye iman veremez. Haz eksenli, emanet bilincini kaybetmiş, kendisini kendi hayatının sahibi olarak gören, her tür insan topluluğu içinde sakınmasız olarak bulunmak isteyen ve bunu bir başarı sayan gençler yetiştirdiğimizde onun bir kitap okuyarak dine döneceğini sanmak yanlış olur.

İnancı sorgulamak her zaman inkarla sonuçlanmaz, bazen tam aksine imanın sağlamlaşmasına yardım eder. bu nedenle gençlerin zihinlerine takılan konuları bizimle paylaşmaları aramızda bir güven ilişkisi kurulmuş olacağını gösterdiği için harika bir zemindir. Benim genel gözlemim, gençlerin dinle ilgili sorunları aslında ailelerinde ortaya çıkan ilişki ve otorite sorunlarının dine yansımış halidir. Bu nedenle her sorunu çözeceğini iddia edemem ama, anne baba ile ilişkilerin yolunda olması, çocuğun dünyayı tanıdıkça anne ve babasına saygısının, güvenin artması pek çok sorunu daha ortaya çıkmadan halleder.