Pandemide direnç noktamız: Aile

Prof. Dr. Veysel Bozkurt'un yayınladığı Pandeminin Toplumun Ruh Hali ve Aile İlişkileri Üzerindeki Etkisi başlıklı çalışma pandemi sürecinde aile-içi iletişim sorunlarındaki artışa rağmen toplumun çoğunluğunda aile-içi dayanışmanın sürdüğünü ortaya koydu.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Pandemi toplumun her kesimini, her yaş grubunu, farklı sosyal sınıf ve statülerdeki insanları çok farklı biçimlerde etkiledi. Çocuklar ve gençlerin eğitim hayatları geri dönülemez şekilde sarsıldı. Gözünü dünyaya pandemi günlerinde açan bebeklerin algıladığı ve tanıdığı dünya onların geleceklerini çok başka biçimde etkileyecek. Yaşlı ve bakıma muhtaç hastası olan aileler maddi, manevi açıdan ciddi anlamda yıprandı. İşini kaybedenler, ekonomik açıdan darboğaza girenler, hastalık riski altında çalışmaya devam etmek zorunda kalanlar ve daha nicesi... Devlet ve sivil toplum her ne kadar vatandaşların hayatını bu süreçten en az etkilenerek devam ettirebilmesi için gereken önlemleri alsa da küresel pandemi insanların yaşam kalitesini büyük oranda düşürdü.

Covid 19 salgınının toplum psikolojisine etkileri üzerine pek çok araştırma yapılıyor. Bunlardan biri de Prof. Dr. Veysel Bozkurt'un yayınladığı Pandeminin Toplumun Ruh Hali ve Aile İlişkileri Üzerindeki Etkisi başlıklı çalışma.

Son bir yılda toplumun ruh halindeki ve aile ilişkilerindeki değişimi, mevcut durumu ve bunun gerisindeki etkenleri ortaya çıkartmak amacıyla yapılan çalışma Nisan 2020 ve tam bir yıl sonra Nisan 2021'de yapılan iki araştırmanın verilerine dayanıyor. Ağırlıklı olarak dijital teknolojileri yoğun kullanan eğitimli orta sınıfları temsil edenlerin katıldığı anket sonuçlarına göre yaşam memnuniyeti bir yıl içinde yüzde 60'dan yüzde 44'e geriledi.

Ancak güçlü sosyal bağlar krizlerin yarattığı zorluklara karşı insanları koruyucu bir işlev görüyor. Nitekim genelde insanları güvenilir bulanlar ile arkadaşlarının sayısı ortalamadan daha fazla olanların depresif belirtileri ve varoluşsal kaygıları daha düşük. Benzer şekilde güçlü aile ilişkileri de bireylerin zorluklara karşı dayanıklılığını artıran bir başka faktör.

Pandemi sürecinde aile-içi iletişim sorunlarındaki artışa rağmen toplumun çoğunluğunda aile-içi dayanışma devam ediyor. Anketi cevaplayanların yaklaşık üçte ikisi "maddi açıdan aile bireyleri birbirini destekledi" demektedir. Bu anlamda sadece aile içerisinde değil komşular arasında ve mahallelerde de dayanışma grupları oluştu.

GENÇLER VE KADINLAR DEPRESYONDA

Ancak gerek bireylerin ruh halleri, gerekse aile ilişkileri üzerinde ekonomik koşullar yaşam memnuniyetini düşüren son derece etkiler olarak kayıtlara geçti. Özellikle işsizlik, geçimini temin kaygısı yaşayanlar doğal olarak pandemiden daha olumsuz etkilendi. Ayrıca söz konusu araştırmaya göre yoksullar, gençler ve kadınlar arasında depresyon belirtileri, kaygı ve aile içi iletişim sorunları çok daha fazla. Gençler için hareket alanının daralması, arkadaşlarından uzak kalmaları kadar, istihdam kaygısı da son derece etkili.

İşin eve taşınması dolayısıyla iş yükünün artması depresyona daha eğilimli olan kadınları erkeklerden daha çok etkiledi. Zira evden, online olarak çalışan kadınlar gün içinde mesleklerini icra ederken, hem annelik ve öğretmenlik hem de ev kadını rollerini aynı anda yapmak zorunda kaldılar.

"Devletin pandemi sürecinde koruyucu elini muhafaza etmesi (sosyal desteklerini sürdürmesi) ve kitleleri kapsayıcı bir iletişim dili kullanması pandeminin yarattığı hasarın azaltılması için büyük önem taşımaktadır." değerlendirmesi yapılan araştırmadan devlete güven arttıkça depresif belirtiler ve kaygı azalıyor sonucu çıktı. Araştırmada "Korelasyon analizi insanların devlete güvenleri arttıkça depresyon belirtilerinin, varoluşsal ve ekonomik kaygılarının gerilediğini ortaya koyuyor. Aile bağlarının güçlenmesi halinde ise, hem depresyon belirtileri hem de ekonomik kaygılar gerilemektedir. Depresyon belirtileri, beklenildiği şekilde kadınlar arasında erkeklerden daha yüksek çıkmıştır. Virüs kapma, ölüm ve sevdiklerini kaybetme korkusu da kadınlar arasında erkeklerden daha yüksek." denildi.

Dinî bağlılık, pandemi kaynaklı depresyon belirtileri üzerinde anlamlı bir fark yaratıyor. En düşük depresif belirtilere mütedeyyin insanlar arasında rastlanıyor. Benzer şekilde "İnanıyorum ve dini yükümlülüklerimi yerine getiriyorum" diyenler arasında, varoluşsal ve ekonomik kaygılar daha düşük. Dini bağlılığa göre aile ilişkileri de pandemi döneminde anlamlı şekilde farklılık gösteriyor.

VAROLUŞSAL KAYGILAR ARTTI

Pandeminin Toplumun Ruh Hali ve Aile İlişkileri Üzerindeki Etkisi başlıklı çalışmaya göre pandemi koşulları yaşam memnuniyetinin gerilemesi yanında ölüm, virüs kapma ve sevdiklerini kaybetme gibi varoluşsal kaygıları da arttırmış. Salgının ilk aylarında Nisan 2020'de anketi cevaplayanların yüzde 28'i "ölüm korkum arttı" derken bu oran Nisan 2021'de yüzde 42'ye çıkmış. Virüs kapma korkusu ise yüzde 41'den yüzde 48'e yükselmiş. Sevdiklerini kaybetme korkusu halen yüzde 66 gibi yüksek bir oranda.

"Depresif belirtilerin son bir yılda artışına tanık oluyoruz" denilen araştırmaya göre "Hayatım üzerinde kontrol duygumu kaybettim" diyenlerin oranı Nisan 2020'de yüzde 31 iken Nisan 2021'de yüzde 44'e yükselmiş.

AİLE EN GÜÇLÜ DESTEK

"Yalnızlık duygum artı" diyenlerin oranları da Nisan 2020 yüzde iken 27'den Nisan 2021 yüzde 51'e yükselmiş. Pandemide "aile bağlarım güçlendi" diyenlerin oranı gerilerken, aile-içi iletişim sorunları artmış. "Pandemide aile bağlarım güçlendi" diyenlerin oranı yüzde 55'den yüzde 43'e gerilemiş. Buna karşılık "Aile içinde iletişim sorunları yaşıyorum" diyenlerin oranı, yüzde 17'den yüzde 27'ye yükselmiş. "Aile içi şiddet arttı" diyenler yüzde 9, "Aile bireyleri huzursuz hale geldi" diyenlerin oranı yüzde 41'dir.

Öte yandan aile zor zamanlarda hâlâ en önemli sığınaklardan birisi olmaya devam ediyor.

Nitekim "Maddi açıdan aile bireyleri pandemi döneminde birbirini destekledi" diyenlerin oranı yüzde 65 gibi bir oranla halen çok yüksek.

Data artan iş yükü ve stresin kadınların aile-içi sorunlarını daha çok artırdığını gösteriyor!

En yüksek depresif belirti 25 yaş ve altı gençlerde gözleniyor. Yaş arttıkça kısmi bir gerileme mevcut. Şaşırtıcı biçimde en yüksek varoluşsal kaygılar da 20'li yaşlardaki gençler arasında.

Ekonomik kaygılarda da gençler başı çekiyor. En yüksek oran, 21-25 yaş grubunda. Aile içi sorunlarda yine gençler başı çekiyor. 60 yaş üstünde de bir yükseliş var. En fazla depresif belirtiler bekârlar arasında.