Pandemi mazeretiniz olmasın!

Pandemi'nin hayatımızı engelleyen bir mazeret olmaması gerektiğine dikkat çeken iletişim uzmanı Dr. Şaban Kızıldağ, “İnsan çıkışı bilirse hayatı anlamlandırabiliyor, kendini özgür ve bağımsız hissediyor. Sıkıntı çıkar ama her sıkıntının sonunda güzel bir gün vardır. Her şeye bir çıkış bulmak mümkün. Toplumsal olarak da buna inanmamız ve birbirimize bunu anlatmamız gerekiyor.” diyor.

ÖZLEM COŞAN / ozlemcsn@gmail.com

Pandemiyle beraber yaşadığımız kaygı, öteden beri varolan mazeretlerimize bir yenisini ekledi. Oysa her şart altında bir çıkış yolu bulmak mümkün. Uzun yıllardır “Mazeret yok çıkış var” sloganıyla kitaplar yazan, seminerler veren Dr. Şaban Kızıldağ, İletişim Uzmanı, Yönetim Danışmanı ve koçu. Hz Ali’nin “Mazeret insanın kendine söylediği en büyük yalandır” sözünden yola çıkan Kızıldağ, “Allah Kur’an’da “Ben seni en mükemmel şekilde yaratıyorum” buyuruyor. “Madem mükemmelim mazeret de en büyük yalan diye önce kendime söyledim. Ölüm hariç hiçbir şey için mazeret yok. Bir de umutsuzluk bize uygun bir şey değil. Dünyayı, geleceği ve ahireti de karartan mazeretlerdir.” diyen Kızıldağ ile Özlem Coşan umudu ve çıkış yollarını konuştu.

Mazeret üretmenin kökeninde ne yatıyor sizce?

İnsanoğlu çabuk pes ediyor. Bu biraz akılla alakalı. Aklında bir şeyi olumsuzlaştırıyorsun. Mesela ‘Neden şimdi bir kitap yazayım?’ diyorsun. Mazeret zihni alıştırma meselesidir. Kendi kendimizi kandırıyoruz, arka planda yatan o. Mazerete sığındığımızda zihin onu kabul ediyor ve onunla yaşamaya başlıyor. Bir sürü yanlış da beraberinde geliyor. Gömlekte bir düğmeyi yanlış iliklediğinizde onu tekrar düzeltme şansınız yok. Mazeret işte o ilk yanlış düğmeyi iliklemekle devreye giriyor.

Bireyin mazeret üretmesi ile toplumun mazeret üretmesi, mazerete topluca inanma konusunda neler diyeceksiniz?

“Biz başaramayız”, “Onlar isterse olur, biz yapamayız”, “Adamlar bizi gözlemliyor, bizim başarmamıza izin vermezler” cümlelerini sıkça duyarız. Pandemide gördük; dünya hakikaten beşten büyükmüş. Zengin ve gelişmiş ülkelerin dünya totalinde bir gram bile etmeyen bir virüsle baş edemediklerini, sağlık sistemlerinin nasıl çöktüğünü gördük. Bütün dünya başkentleri kapandı. Anladık ki zengin ile fakir, beyaz ile Arap arasında fark yokmuş.

Pandemi bu anlamda ezber bozdu diyebilir miyiz?

Hem ezber bozdu hem de bu şerde bir hayır yakalamamıza vesile oldu. Bir tüketime, egoya çok bağımlı olduğumuzu gördük. Alabildiğine bireysel, kendini dünyanın merkezinde gören, daha çok tüketerek insan olunacağını zanneden; bu arada çocuğunu, karısını, kocasını, aile ilişkilerini ihmal etmiş ve ama hiçbir şeye zamanı yetmeyen, hız ve haz odaklı yaşayan insanlar olduğumuzu da gösterdi. Bir yandan da ekmek yapmayı, birbirimizin saçını kesmeyi, birbirimizin eksiğini gidermeyi öğrendik.

Yıllardır hem söyleşilerinizde hem kitaplarınızda “Eğitim için, gelişim için, değişim için daha güzel bir dünya için Mazeret Yok!” diyorsunuz. Pandemi döneminde bu cümlenizin bir kez daha doğrulandığını söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle doğru. Kur’an-ı Kerim’i okuduğumda altı önemli evrensel mesaj gördüm. Allah diyor ki:

1) Adalet. Ne iş yaparsanız adaletle yapın.

2) Sadakat. Bana ruhlar aleminde verdiğin söze sadık ol. Doğaya sadık ol, kirletme; ilişkilerine sadık ol, yok etme; insana, hayvana sadık ol zarar verme.

3) Merhamet. Acıyacaksın diyor, yaprağı koparmayacaksın, hayvanı öldürmeyeceksin.

4) Sevgi. Allah sevgiye vurgu yapıyor ve diyor ki “Birbirinizi sevin. İnsanı, doğayı sevin.”

5) Emniyet. Yaşama hakkına vurgu yapıyor. “Beyazın da Arap’ın da Suriyeli’nin de Amerikalı’nın da İngiliz’in de yaşama hakkını yok etmeyeceksin, öldürmeyeceksin” diyor.

6) Ehliyet. Allah “İşi ehline vereceksin, ehil insanlarla çalışıp onları yönetime getireceksin, onlarla başarılı olmak mümkündür” diyor.

Pandemi bütün bunları tekrar hatırlattı. Daha güzel bir dünya için insanlığı bu şekilde evrensel ahlakla eğitmek lâzım. İnsanın insandan üstün olmadığını bilecek, bütün dünyanın Bir’in yansıması olduğuna inanacak bir ahlaktan bahsediyorum.

Siz ‘Mazeret yok’ diyorsunuz ama modern çağ bizi çıkışsızlığa sürüklüyor…

İnsan çıkışı bilirse hayatı anlamlandırabiliyor, kendini özgür ve bağımsız hissediyor. Öldükten sonra dirileceğiz bu bir çıkış. Sıkıntı çıkar ama her sıkıntının sonunda güzel bir gün vardır. İnsan sonlu bir varlık değildir, evveli olduğu gibi ahiri de var. Her şeye bir çıkış bulmak mümkün. Toplumsal olarak da buna inanmamız ve birbirimize bunu anlatmamız gerekiyor.

Pandemi gerek ilişkiler gerekse insanların gelecek planları bakımından büyük bir mazeret olarak algılanıyor. Öyle mi gerçekten?

Şunu bilmek lâzım insanlık hiçbir zaman ilk devrine dönmemiştir. Deprem olmuş, savaşlar çıkmış, medeniyetler çökmüş ama insanoğlu gelişmeye ve üretmeye devam etmiştir. Pandemi 21 yüzyılın büyük bir imtihanı. Bunu düşünüp gayreti elden bırakmamak lâzım. Başkalarının dünyasında ahkâm kesen, sömürü yapan ülkelerin kendi içlerine çekileceği bir dönemde bence Türkiye çok önemli bir aktör olarak var olacak. Özellikle tarımda, üretimde, yazılımda, sağlık turizminde, eğitimde lider ülke olarak rekabette yerini alacak. Güçlü olan ulus devletler diğerlerine karşı daha dik duracak ve dünyanın beşten büyük olduğunu görecekler.

Pandeminin travmatik etkilerini nasıl bertaraf edebiliriz?

Bir defa korkmamak ve birilerinin korku pompalamasını engellemek lâzım. Bütün dünya bu salgını yaşıyor ama bununla mücadele edecek bir arka plan var. Evde kaldık ama burada da eşimizle, ailelerimizle, komşularımızla, dostlarımızla daha çok bağ kurmamız lâzım. Sosyal mesafe değil fiziksel mesafe kavramını benimsememiz gerekiyor. Çünkü sosyal yakınlık olmak zorunda. Pandemiden önce rekabet odaklı bir dünya vardı. İnsana “Sen özgürsün. Ayda şu kadar para alıyorsun, altında araban var, her yere Business uçuyorsun, yazın tatil yapıyorsun, istediğin marka kıyafeti alıyorsun, güvenlikli sitede yaşıyorsun” diyor ama aslında özgür değilsin. Rekabete dayalı, bireyselliğin yüksek ve yardımlaşmanın olmadığı bu zeminlerde birileri de sürekli seni ayağından aşağı çekiyor. onu fark ettik.

İNSAN KENDİSİNİ TANIDIĞINDA POTANSİYELİNİ DE FARK EDİYOR

Dijital bir dönüşüm de yaşıyoruz. Bağımlılığa dönüşmemesi için ne yapmalı?

Dijitalleşmenin bizi daha çok bireyselleştirilmesine vermemek lâzım. Mesela ben de hiç olmadığı kadar telefon kullandım bu dönemde. Sosyal medyada çok zaman geçirdik hepimiz. Ama unutmayalım ki oradaki hiç kimse size yardıma gelemez. Size ilk yardım edecek olan en yakınınızda durandır. Kime ne kadar vakit ayıracağımız konusunda belirleyici olan da budur. İlişkiyi korumak lâzım. Bağlanacağız ama birbirimizin yüzüne bakmaktan, birbirimize dokunmaktan, birbirimize yardım etmekten kopmayacağız.

Belirsizlik kaygıyı arttırıyor. İnsanların alıştığı hayat düzenini değiştirmeye zorlayan bu belirsizlik hakkında neler söylersiniz?

Zaten bir kaygı ve hız çağında yaşıyoruz. Tatminsiz bir dönemden geçiyoruz. Özellikle gençleri kaygıdan kurtarıp onlara umudu aşılayacak türden çalışmalara, programlara, yayınlara ihtiyaç var. Ben pandemi süresince masamda duran üç kitabı bitirip baskıya verdim. Mazeret yok çıkış var: Hayatta başarı, Mazeret yok çıkış var: Liderlikte başarı, Mazeret yok çıkış var: İletişimde başarı. Salgın var ne olacağımız belli değil diyebilirdim ama bunu yapmadım. Kaygıyı iletişimle ve eğitimle çözmek mümkün. Maalesef pandemi iletişiminde motive etme açısından birçok televizyon kanalı sınıfta kaldı. İnsanlara moral vermek ve onları kaygıdan kurtarmak gerekiyor. Gerçeği anlatmak başka bir şey, kaygılandırmak başka bir şeydir.

Pandemi kendimizle olan ilişkimize de bir format attı diyebilir miyiz?

Dünyanın en uzun yolculuğu insanın kendi içine yaptığı yolculuktur. İnsanın kendi zihninin derinliklerine yolculuk yapıp kendisi ile yüzleşmesi lâzım. Kişi kendine soracak: Ben kimim? Bu dünyadaki misyonum ne? Neler ortaya koydum? Nasıl bir hayat yaşadım? Bu hayatın içerisinde sorumlu olduğum alanlar neler? Bu yüzleşmeyi yaptığında aslında birçok zinciri kırıyorsun. İnsan işte o zaman potansiyelini fark ediyor, hayatın amacını anlamını keşfediyor.

Son söz dersek...

Umudu yeşertmeliyiz derim. Mazeret değil, birbirimize çıkışı göstermemiz ve çıkışa giden yolda yardım etmemiz lâzım.