DR. SEVDA SARIKAYA / sevda.sarikaya@stargazete.com
Yaklaşık yedi aydır hayatımızın tam ortasında bir viral pandemi gerçeği ile yaşıyoruz. Başlarda durumu kabullenememe daha sonra yeni normale alışma ve son zamanlarda da ne zaman eski normale dönebileceğimiz düşüncesinin psikolojimizin üzerindeki etkileri kaçınılmaz. Bir taraftan hastalık bizi bulacak mı, bulsa da sağ salim atlatabilecek miyiz, sevdiklerimize bir şey olacak mı korkusuyla yaşıyoruz. Diğer taraftan direkt hastalığın kendisiyle değil ama tedbirlerin getirdikleri ile ilgili sıkıntılar var. Ailenin tüm bireylerinin (ya da bir kısmının) devamlı evde olması, çocukların online eğitim sürecine girmesi, evde onlar için yeni bir düzen oluşturulması, işyerlerinin kapanması ya da kısıtlı çalışması nedeniyle karşılaşılan maddi sorunlar gibi. Hâlâ daha belirsizlik sürüyor. Vaka sayısı dünya üzerinde her bölgede farklı olmak üzere artışa gidiyor. Sonbaharla birlikte felaket senaryoları yazılmaya başlandı bile.
Belirsizlik insan psikolojisi üzerinde oldukça negatif etkilere sebep olabiliyor. Tabi bunların hepsi ayrı ayrı irdelenmeyi ve üzerinde detaylı araştırmalar yapılmasını hak ediyor. Pandeminin erken dönemde, orta vadede etkileri başkaydı, uzun dönemdeki etkileri de daha farklı olacak. Tüm dünya hiç alışık olmadığı bir problemle karşı karşıya ve birçok şeyi deneme-yanılma yoluyla öğreniyoruz. Arkansas Üniversitesi’nde sosyologların yaptığı üç ayrı çalışma, pandeminin hangi grupların psikolojisini daha fazla etkilediği konusunda çarpıcı bilgiler veriyor. Çalışmalardan çıkan ortak sonuç COVID-19 pandemisinin erişkin Amerikalılarda depresyon, anksiyete ve intihar eğilimi oranını artırdığı, psikolojik bazı travmalara neden olduğu yönünde. İnternet üzerinden 10368 Amerikalı erişkin üzerinde değerlendirmeler yapılmış. Çalışmanın daha çok depresyon üzerinde yoğunlaşan kısmı Journal of Anxiety and Depression dergisinde yayımlandı. Pandeminin genel olarak depresyon oranını artırdığı saptanırken özellikle sosyal olarak dezavantajlı gruplar olan kadınlar, hispanikler, işsizler, maddi sıkıntı yaşayanlarda bu oranın daha yüksek olduğu gözlendi. Çalışmanın intihar eğilim riski ile ilgili kısmı Journal of Suicide and Life-Threatening Behavior dergisinde yayımlandı. Burada belirtilen sonuçlara göre, pandemi döneminde intihar eğilimi katılımcılar arasında yüzde 15 olarak saptandı ki bu oran normal popülasyona göre yüksek bir oran. İntihar eğiliminin zencilerde, Amerikan yerlilerinde, hispaniklerde, maddi sıkıntı yaşayanlarda daha yüksek olduğu saptandı.
Pandeminin zihin sağlığına etkilerini araştıran çalışma ise Journal of Psychological Trauma dergisinde yayımlandı. Katılımcılara COVID-19 pandemisinin onlarda sebep olduğu korkuya 1 ila 10 arası bir puan vermeleri istendi. Ortalama verilen yanıt 7 idi. Puanlamanın sosyal olarak dezavantajlı grupların yaşadığı ve pandeminin etkilerinin daha fazla hissedildiği alanlarda daha yüksek olduğu gözlendi. Henüz Türkiye’de bu konuda yayımlanmış bir çalışma yok. Ama en kısa sürede olacağını tahmin ediyorum. Bizde de durum farklı değil. Pandeminin neden olduğu kaygı ve depresyon yaş gruplarına göre de farklılık arz ediyor olmalı. Bunları bilmemiz ileride karşılaşacağımız ruh sağlığı problemleri ile ilgili önceden strateji belirlememiz açısından önemli. Ayrıca belirsizlik ne kadar azalırsa psikolojik etkileri de o denli azalacaktır. Bir an evvel aşı ve tedavi ile ilgili yeni gelişmelerin olmasını hepimiz dört gözle bekliyoruz. Unutmayın ki yaşadığımız hiçbir şey kalıcı değil. Her dönem geçtiği gibi bu dönem de geçecek. Zihinsel sağlığımızı korumak da en az beden sağlığımız kadar önemli.