“Öykülerim toplumsal defoların yansımasıdır”

Yazar Bahar Yaka: ''Her yazan gibi benim de hayatla derdim var. Benim olmasa, başkalarınınkini de dert eden bir yapım var. Toplumsal defoların, insanın içindeki kötülüğün ve bu kötülüğün diğerlerinde açtığı yaraların bendeki yansımasıdır öykülerim...''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Tanrıgöz, Montaigne Mutfakta Denemeler Tabakta, Glutensiz Tatlar adlı kitapların yazarı Bahar Yaka ile öykücülük ve yazarlık üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Onu daha yakından tanıyacak olduğumuzda, kendimi öykülere yedirerek anlatmayı ya da satır aralarına saklamayı daha çok seviyorum diyor yazar Bahar Yaka ve ekliyor: "Önem sıralamama göre yazacak olursam, bir anneyim, eşim, çok okuyan ve yazan biriyim. Hayattan zevk almayı ve her ne yaparsam yapayım huzur içinde olmayı öncelerim. İflah olmaz bir öğrenciyim..."

Ne zamandan beri yazıyorsunuz?

2000'li yılların başından beri yazıyorum. İlk kitabım Glutensiz Tatlar'dan sonra benim için edebiyata geçişte bir basamak diyebileceğim anı/deneme kitabım Montaigne Mutfakta Denemeler Tabakta'yı yazdım. Bu çalışmam çok ilgi çekti ve okuyan herkes kitapta kendinden bir şeyler buldu. Bu yolda bir yazarı en çok cesaretlendiren şey okur yorumları olmuştur her zaman. Okurlarımın desteğini bu denli arkamda hissettiğim için şanslıyım ve onlardan aldığım güçle, uzun zamandır istek duyduğum kurgu yazma işinde kendimi geliştirmeye ve üretmeye başladım. O günden beri de öykü yazıyorum. Diablo'nun Günlüğü ve Tanrıgöz adlı öykü kitaplarım da bu sürecin meyveleri. Yazdığım her öykü ve okuduğum her kitap, bana yeni dünyalar, yeni kapılar açıyor. Bu sebeple benim edebiyat eğitimim ömür boyu sürecek sanırım.

HER YAZAN GİBİ BENİM DE HAYATLA DERDİM VAR

Yazmak sizin için ne anlam ifade ediyor?

Kendimi yazarak daha doğru ve etkili ifade edebildiğimi fark ettiğimden beri yazıyorum. Bu bana çok iyi geliyor. Böylece kendimi de sağaltıyorum. Her yazan gibi benim de hayatla derdim var. Benim olmasa, başkalarınınkini de dert eden bir yapım var. Toplumsal defoların, insanın içindeki kötülüğün ve bu kötülüğün diğerlerinde açtığı yaraların bendeki yansımasıdır öykülerim. Bunları tarihe nakşetmek, unutulmamasını sağlamak tek hedefim.

Diğer yazı türleri içinde öykü sizin için nasıl ve neden ayrılıyor?

Her şeyden önce okur olarak öykü okumayı çok severim. Öykünün romana göre güçlü olan vurucu etkisi beni her zaman heyecanlandırmıştır. Hep derler ya, "edebiyat bir boks maçıysa romanda yazar, okuyucuyu sayı ile yenerken öyküde nakavt eder." İşte ben de okuyucuda bu etkiyi yaratabildiğim sürece öykü yazmaya devam edeceğim.

Kitabınız ismini nereden alıyor?

Her yazar hikâyesini bir anlatıcıya anlattırır. Bu bazen kahramandır bazen de tanrı. Bana göre her yazar, kendi yarattığı dünyada bir tanrıdır, yani bir tanrıgözdür. Son öykü kitabımda olaylara ve karakterlere daha çok tanrı gözüyle baktım. Zaman zaman da, insanın içindeki kötülüğü ve bu kötülüğün nerelere varabileceğini görünce, tanrının buna nasıl izin verdiğini sorguladım.

Öykülerinizin çıkış noktası ne oluyor genelde?

Hep söylerim, "Kılavuzu gerçek hayat olanın öyküsü tadından yenmez." Hayattan ve kendi yaşamımdan beslenmemem mümkün değil. Bu serüvende benim en büyük avantajım, zamanında çok güzel detaylar biriktirmiş olmam. Anılar, renkli kişiler, dinlediğim ilginç olaylar hepsi birbirini tetikleyerek yazdığım bir öyküde yerini alıyor. Hafıza çok enteresan bir yapı. Unuttuğunuzu sandığınız bir ayrıntı, bambaşka bir detayın eteğine tutunup hafızanın derinliklerinden çıkıp gelebiliyor ve çocukluğunuzun geçtiği mahalle ya da bir komşu teyze, bir seyyar satıcı gelip öykünüzde başköşeye oturuyor. Gerçek hayatı bu derece merkezime alsam da öykülerimde gerçeküstü öğeler kullanmayı, gerçekle masalı, rüyayı sentezlemeyi çok seviyorum ve işlerimde yoğun olarak kullanıyorum.

Öykülerinizi yazarken en dikkat ettiğiniz şey nedir?

Kısa, öz ve vurucu yazabilmek. Yazdığım öyküler gitgide daha da kısalmaya başladı. Bir şeyi açık açık söylemek yerine hissettirmeyi, satır arasına gizlemeyi ve hikâyede kararında boşluklar bırakarak, okuyucuyu ve onun hayal gücünü öyküye dâhil etmeyi seviyorum. Böyle bir tanım var mı bilmiyorum ama öykü dilim için ancak sivri diyebilirim.

GENÇ YAZARLAR DAHA ÇOK OKUMALI

Yeni ve genç yazarlara neler söylemek istersiniz?

Yazmaya niyet etmiş ve bu konuda yeteneği olduğunu düşünen her yazan kişinin çok ama çok, yazmaktan daha çok okumasını tavsiye ediyorum. Farklı türleri, farklı üslupları, farklı konuları okusunlar. Hem de sadece kurgu değil kurgu dışı da okusunlar. Bana her zaman, "Böyle değişik konuları nereden buluyorsun?" diye soruyorlar. Aslında ben de herkesle aynı şeyi yazıyorum. Etrafında dönüp durduğumuz arketipler yüzü bulmuyor. Bu noktada ne anlattığımız değil, nasıl anlattığımız devreye giriyor. Yeni yazanlara en büyük tavsiyem, akıllarına gelen konuyu, ilk ve herkesin aklına gelecek şekilde yazmamaları. Çünkü dediğim gibi bunu herkes yapabiliyor. Her işte olduğu gibi, "Fark yaratmak sizi yukarı taşır."

"Okumuyoruz" klişesine katılıyor musunuz?

Aslında ülkemizdeki nitelikli okur kitlesi belli ve bu sayı uzun zamandır artmıyor da azalmıyor da. Onlar hep okuyor ve mantıklı seçimler yapıyor. Popüler kültür ürünlerine ve isim yapmış yazar ya da eserlere prim veren ortalama okuyucu sayısı artıyor ama onların da alıp kitaplıklarına koydukları eserleri okuyup okumadıklarından emin değiliz. Kitap satışı arttı diye okuma oranı arttı diyemiyoruz bizim ülkede.

Yeni kitap hazırlıklarınızdan bahseder misiniz? Öykü üzerine mi devam etmeyi düşünüyorsunuz?

Öykü yazmak bana büyük heyecan veriyor. Öykü kitaplarımdaki özellikle birkaç öykü için sürekli, "Bunu neden roman olarak yazmadın, öyküye harcadın?" diye eleştiriliyorum. Öncelikle ben hiçbir konunun öykü yazıldığı için harcandığını düşünmüyorum. Ben onu en etkili şekilde nasıl yazacaksam öyle yazıyorum ve bu genelde, kısa yazmayı sevdiğim için öykü oluyor. Ama gün olur romana evirilecek bir hikâye düşer yüreğime o zaman roman olur. Şimdilik yılsonu çıkmasını planladığımız bir novella müjdesi vermekle yetineceğim.